09 Haziran 2021 01:00

Türkiye “Avrupa’nın Çöplüğü” mü oluyor?

2016’da Türkiye yaklaşık 3500 ton çöp ithal ederken 2020’de yaklaşık 700 bin tonu buldu. Türkiye başta İngiltere, Belçika ve Almanya olmak üzere Avrupa’dan en çok çöp ithal eden ülke haline geldi.

Gömeç'te çöplük | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Can Örmek

Çukurova Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğrencisi

 

Türkiye, mayıs ayının başından itibaren çöp ithalatını gündemlerinin başına tutturmuş konumda. Gelinen nokta itibari ile de bir süre daha bu konu konuşulacak görünüyor, elbette günü kurtarmaya çalışan çevre politikaları dışında uygun bir eksende konuşulması da gerekiyor.2019 yılında İzmir Kemalpaşa’da bir evin bahçesinde gözlenen 500 bin ton plastik çöpün ardından 2021 yılı itibariyle Adana’nın geri dönüşüm şirketlerinin eli ile Avrupa çöplerine ev sahipliği yapılmasına tanıklık ediyoruz. Adana’da yol kenarlarında, çevre köylerinde gelişigüzel olarak ortalığa atılmış çöp görüntülerinin sosyal medyada çok fazla rağbet görmesiyle kamuoyuda bu konuda az çok bilgi sahibi olmuştu. Ardından çöp yığınları içerisinde yer alan Avrupa’dan ülkemize gelmiş olan market ürünleri çöplerinden PCR test ambalajlarına kadar pek çok atık ise “Türkiye, Avrupa’nın çöplüğü mü oluyor?​” sorusunu beraberinde getirdi. Elbette ithal çöpün son 5 yıllık serüvenine göz atarak bu soruyu cevaplayabiliriz.

2017 yılında Çin’in çöp ithalatını komple yasaklaması ile birlikte Avrupa’nın atıklarının güzergahı Türkiye’ye doğru yön değiştirdi. 2017 yılında Çin yasaklayana kadar ise tüm bu ticaretin olduğu süre zarfında, Çin ve Hong Kong dünyadaki toplam plastik çöpün %72.4’ünü ithal etmişti.  Öyle ki, Çin’deki yasaktan hemen önce yani 2016 yılında Türkiye yaklaşık 3500 ton çöp ithal ederken bu sayı yıllar içerisinde geometrik bir artış göstererek 2020 yılında yaklaşık 700 bin tonu buldu. Bu rakamlarla birlikte Türkiye’nin başta İngiltere, Belçika ve Almanya olmak üzere Avrupa’dan en çok çöp ithal eden ülke olduğu gerçeği de halkın hafızasına kazınmış oldu. Ancak bir parantez açarak belirtelim ki, yıllar içerisindeki bu artış Avrupa ülkelerinde yayın organlarında belgesellere de konu olmuş, parlamentolarda muhalefet partileri tarafından hükümetlerine yönelik eleştiri konusu dahi olmuştu. Çünkü Avrupa, kendi çöpünü geri dönüştürmek konusunda dahi zayıf bir karneye sahip olan Türkiye’ye yüz binlerce ton çöp gönderirken çöplerin geri dönüşümü hakkında Türkiye’nin elini serbest bırakmıştı ve sorgulamıyordu.

YETKİLİLER HESAP VERMELİ

Gelelim 2021 yılında olan bitenlere. Önce yılbaşında karışık çöplerin ithalatının yasakladığını Çevre Bakanı Murat Kurum duyurmuştu ardından Adana’daki görüntülerden sonra ise kamuoyunda oluşan tepkiyle birlikte polimer atık ithalatının yasaklandığı ve kararın alınmasından 45 gün sonra yürürlüğe girileceği 18 Mayıs tarihli Resmî Gazete’de duyuruldu. 1 Ocak 2021’den sonra uygulanması planlanan karara rağmen çöp ithalatı hız kesmeden devam etmişti. Hem yasadışı yollarla rant kapısına dönüşen çöpler hem de çevreye asıl zarar verenin plastik atıklar olduğu gerçeği göz ardı edilerek Türkiye, hükümetin politikalarıyla birlikte büyük bir çöp deposu olma konusunda hız kesmemişti. Polimer atık ithalatının yasaklanmasına kadar geçen sürede ise Türkiye’ye 140 bin kamyon hacminde çöpün geldiği ise tahmin edilen rakamlar arasında. “Günü kurtarmak” için uyguladığı politikalarla meşhur hükümetimiz kamuoyunda oluşan tepkiyle birlikte “sanki ilk kez öğreniyormuş” gibi geri dönüşüm tesislerine cezalar yağdırdı, kimilerinin ise kapısına mühür vurdu. Elbette ki tüm bu çevre sorunlarının altında çöp tüccarlarının ve geri dönüşüm patronlarının kâr hırsı yatarken, onlara bu yolları açan başta Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum olmak üzere hiçbir yetkili ise soruşturma dahi geçirmedi. Şu an bilinen haliyle, Avrupa çöpleri Adana’da 24 farklı mahallede 34 farklı noktaya gelişi güzel şekilde yollardan tarım arazilerine kadar bir dizi bölgeye serpilmiş durumda. Henüz ise yaklaşık 200 kamyon hacminde çöp temizlenmiş durumda. Geri dönüşüm masrafından kaçmak için bu yöntemin kullanıldığını da satır arasında belirtelim. Öyle ki, Avrupa ülkeleri bu çöpleri gönderirken alıcı firmalara ücret ödemesi de yapıyor. Ve çöplerin yalnızca %9’u plastik hammaddesine dönüştürebilirken devasa boyutlarda olanlar ise yakılırsa soluduğumuz havaya, toprak altına gömülürse tarım arazilerimize ve yer altı içme sularımıza karışıyor. Birilerinin ceplerinin dolması için doğa ve canlı hayatı doğrudan tehdit altında kalıyor.

PATRONLARIN İSTEDİĞİ OLURSA “ÇÖPLER ÜLKESİ” OLACAĞIZ

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı, polimer çöplerin yasak kararının ardından karara hızlıca itiraz etti. Adana Plastik Geri Dönüş Sanayicileri de gazetelere verdikleri ilanda Cumhurbaşkanı’na seslenerek kararın geri çekilmesini talep etti. İki grupta birçok aldatmaca ile dile getirip “ülkenin zararlı çıkacağı”, “Avrupalı şirketlerin işine yarayacağı” gibi iddialar dile getirirken ortaya sunulan veriler durumun tam tersi olduğunu göstermeye yetiyor. Türkiye’nin kendisinin yılda 3-3,5 milyon çöp ürettiğini ve bunların yalnızca %10’unun geri dönüştürebildiğini de hesap edecek olursak Bakanlığın almak zorunda karara dahi tepkilerinin “ülkenin kalkınması”, “doğanın korunması” gibi talepler olmadığı daha da iyi anlaşılacaktır. Bir hususu da burada ekleyecek olursak, 2020 yılında geri dönüşüm tesislerinde 63 yangın çıkmıştı ve zehirli gazlar çoktan atmosfere salınmıştı. Geçtiğimiz Pazar günü Adana’nın Küçük Dikili mahallesindeki bir geri dönüşüm tesisinde çıkan yangın sonucu havada oluşan devasa büyüklükteki kara dumanları milyonlarca Adanalı gözleriyle de gördü. Bunun yanı sıra bu çarpıtmalarla birlikte bu alanda çalışma yürüten Çukurova Üniversitesi akademisyenleri çeşitli mecralarda hedef gösterilerek tehditlere maruz kalıyor. Konu hakkında değerli çalışmalar sunan Çukurova Üniversitesinden öğretim görevlilerimiz ve Mikroplastik Araştırma Grubu’nun katkılarından tüm okuyucularımız yararlanabilir. Konunun bağlandığı yer olan “çevre sorunu” bugün bize bir kez daha patronların doymak bilmez kâr hırslarını, halkın ihtiyaçları için planlı değil sermayelerini büyütmek için sürdürülen “aşırı üretim” çelişkisini işaret ediyor. Bu yüzden “yaşanabilir bir ülke” için gideceğimiz yol, ülkenin nasıl ve kimler için yönetildiği sorularını da akla getirmelidir.

 

Kaynaklar: *Çukurova Öğretim Elemanları Derneği “Çöp İthalatına Karşı, Doğanın Yanındayız’’ başlıklı basın açıklaması,*www.mikroplastik.org*PAGEV, Türkiye Plastik Sektör İzleme Raporu 2020

 

 

ÖNCEKİ HABER

Fizik öğrencileri bölümlerde birleşmeye çağırıyor!

SONRAKİ HABER

Her şey oldum, bir tek tıp öğrencisi olamadım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa