Dr. Kubilay Kaptan: Marmara Denizi'nin altı ölü, yüzeyi temizlemek bir işe yaramaz

Marmara Denizi'ndeki müsilaj (deniz salyası) sorununu, sorunun kaynaklarını ve çözüm için neler yapılması gerektiğini Akademisyen ve Yazar Dr. Kubilay Kaptan'la konuştuk.

09 Haziran 2021 12:00
Paylaş

Özgür GÜLTEKİN
İstanbul

Marmara Denizi'nin yüzeyini kaplayan deniz salyası (müsilaj), Marmara Bölgesi'nde uzun yıllardan bu yana izlenen vurdumduymaz sanayi ve çevre politikasının en çarpıcı sonuçlarından biri olarak karşımızda duruyor. Uzmanlar, Marmara Denizi'nin yıllardan beri alarm verdiğini ve bugün yaşananların sadece sonuçlardan biri olduğunu vurgularken iktidar, göstermelik önlemler ve çalışmalarla hem denizin hem halkın "gazını almaya" çalışıyor.

Akademisyen ve Yazar Dr. Kubilay Kaptan'la, Marmara Denizi'ni saran ve Ege'ye taşan müsilajı, sorunun kaynaklarını, hükümetin sorun karşısındaki tutumunu ve neler yapılması gerektiğini konuştuk.

Soruna neden olanların çözüm bulabileceğini düşünmediğini belirten Kaptan, “Çevre konusu bir anlayış hatta bir yaşam şekli. Bunu anlayamayanların ya da bunu benimsemeyenlerin, farklı konuları daha ön planda tutanların -ki o farklı görüş, acımasız olmadıkça para kazanılmaz görüşüdür- doğayı ya da çevreyi koruyacak bir şey yapabileceklerine inanmıyorum” dedi.

“YILLARDAN BERİ MARMARA DENİZİ’NE YÜK OLAN BİR ATIK SU PROBLEMİ VAR”

Sorunun nedenlerine değinen Kaptan, Marmara Denizi'nin etrafında yaklaşık 25 milyon insan yaşadığını ve özellikle son 20 yıldır kıyıların imar alanı olarak kullanıldığını belirtti. Atık suların arıtılmasındaki yetersizliğe dikkat çeken Kaptan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Zaten daha önceden hepimizin oturduğu binalardaki atık sular arıtılmadan veya hatalı arıtılarak, eksik arıtılarak Marmara Denizi'ne veriliyordu. Size çok iyimser bir rakam söyleyeyim. Türkiye'de şu anda konutların ancak yüzde yetmişinde kanalizasyon sistemi vardır. Bunların da ancak yüzde altmışının arıtması vardır. Geri kalan yüzde kırk denizlere, nehirlere, göllere direkt verilir. Arıtmasının olduğunu söylediğim binaların da arıtmaları, son derece iptidai ya da tıkanmış vaziyettedir. Demek ki zaten yıllardan beri Marmara Denizi'ne yük olan konutlardan gelen bir atık su problemi var.”

ARITMA TESİSLERİ YÜKÜ KALDIRMAKTAN UZAK

İstanbul'da çok fazla gayriresmi bina da bulunduğunu belirten Kaptan, “Şu anda binalardan arıtma tesislerine giden yük hem çok yoğun olduğu için hem arıtma tesisleri olması gerektiği kadar modern olmadığı için maalesef arıtma yapılamıyor. Kaçak binalar da hiçbir şekilde ana boru hattına bağlanmadan kendi kafalarına göre halk tabiriyle ‘salıyorlar’ en uygun gördükleri yere” dedi.

SORUNUN YÜZDE 20’Sİ KONUT PROBLEMİYSE YÜZDE 60’I ENDÜSTRİYEL ATIKLAR

“Sorun sadece konut problemi olsaydı çözülebilirdi” diyen Kaptan ancak bunun sorunun belki yüzde yirmisi olduğunu söyledi. “Asıl yüzde altmışı aynı probleme sebep veren endüstriden geliyor” diyerek sanayi atıklarına dikkat çeken Kaptan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Marmara Bölgesi'nde yaşayanlar teyit edecektir. Yine son yirmi yılda Marmara’da her kıyı şeridinin olduğu yere iskele yapılarak mantar gibi sanayiler türetildi. Acımasız yüzü kapitalizmin şöyle ortaya çıktı. Bunlar, ne olursa olsun hiçbir engel olmasın, hiçbir yaptırım olmasın, hiçbir zorlama olmasın, kâr maksimize olsun mantığıyla yola çıktılar. Bu mantığı gerçekleştirmenin ilk adımı kârı azaltacak her türlü temizlemeyi yapmamanızdır.”

“FABRİKALARIN ZEHRİ ARITMA BİLE OLMADAN NEHİRLERE VE DENİZE VERİLİYOR”

Gelişmiş ülkelerde, zehir kullanarak üretim yapan fabrikaların, üretimden arta kalan zehri hiçbir şekilde nehre, göle, denize veremediğini hatırlatan Kaptan, “Bizde arıtma bile olmadan ya da iptidai arıtmalarla ilk önce nehirlere, göllere ve bugün itibarıyla da hâlâ ve hâlâ denize veriliyor” diye belirtti.

“ZEHRİ MARMARA’YA VERDİNİZ, TEŞVİK ETTİNİZ, GÖZ YUMDUNUZ…”

Fabrikaların atıklarının evsel atıklardan çok daha tehlikeli olduğunun altını çizen Kaptan, “Fabrikalardan çıkan şey direkt zehir. Siz direkt zehri ileri düzey atık tesisleri, arıtma tesisleri olmadan Marmara Denizi'ne verdiniz ve bunu teşvik ettiniz. Buna göz yumdunuz, bunu istediniz” dedi.

“YÖNETMELİKLER UYGULANMADI ÇÜNKÜ YAPTIRIM YOK”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının düzenlediği çalıştayı ve açıkladığı acil eylem planını değerlendiren Kaptan, “Öyle bir şey söyleniyor ki sanki Marmara'daki kirlilik dün meydana çıktı, daha önce hiç böyle bir şey yoktu. 2004 yılında atık suların arıtılmasıyla ilgili yönetmelik yayımlandı. Aynı yıl çevre yönetmeliği yayınlandı. Ama aynı deprem yönetmeliğinde olduğu gibi mükemmel yönetmelikler olsa da uygulanmadı. Çünkü yaptırım yok. 15 yıldır bir şey yapılmadığı gibi, tam tersine Marmara'yı öldürecek her şey yapılmış. Ve bugün artık Marmara Denizi ben öldüm dediği zaman dönüp diyoruz ki şöyle kurtaralım, böyle yapalım” diye konuştu.

“ASIL SORUN MARMARA’NIN DİBİNDE”

Temizlik çalışmalarına ve Bakanlığın öne sürdüğü plana dair görüşlerini paylaşan Kaptan, asıl sorunun Marmara’nın dibinde olduğunu söyleyerek şunları dile getirdi:

“Deniyor ki Marmara'nın üst düzeyindeki salyayı alacağız. Bravo, alın ama o hiçbir şey, görüntüden ibaret. Varsayalım aldınız. Asıl sorun Marmara'nın dibinde.

Deseydiniz ki yarın ben bütün fabrikaların Marmara'ya atıklarını kestiriyorum, inceleme yapacağım, hangileri doğru şekilde arıtma yapıyorsa onlara izin vereceğim, diğerlerini men edeceğim, ta ki düzgün şekilde arıtma tesisi kurana kadar. Bakın bakalım o sanayi şirketleri onu hemen nasıl kuruyorlar.

Ama bunun tersini derseniz, şu anda izin veriyorum, bu devam ederken ben denetleyeceğim, uygun olmayanları çıkaracağım, uygun olmayanlara süre vereceğim, sonra bunlara tekrar bakacağım, tekrar... Biz bu işleri madenlerde de gördük, depreme karşı yapılan binalarda da gördük. Hiçbir işe yaramadı.

Atık suların hâlâ Marmara Denizi'ne verilmesinden bahsediliyor. Yapmayın, etmeyin. Marmara Denizi ölmüş zaten. Hangi gelişmiş ülkede ağır sanayiden gelen arıtılan atıklar, zehirler denize veriliyor yahu. Demek ki bakış açısı hâlâ hatalı.”

“HAZIR DEĞİLSİN ÇÜNKÜ HAZIR OLMAYI İSTEMEMİŞSİN”

“Su yüzeyinde eğer yağ birikintisi görürseniz ve alırsanız yüzeye bakarak ‘Tamam, ne güzel oldu’ diyebilirsiniz. Ancak Marmara Denizi'nin şu anda altı çoğunlukla ölü vaziyette olduğu için yüzeyinden bir şeyler alıyor olmanız, sadece yüzeyi temizlemenin dışında hiçbir işe yaramaz. Üstelik deniz yüzey temizliği de böyle yapılmaz. Su pompalarıyla, iptidai yöntemlerle bir şeyler yapıyor olduğunu göstermek için yapılmaz. Zaten bir temel atma töreni gibi törenle de başlatılmaz bu işler.

Eğer gerçekten ciddiyseniz, yurt dışındaki uzmanlardan bilgi alırsınız ama denizimizi tanıyan yerel uzmanları da yanınıza alarak bu işe bir çözüm üretirsiniz. Bakanlığın raporunun başında ‘Yüzlerce bilim insanıyla beraber çalıştık’ deniyor. O bilim insanlarının çoğu zaten yıllardır bunu yazıyor. Makaleler yazmışlar, zaten çözüm önerileri üretmişler… Lütfedip danışsaydınız şimdiye kadar, zaten nasıl olacağını söylerdi.

Bu neye benziyor biliyor musunuz, Karadeniz'de sel oluyor ama hâlâ bir tane botumuz yok. Ya da her yerde orman yangınları oluyor ama elinde araç bulunan Türk Hava Kurumuna gitmek yerine Rusya'dan, Katar'dan veya herhangi bir yabancı şirketten uçak kiralıyoruz. Böyle bir mantıkla, böyle bir zihniyetle afetlerle, risklerle baş edemezsiniz çünkü hazır değilsiniz. Çünkü hazır olmayı istememişsiniz. Onun yerine başka bir şey yeğlemişsiniz. Bir şekilde para gelsin, para gelsin… Para gelirken oluşacak riskleri önlemeye yönelik hiçbir şey yapılmıyor. Bu görüşün sonucu da budur maalesef.”

“MARMARA’NIN ESKİ HALİNE DÖNMESİ KENDİ HALİNE BIRAKSAK BİLE YILLAR ALIR”

“Bir buçuk milyon ton hafriyat Marmara Denizi'ne dökülüyor. Marmaray’ı yapacağız diye bir milyon metreküp hafriyatı gidip fay hattına döktüler. Yassıada'daki durum malum. Denizi temizlemek için çok radikal tedbirler gerekirken bunların hiçbirini yapmayıp ve ‘Biz çalıştay yaptık, raporlar hazırladık, onunla ilgili de deniz yüzeyindeki salyayı toplamaya başladık’ dediğiniz zaman, Marmara Denizi tamamen ölür. Sadece o ölmekle kalmaz, onun çevresinde yaşayan bizler de ölürüz. Göç etmek zorunda kalırız. Marmara Denizi'ni öldürmek, aynı zamanda Ege'yi ve sonra kısmen Karadeniz'i de mahvetmek demek. Sirayet eder birbirine.

Marmara Denizi’nin 50 yıl önceki haline dönmesi kesinlikle birkaç yıl içinde gerçekleşmez. Hâlâ pek çok canlı, denize oksijen veren algler ve pek çok farklı canlı türü şu anda ölü vaziyette. Şu anda burayı kendi haline bıraksak bile bu yıllar alır. Ancak gördük ki bırakmıyoruz.”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Müzisyenler, tiyatrocular, film ve dizi çalışanları aşılama programına dâhil edildi

SONRAKİ HABER

Danıştay'ın gerekçe belirtmeden ÇED raporunu onaylayan kararı AYM'den döndü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa