Matematik özgürlük, Boun kayyumsuzluk özleminde!
Derdimiz sizinle, siz gidin biz okumak istiyoruz!
Fotoğraf: Mürsel Ç.
Hazan İLİK
Berfin Ezgi TATLI
Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin direnişi 140 günü aşkın süredir devam ediyor. Direniş süreci boyunca da birçok bölüm özelinde topluluklar ve inisiyatifler kuruldu. Bizler de Math159+ topluluğu kurucularından Endüstri Mühendisliği ve Matematik bölümü öğrencisi Dorukhan Kılınç ve Matematik bölümü öğrencisi İlkim Özen Kapız ile Math159+’yı konuştuk.
Sizin topluluğunuz yani Math159+ neyin ihtiyacı olarak kuruldu?
İlkim: Direkt ihtiyaç olarak tanımlamak doğru değil belki ama ihtiyaç ve istek ayrımını da çok yapamam. Biz de bir şeylerin ucundan tutmak istedik bu süreçte. Açık derslerle birlikte alternatif bir akademi oluşturmak bir direniş biçimi haline geldi. Bir yandan kampüste, sokakta direniyoruz ama bir yandan da sanal ortamda da bunu sürdürmemiz gerekiyor. “Sanal ortamda nasıl direniriz? Okul dışında insanlarla nasıl bir araya geliriz?” sorularından çıktık yola. Biz Matematik okuyoruz, en iyi bildiğimiz şeyi yapmak istedik. Baktığımızda açık derslerimizin konuları direnişle bağdaşmıyor gibi duruyor fakat bu toplulukla ve derslerle birlikte diğer üniversitelerdeki matematikçilerle, matematik topluluklarıyla bir araya gelebiliyoruz. Bir iletişim ağı ve dayanışma ağı kurmuş oluyoruz.
Dorukhan: Biz matematik okuyoruz, matematik okuyan öğrenciler olarak biz de kayyum rektör istemiyoruz. Veya Psikoloji okuyanlar var onlar da istemiyor. Bölümden bu kayyumu istemeyen öğrenciler bir araya geldik ve topluluk oluşturduk. Daha çok Matematik takip eden, matematiği daha yakından hisseden insanları bir araya getirmek ve o insanlarla bir araya gelmek için iyi bir imkan sunduğumuzu düşünüyorum.
Bu süreçte Boğaziçi’nde neredeyse her bölümde kendine özgü topluluk, inisiyatifler kuruldu. Ve bir sürü çeşitli içerik üretiliyor. Sizce bu kadar farklı topluluk ve öğrencinin üretkenliğinin sebebi ne?
İlkim: Pandemiyle birlikte artık okul öğrencilerinin birbiriyle uzaktan iletişim kurduğu ve birbirlerine hasret kaldığı bir durum var. Sosyal varlıklarız ve sosyal ihtiyaçlarımız oluşuyor. Kayyum atamasıyla başlayan süreç hepimizi aslında aynı çatıya topladı. Hepimiz hayır dedik ve bu çatıda birleştik. Pandemide tek bir kitlesel şey yapmak zor ve mümkün de değil. Herkes bölümlerinde bir araya gelmeye başladı. Bölük bölük ama bir yandan da birleşik bir şey oluşturuyor bu durum. Mesela insiyatiflerin ortak bir grubu var. Oradan diğer bölümlerle haberleşip birlikte ortak etkinlikler planlayabiliyoruz.
Dorukhan: Özellikle uzakta olan arkadaşlarımız fiziksel olarak direnişe katılamadığı için buldukları her fırsata sarılmaya çalışıyorlar. Onların da bir direnme şekli oluyor bu topluluklar ve burada yapılan etkinlikler. Her şey sosyal medyadan olunca kurulan topluluklar da bu biçimde direnmelerine imkan sağlıyor.
Bütün bu topluluklar direnişte nasıl bir rol oynuyor?
İlkim: Bir süreklilik sağlıyor diyebilirim. Toplantılarda şunu fark ediyoruz, ileri tarihler için etkinlik planlarımız aslında bizi ileriye götürecek bir amaç oluyor. Direnişin de sürekliliğini sağlayan bir şey haline geliyor. Birçok arkadaşımız gözaltına alındıktan sonra elimizde kim kaldıysa buluşalım ve dayanışalım ihtiyacından çıkmış oldu biraz da. Bir toplulukta birlikte dayanışmak, dertleşmek, paylaşmak o direnişin sürekliliğini getiriyor. Bireysellikten çıkarıp topluluk olarak hareket etmek o motivasyonu yükseltiyor.
Dorukhan: Atama olduğundan beri eylemlerin büyümesi karşısında bizlere bir avuç öğrenci dendi. 2 hafta geçer dağılırlar dendi. Diğer insanlar açısından da bu bizleri görünür hale getiriyor. Farklı bölümlerden yapılan etkinlikler çeşitliliği de beraberinde getiriyor. Eylemlerin şiddeti arttıkça, gerilim tırmandıkça eylem yapan insanların eğitime karşı olduğuna dair görüşler atıldı ortaya. Alternatif akademi bir yandan buna cevap veriyor. Bizim derdimiz sizinle, siz gidin biz okumak istiyoruz. Bu yüzden sizden bağımsız, hocaları çağırıp dersler yapıyoruz. Bir yandan içerik çıkarmanın da en kolay yolu bölümler. Bölüm toplantıları alırken orada oluşan ortamdan devam etmek hızlı oluyor. Farklı inisiyatiflerle de işler yapıyoruz bunlar görece daha yavaş ilerliyor. Ortak bir kanal bulmak elbette zor. Bölümden doğru çıkan topluluklar bunu kolaylaştırıyor.
Üç tane açık ders yaptınız bugüne kadar. Bu açık derslerin içerikleri çoğunluğun uzak durduğu matematik dalına göre daha kolay anlaşılabilir konular. Yani yalnızca matematik okuyanlara değil, herkese hitap ediyor gibi gözüküyor. Bundan sonra sizin etkinlikleriniz devamı açısından nasıl bir rota görünüyor?
İlkim: Popüler bilim üzerinden daha geniş kitlelere ulaşma gayesi biraz da olsa var. Yalnızca 4. Sınıf ve yüksek lisans okuyanların anlayacağı konu üzerinden açık ders sunmak direniş kapsamında yaptığımız bir şey olarak çok etkili olmayabilir. Mesela Youtube yorumlarında felsefe okuyanların da katıldığını görüyoruz. Açık derslerde matematiğe fazla giren kısımlar da elbette vardı ama örneğin Ferit hocayla yaptığımız açık dersimizde dilden, etimolojiden bir sürü insanın bir yerden ilgisini çekebilecek konular üzerinden konuştuk ve bu şekilde gerçekleştirdik. Daha genel bir tabloyla ilerileriz diye düşünüyorum. Başka dallarla birleşik şeyler yapmak önemli çünkü zaten direniş dediğimiz şey çok şeyi kapsıyor.
Dorukhan: Kapsamı daha dar etkinlikler yapsak çok az kişi izlemiş ve anlamış olur. Bizim amacımız sonunda 40 kişinin gördüğü bir etkinlik yapmak değil, biz sesimizi duyurmak istiyoruz. Daha çok insanın görmesini istiyoruz. “Matematiğin şöyle de bir yüzü var görün” diyoruz. Açık dersler 30-40 dakika herkesin takip edebileceği şekilde gitsin istiyoruz. Devamında derinleşebiliriz tabii. Biz bir öngörü sunmak istiyoruz matematiğe dair. Matematikle hiç alakası olmayan biri bile bir yerinden yakalayabilsin istiyoruz.
İSTEDİĞİMİZ EĞİTİM VE YAŞAM İÇİN DİRENİŞ ŞART!
İlk bakışta matematik ile demokratik hak ve özgürlükleri ilişkilendirerek ortaya bir şeyler çıkarmak zor gibi gözüküyor olabilir. Ama bir taraftan da mantık ve diyalektikle de önemli bir bağı olan disiplin. Buradan düşününce dünü ve bugünü anlamaya, geleceğe ilişkin çıkarımlar yapmaya çeşitli imkanlar da sunuyor aslında. Böyle bir düşünsel aktivite olması sebebiyle matematik diğer bilimlere nazaran daha fazla itiraz etmeye, direnmeye yeni kapılar aralıyor denebilir mi?
İlkim: Her bilim dalı o kapıya farklı yollardan ulaşıyor aslıda. Mantık öğreniyoruz, çelişki öğreniyoruz. Matematikte bir şeye ulaşmak için onun tutarlı olması gerekir gibi kriterleri görüyoruz. O tutarlılığa, çelişkisizliğe karşı bir sadıklık durumu var. Oradan bağlanıyoruz biz matematikçiler diğer bölümlerden farklı olarak.
Dorukhan: Özellikle derslerde bir şeyler söylüyorsak altını kurup söylememiz lazım. Bu şekilde göre göre günlük hayatta da bu şekilde düşünme becerisini kazanıyoruz. İki önerme görüyoruz mesela kampüse polis girmeyecek denip kampüse polis girmesi, size zarar gelmeyecek denip arkadaşlarımız tutuklanması gibi. Bunların tutarsızlığını görüyoruz.
İlkim: Matematik zor bir alan. Oturup sakin kafayla yapılması gerekiyor. Bölüm toplantılarımızın birinde hocamız bize “Matematikçiler barış ortamını korumaya yatkın olur” demişti. Çünkü bu kaos ortamında aklın matematikte kalamıyor. Odaklanman gerekiyor ve atanmış bir kayyum yüzünden ben matematiğimden oluyorum. Matematiğin barış, özgür ve baskısız ortamdaki sakin bir zihinle yapılabilecek olmasının zorunluluğu bizi daha çok direnişe itiyor.
2015’ten sonra birçok öğretim elemanı Türkiye’den ayrıldı. TÜBİTAK’ın teşviklerine rağmen tablo pek iç açıcı gözükmüyor. Böyle bir tabloda Türkiye’deki matematik eğitimi ne durumda?
Dorukhan: Bugünkü eğitim açısından öğrendiğimiz konularda teorik altyapıyı mühendislik bölümlerinde göstermiyorlar. Ben onun eksikliğini yaşıyorum. Bu yüzden de matematik okumak teorik kısımları anlamak açısından iyi bir olanak sunuyor. Bunu yapan çok az kişi var. Bunun gösterilmesi lazım. Mühendislik eğitimlerde bir noktadan sonra staj bulman lazım ve onu bulduktan sonra iş hayatına atılma serüveni takip ediyor. O sinir, stres insanı yoruyor. Şirketler zaten on aşamalı staj mülakatı yapıyorlar. Bu süreç de oldukça yıpratıcı tabii.
Bugün insanların Matematik Bölümünü yazmak için sebepleri var ama matematikten mezun olduktan sonra seçenekleri yok. Yaklaşık 10 yıl önce belki de belli başlı 3-4 üniversiteye girmek hayatının kurtulması demekti. Bunlardan birisi de Boğaziçi’ydi. Artık Boğaziçi’ne gelen insanlar da hayatının kurtulduğunu hissetmiyor. Benim şahsen öyle bir hissim yok. “Ne yapacağım?” diye düşünüyorum. Hocalarımızın çoğu aslında yurtdışına gidebilir, yani daha rahat bir hayat onlar için de mümkün. Ama buraya sahip çıkmayı tercih ediyorlar ve bu çok kıymetli.
İlkim: Bu sadece matematik değil tüm temel bilimler için geçerli. Avrupa’da temel bilimlere çok değer verildiğini duyuyoruz. Türkiye’de de teşvikler veriliyor elbette bu bir değeri gösteriyor fakat o değeri mezun olduktan sonra ne kadar görüyoruz bu bir soru işareti. Güvenli alanlarımızın bu kadar tehdit edildiği noktada bir akademisyen yurt dışına gidiyorsa burada artık o güvenli ortamı bulamadığı için gidiyor. Artık burada barınamama ve kendine yer bulamama güvende hissedememe durumu var. Üzücü tabi iyi hocaların gidiyor olması. Ama bir yandan da anlaşılır.
Çok uzun zaman oldu Melih Bulu atanalı ama protestolar hala sürüyor. Bu kadar uzun bir direniş süreci yaşadınız, hala da yaşıyorsunuz. Bu uzun süreç size ne öğretti? Ne öğretmeye devam ediyor?
Dorukhan: İnisiyatifler olarak birleştiğimiz bir ortamı oturtmaya başladık. Başlangıçta toplantı alırken çok karışık bir hali oluyordu. Topluluk ve inisiyatifler bunu daha sistematik bir işleyişe dönüştürdü. Direnmek kadar bir sistem oturtup onu devam ettirerek direnmek de devamlılığı sağlamak açısından çok önemli.
Bu nasıl oturdu sence?
İlkim: Birbirini dinlemeyi, anlamayı öğrenerek, daha fazla insanın merkeze müdahale etmesiyle birlikte öğrenildi. Daha fazla insanı içine alan bir yerde bundan sonra birbirimizi dinlemezsek olmayacak dedik bir yandan da.
Bir de Türkiye’de bizim jenerasyonumuz çok politik değildi. Bu yavaş yavaş kırılıyor bence. Nasıl politik bakarız, politik bir aksiyon alırız onu öğreniyoruz. Bu genele yavaş yavaş yayılıyor. Ya hep beraber ya hiçbirimiz diye slogan atıyoruz örneğin. Bu süreçte birleşmenin olmadığı yerde kurtuluşun da olmadığını gördüm. LGBTİ+’ysan, kadınsan, Kürt’sen, herhangi bir grupta olabilirsin, onun getirdiği bir yalnızlık var. Ama aslında bu süreçte yalnızlığın olmadığını öğreniyoruz. Yalnızlaştırılmak istendiğini ama bir araya gelerek yalnızlığı da aşabildiğimizi görüyoruz.
NE OLURSA OLSUN DEVAM EDECEĞİZ
Sizce bu süreç nasıl devam edecek? Veya nasıl etmeli?
Dorukhan: Bu uzun soluklu bir süreç olacak. Sonuçta yazın bir anda Melih Bulu ben gidiyorum deyip gitmeyecek, bunun farkındayız. Bu yüzden mücadelemizin de uzun soluklu olacağını söyleyebilirim. Bilemediğimiz çok şey var ama devam etmekte kararlıyız.
İlkim: Melih Bulu gitti diyelim ki, Verşan Kök hala orada. Hadi Boğaziçi bir iki seneye kurtulsun, Türkiye ne yapacak? Melih Bulu gitse bile artık direniş devam ediyor. Biz aslında çok fazla haksızlığa hayır diyoruz. Yani biz aslında demokrasi istiyoruz. Sadece kendimiz için değil herkes için. Çünkü her birimiz son noktayı bile çoktan aştık. Yıllardır bir şeylere göz yumduk, kanıksadık belki de. Dur denecek yeri çoktan geçtik artık, bu yüzden bizim durmamamız gerekiyor.
Dorukhan: Sadece Melih Bulu’nun gittiği bir durumdan sonra bir şeyler yapmaya devam etmezsek kendimizle çelişiriz. En baştan beri kapsayıcı bir direniş olduğunu söylüyoruz. Farklı eylemler, farklı direniş biçimleri bulmaya çalışıyoruz. Bir yerden sonra zorlaşıyor tabii. Bilmediğimiz, öngöremediğimiz çok fazla şey var ama ne olursa nasıl olursa olsun direnişimizi devam ettireceğimizi biliyoruz.
İlkim: Biz bir noktada Hisarüstü’nde olmayacağız ama elbette bir yerlerde olacağız. Sadece Güney Meydan’daki fiziksel eylemler değil sanal ortamlar, sosyal medya var. Çeşitli eylem biçimleri daha da çok türeyecek bence. Örneğin tam kapanma oldu hocalarımız ZOOM üzerinden rektörlüğe sırtlarını döndüler. Direniş kendini koşullara adapte ediyor. O değişim ve dönüşüm mutlaka oluyor, olacak. Daha kararlı ve uzun soluklu bir mücadele bizimki. İnat etmekten başka çaremiz yok. Apolitik olmak bir lüks değil. Bir seçenek bile değil. Bir şekilde artık hayır demek gerekiyor. Biz de bu hayırı demekte çok kararlıyız.