Eğitimdeki eşitsizliğin ölçütü YKS
Bugün birçok öğrenci geleceğine dair umutlarını yitirirken aslında kapitalist sistemin çarkları içerisinde hayatını da anbean kaybediyor.
Fotoğraf: Freepik
Mert AKYILDIZ
Fatma ÇAVUŞ
Elazığ
Her yıl milyonlarca genç geleceğini şekillendirmek, bu çürümüş sistemin içerisinde hayatta kalabilmek için sınavlara giriyor. Her birinin hayalinde daha iyi bir yaşam daha iyi bir hayat olduğu kesin lakin içinde bulunduğumuz sistem pek azına bu fırsatı tanıyor. Gençlik için hâl böyle iken, geleceğine giden yolda anahtar görevi gören sınavların bu işlevini karşılamadığını görüyoruz. Biz de öğrencilere yapılmasına sayılı günler kalan YKS sınavına dair gelecek kaygılarını sorduk.
“GELECEK KAYGISI HAYATIMIN HER ALANINI ETKİLİYOR”
Bir dershane öğrencisi olan Emircan’a, sınavların üzerinde ne gibi etkilerinin olduğunu, bunun yaşamını nasıl etkilediğine dair görüşlerini sorduğumuzda “Üzerimdeki baskı tamamen gelecek kaygısına yönelik ve bu kaygı hayatımın her yönünü etkiliyor” cevabını alıyoruz. Sınavlar yaklaştıkça psikolojisinin bozulduğunu söyleyen Emircan, “Bu durum benim tavırlarımı, davranışlarımı hatta yememi içmemi dahi etkiliyor” diye belirtiyor. Sınavlara hazırlanırken fırsat eşitliğinin olmamasından bahseden Emircan, “Maddiyattan kaynaklı bilgisayarı, verimli ama bir o kadar pahalı kitapları alamıyor ve özel öğretmenler tutamıyoruz” diyerek zengin çocukların bu imkânı rahatça elde edebildiğinden yakındı. “Neticede ikimiz de aynı sınava gireceğiz ve muhtemelen benden daha kaliteli bir eğitim alacak ve sınavda benden başarılı olacaklar. Bu adaletsizlik.”
“MADDİ İMKANSIZLIKLAR FIRSAT EŞİTSİZLİĞİNİN ASIL SEBEBİ”
Konuştuğumuz bir başka YKS öğrencisi olan Berkant, ekonomik durumdan ve gençlerin işsizlik oranından dolayı sınavın üzerinde yarattığı baskıdan şikâyet ediyor: “Bazılarımız bu baskıyı kaldıramazken bazılarımız bir yolunu bulup üstünden gelebiliyor fakat hayatımızın bazı anlarında bu baskı bizi psikolojik anlamda bitiriyor.” Eğitimde fırsat eşitsizliğinden de yakınan Berkant, “Yaşadığımız dönemde herkes aynı sınava giriyor ama aynı şartlarda hazırlanamıyor. Maddi imkansızlıklar bu eşitliğin olmamasının en büyük nedenidir ve bu durum insanın hevesini bitiriyor. Üstelik bu düşünceler belki de iyi bir gelecek yaşayabilecekken çalışmaktan vazgeçmemize bile yol açabiliyor” diyerek sözlerini bitiriyor.
“SINAVLAR BİZİ SÜREKLİ YARIŞ İÇERİSİNDE TUTUYOR”
Bu sözlerin ardından diğer arkadaşımız Diyar’a ilgi duyduğu bölümü mü yoksa gelecek kaygısı doğrultusunda mı bir bölüm okumak istediğini sorduğumuzda ve şu cevabı alıyoruz: “Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik durumu göz önüne alırsak birçok yaşıtım gibi meslek seçimi yaparken önceliğim tabi ki de ileriki yaşantımı olabildiğince daha rahat şekilde idame ettirebilmek” derken gelecek kaygısının ön planda olduğunu belirtiyor. Hayatının ilerleyen kısımlarında sürekli sınavlarla karşı karşıya kalacak olmasına dair endişelerini dile getiren Diyar, “Bizi sürekli bir yarış içinde tutan sınav sistemleri, toplumun başarı algısı yüzünden bizi baskı altında tutuyor” diyor. Sürekli bir çaba içerisinde bulunmalarının sosyal hayatlarını, hobilerini ve arkadaşlık ilişkilerini kötü etkilediğini söyleyen Diyar, “En önemlisi sürekli olarak kendimizi topluma ailemize kanıtlamaya uğraşmamız, bizi kendi benliğimizden uzaklaşıp ilgi alanımızın ve yeteneklerimizin farkında olmadığımız bir hayat yaşamaya itiyor” diyerek sözlerini bitiriyor.
“OKURKEN BİLE MEZUN OLUNCA NE YAPACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUZ”
Son olarak Diş Hekimliği okumasına rağmen yeniden dershanede ders çalışmak zorunda kalan Özcan’a üniversiteden mezun olan öğrencilerin işsizlik oranını ve onu yeniden dershaneye iten sebepleri soruyoruz. “Henüz lise yıllarında iken ‘şimdiden çalışıp iyi bir üniversite kazanırsanız hayatınız kurtulur’ gibi vaatlerle üniversite sınavlarına çok fazla çalışmayı tek çıkış yolu hatta tek garanti yol olarak gösterilmeye çalışıldı. Lakin günümüzde bulundunuz durumda anlatılan hiçbir şeyin anlatıldığı gibi olmadığının farkına varıyoruz” diyerek üniversitenin her şeyin bitip rahata eriştiğimiz değil asıl sorunların boy göstermeye başladığı yer olduğunu söylüyor. Sözlerine devam eden Özcan, “Devletteki istihdamın aşırı derecede yetersiz olması, özel sektörün kaliteli eleman değil ucuz eleman arayışı, ısrarla üreten değil tüketen ülke haline gelme çabaları gibi sorunlar biz üniversite sınavlarına çalışan öğrencilerin henüz kazanamamışken mezuniyet sonrası dönemi düşünmeye sevk ediyor” diye belirtiyor. Meslek seçimi yapacak kişilerin isteği üzerinden değil daha rahat iş bulacağı meslekler üzerinden yönlendirildiğini söylüyor. “Hal böyle olunca da ülkemizde meslek grupları gelişmek yerine sadece o alanı para kazanma yeri olarak gören kişilerle dolmaktan öteye gidemiyor” derken kendisini yeniden sınava çalışmaya iten etkenlerden bahsediyor: “Şu an okuduğum Diş Hekimliği Bölümü’nü ele alırsak her geçen yıl artan üniversite kontenjanlarına karşı azalan istihdam oranı bölümü okuyan öğrencileri düşündürmeye başladı. ÖSYM sınavlarında derece yapıp Diş Hekimliği kazanan öğrenciler bile işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmak üzere” diyor. Bunun da öğrencileri başka bölüm okumaya ittiğini ifade eden Özcan sözlerine şöyle devam ediyor: Ben de bu yüzden şu anda istihdam oranı en yüksek bölümden biri olan pilotaj için tekrar üniversite sınavlarına hazırlanmaya başladım. Ben bu şekilde sil baştan başlamaya çalışan yüzlerce belki binlerce üniversite öğrencisinden sadece biriyim. Hâl böyleyken artan işsizlik problemi bu şekilde devam edecek olursa üniversite okumak şehir dışında birkaç yıl zaman geçirmek dışında pek bir işe yaramayacak gibi görünüyor” diyerek sözlerini bitiriyor.
Göründüğü üzere tablo aşağı yukarı aynı. Bugün birçok öğrenci geleceğine dair umutlarını yitirirken aslında kapitalist sistemin çarkları içerisinde hayatını da anbean kaybediyor. Eğitim sistemi yıllardır aynı şekilde bir sınıfın hizmetine işliyor. “Burada biz gençliğe düşen sorunu görüp susmak mı, çözümü yine sistem içindeki diğer sermaye partileri etrafında çözmeye çalışmak mı olmalı, yoksa üçüncü bir yol olarak bulunduğumuz her alanda birlikte ve örgütlü bir mücadele ile sorunlarımızın üstüne giderek birlikte baş etmek mi?" sorusu bugün gençliğin sorgulaması gereken en temel sorulardan birisi olarak karşımızda duruyor.