09 Haziran 2021 08:55

Bireysel kurtuluşun imkansızlığı: Ya hep beraber ya hiçbirimiz!

“Hayatta kalan” öyle parlatılmış ve göz alıcı hale getirilmiştir ki onun altındaki binlerce ezilenden olma ihtimalimizin asıl gerçeklik olduğunu göremeyiz.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Sıla ERBAY

Avcılar Evrim Atölyesi

 

Avcılar Evrim Atölyesi olarak Yeni e Dergisi yazarı Ender Şiar Argın ile birlikte “Gençliğin Bireysel Kurtuluş Arayışları” başlıklı bir online atölye düzenledik. Ben bu yazımda etkinliğin bendeki etkilerini, yapmamı sağladığı analizleri ve atölyenin konusu hakkında kendi yorumlarımı sizinle paylaşacağım.

“Gençliğin Bireysel Kurtuluş Arayışları” başlığı altında öncelikle kurtulmak istediğimiz şartları aktarmak, sonrasında neoliberalizmin bu konuda sunduğu çözümlerin değerlendirmesini yapmak ve politik nedenlerini sorgulamak, en sonunda da gerçekçi çözüm arayışları konusunda yöntem belirlemek doğru olacaktır. Zira atölyeyi de bu şekilde alt başlıklara ayırabiliriz.

Gençlik olarak büyük bir buhranın ve varoluşsal krizin içindeyiz. COVID-19 salgınıyla birlikte evlere kapanmamız ve kapitalizmin küresel bir krizdeki başarısızlığına tanık olmamız karamsarlığımızı her ne kadar derinleştirmiş olsa da pandemi öncesinde de bu buhranı keskin bir şekilde yaşıyorduk, taşıyorduk ve çevremizdekilere aktarıyorduk.

Gençler olarak bireysel karamsarlığımızın baş aktörlerinden biri gelecek kaygısıdır. Asgari ücretin İstanbul şartlarında zaman zaman bir ev kirasına dahi yetmiyor oluşu, dolar kuruyla birlikte artan hayat pahalılığı gençlerin bağımsız bir birey olma yolunun önündeki en büyük engellerdir. Bin bir hayalle bitirdiği üniversiteden sonra iş bulamadığı için uzun süre ailesiyle birlikte yaşamak durumunda kalan, bu sebeple ailesine yük olduğunu düşündüğü için mahcubiyet duyan ve belki de kapalı kapılar ardında ev içi şiddete maruz kalan binler var bu ülkede. İnsanlar yaşamlarını dahi kuramazken iktidarın direttiği üç çocuk hikayesi de ayrı bir komik çelişkidir.

BAŞARI HİKAYELERİ BUZ DAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ

Üniversite gençliği olarak hepimiz yukarıda anlattığım profil olmaya birer adayız. Hangi bölümden mezun olduğumuz, ÖSS sıralamasında hangi sıralamayı yaptığımız, aldığımız sertifikalar, katıldığımız kariyer zirveleri bugün kapitalizmin bize sattığı hayalin aksine bizi bu gelecekten korumayacak. Her sene prestijli üniversitelerden mezun olan, öğrenimi sırasında kariyer kulüplerinde koşturmuş olan kaç tane öğrenci var? Bu öğrencilerin hepsinin üst düzey yönetici kadrolarında olmaları ve istenilen konforlu hayatı yaşamaları zaten istatiksel olarak mümkün değil. Ayrıca bu okulları kazanmanın ve bu kaynaklara erişimin sınıfsallığı da sınıf atlama hayalini neredeyse tamamen ulaşılmaz yapıyor.

Medya bu göz önündeki gerçekliği bizden saklamak için çeşitli propagandalar yapar. Tüm bu sömürü zincirine maruz bırakılmış ancak sonunda üstesinden gelmiş ve sonunda sermaye sahibi olmuş bir kişiyi milyonlarca insanın arasından cımbızla seçip ve “survivarship bias”ı yani Türkçesiyle hayatta kalanın yanılgısını zihinlerimize pompalamaktadır. “Hayatta kalan” öyle parlatılmış ve göz alıcı hale getirilmiştir ki, onun altındaki binlerce ezilenden olma ihtimalimizin asıl gerçeklik olduğunu göremeyiz. Ezilen kesimlerin ise bunu zaten hak ettikleri, yeterince iyi, yeterince yetenekli (veya kapitalizmin beklediği sıfatlar her neyse) olmadıkları için toplumda bu konumda olmaları gerektiği bize inandırılmaya çalışılır. Böylece ezilenlerin özgüveni ve öz benliği yabancılaştırma yoluyla sistematik olarak zayıflatılır. Bu propagandalara maruz kaldığı için buna ses çıkaracak bir toplumsal örgütlenmenin içinde olmayanlar da bu sistematik yabancılaşma sürecini yaşarlar.

Bunların sonuçları ne peki? Depresyon, kaygı, anksiyete, şeker, kanser gibi hastalıkların insanların ciddi bir oranının ölüm sebebi olması, yeme bozuklukları, intiharlar... Bireyciliğe dayanan bu sistemin bizlere başka bir yaşam vadetmesi mümkün değildir. Bu sistem birilerine yarayacaksa da bunlar milyonlarca insanın emekleri üzerinden geçinen, isimlerini hepimizin bildiği birkaç sermaye sahibidir. Kalanımıza bizim büyüterek ürettiğimiz pastadan bir pay düşmez.

ÇÖZÜM SORUNLARI YARATAN KAPİTALİZMİ YOK ETMEKTE

Peki çözüm yolu nedir? Yarının herkes için mutlu, eşit, sağlıklı bir dünya olması mümkün müdür? Sistem bu kadar güçlüyse zayıflıkları nerededir ve nereye saldırmak gerekir?

Bahsetmiş olduğum üzere kapitalizmin sorunlarından kapitalizmin yöntemleriyle çıkmaktan medet ummak mantıksal bir çelişkidir. Bunun yerine ezilenlerin sesine kulak vermeli ve ellerindeki gücü fark etmeli, onlara fark ettirmeliyiz. Kaçınılmaz olarak bir toplumun parçası olduğumuzu ve hastalıklı bir toplumda sağlıklı hayat yaşayamayacağımızı anlamalıyız. Bireysel değil toplumsal kurtuluşun peşinden koşmalıyız. Çünkü biz bir arada güçlüyüz, çoğuz ve üretimi biz gerçekleştirdiğimiz için vazgeçilmez olan biziz. Onlar yalnızca üretim araçlarını gasp etmiş bir avuç insan ve işçilerin örgütlü bir biçimde atacağı yumruk sonrası devrilmemelerine imkân yok.

ÖNCEKİ HABER

Olmayan Kanal İstanbul'un üzerinden geçecek köprülerin temeli 26 Haziran'da atılacak

SONRAKİ HABER

Erdoğan: "Neymiş, millet açmış. Aç olarak dolaşanları buyurun doyuruverin"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa