Her şey oldum, bir tek tıp öğrencisi olamadım
Motokurye olarak çalışırken, zamanla çöken bir beden, gün boyu kaza ihtimalinin olması, bazen bu ihtimallerin gerçekleşmesi ve bir süre sonra kabuslarının içeriğini oluşturması en kötüsüydü.
Fotoğraf: Pixabay
Arjen İNCE
Ege Üniversitesi
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim. Sizlere bu yazımda biraz öğrenci olmaktan ve içinde bulunduğumuz koşullardan bahsedeceğim. Bildiğiniz üzere pandeminin başından beri plansız ve niteliksiz bir eğitim süreciyle karşı karşıyayız. Neredeyse bir buçuk yıldır eğitim hayatımıza yönelik kaygılarla sürekli cebelleşiyoruz. Online eğitime erişimde, teknolojik cihazlara erişim sıkıntılarından tutun internet altyapısı yetersizliklerine kadar her olanaksızlık ve yanlış karar kaygılarımızı ilmek ilmek dokudu. Elbette öğretim görevlilerine bu eleştirimde tüm payı biçmiyorum. Çok çaba sarf edenler de oldu, sağ olsunlar. Ama şöyle bir problem var ki eğitim sistemini bir makine ve bu makinenin çalışmasında işlev gören tüm parçaları da öğrenciler, akademisyenler, teknik servis, öğrenci işleri, personeller olarak düşünecek olursak ve bu makinenin enerji kaynağı sorunluysa, ortam şartları bu makinenin çalışmasına elverişli değilse ve bu makinenin tamirine bütçe ayrılmıyor ise, bu makine asla randıman vermeyecektir. Evet sorun buydu. “Randıman yok!”
EV KİRASINI TAMAMLAMAK İÇİN İŞ ARAMAK
Biraz da olayı daha yakından, kendi açımızdan ele alalım. Bir tıp fakültesi öğrencisi olarak “Türkiye derecesi yapmış, yediği önünde yemediği arkasında yine de bize burada ahkam kesiyor” diyebilirsiniz belki… Bu süreç içerisinde online eğitime erişimimi ve aldığım verimi en çok etkileyen şey ekonomik kaygılar oldu. Hatırlarsınız okul bir açıldı bir açılacak oluyordu. Ben de öğrenci evimin kirasını çıkarmak ve geçimimi sağlayabilmek için çeşitli iş alanlarına yöneldim. Hatta biraz fazla çeşitlendirdim diyebilirim. Komilik, garsonluk, kasiyerlik, motokuryelik, özel ders öğretmenliği ve tamir tadilat işlerini yaptım. Şu anda ayakkabı, terlik imalatında çalışıyorum. Yani her şey oldum bir tek tıp öğrencisi olamadım. Okul açılana kadar da bir tıp öğrencisi olamayacağım sanırım. Çalıştığım işlerden en zorlusu motokuryelikti. Yaz aylarıydı ve KYK bursumun üstüne bir şeyler koyarak tamamlamaya çalıştığım ev kiramın üstüne bir de geçinmek için işe ihtiyacım vardı. A2 ehliyetimi de yeni almıştım. Kısa bir sürede İzmir’de iş buldum ve büyük bir azimle çalışmaya başladım. Başladım da neler neler oldu size burada kısaca değineyim.
Yaz sıcaklarında günde 10 saat mesai, haftada 1 gün izin, restorana düşük gelen puanlar yüzünden azar yememiz, sürekli bir yerlere siparişleri yetiştirme telaşı, iş dışında bir hayatımın olmaması... Bunları bir kenara bırakıyorum. Elbette ki çalışmak kolay şey değil ancak dayatılan mesai süreleri insanlık dışı. Zamanla çöken bir beden, gün boyu kaza ihtimalinin olması, bazen bu ihtimallerin gerçekleşmesi ve bir süre sonra kabuslarının içeriğini oluşturması en kötüsü. 10 saat boyunca sürekli dikkatinizin ve reflekslerinizin aktif olması gerekiyor çünkü trafik denen bir organizmanın içerisinde akışa uygun bir hücre gibisiniz. İnsanız bu pek mümkün değil haliyle. Dikkatsiz, acemi sürücüler; motosikletlilere saygı gösterilmemesi gibi bir yığın sebep yazabilirim buraya. 3 ay çalıştım ve sonunda bu işten kurtuldum. Fakat işten ayrılmamın nedeni kötü bir kaza yapmam oldu. Ölümle burun buruna derler ya... O üç saniyelik kaza anını ancak yaşamayan birine böyle tarif edebilirim.
ÇARKLARI DÖNDÜREN DE BİZİZ ARALARINDA EZİLEN DE
Geçenlerde bir haber gördüm ve içim ürperdi. Benim çalıştığım ilçede, benim sipariş dağıttığım sokaklarda, benim yaşlarımda ve benim gibi kaygılara sahip, öğrenci bir genç siparişini teslim etmeye giderken bir kaza sonucu hayatını kaybetmiş. Ne denilebilir ki… Durmaksızın artan işsizlik, geçim kaygıları... Sözde çok büyük online satış firmalarının zaman yarışları yüzünden sadece bu pandemi döneminde 200’e yakın motokurye hayatını kaybetti. Kim bilir kaç tane motokurye kaç kere hafif veya ağır yaralanmalı kaza atlattı. Ki bu motokuryeler belki de bazılarımızın sandığı gibi tek işi bu olan kimseler değil. Pandemi dolayısıyla fazla sayıda öğretmen, mühendis, müzisyen, iktisatçı ve çeşitli iş alanlarıyla meşgul işsiz kalmış kişiler de bu işi yapıyor. Dostlar ne demişler “her şey sınıfsal.” Bu çarkları döndüren de biz, aralarında ezilen de…