10 Haziran 2021 00:30
/
Güncelleme: 23:53

Savaşın ve kardeşliğin romanı: Burseya Dağı

Özkan ZÜLFİKAR

Burseya Dağı, Suriye’nin Efrin şehrinde bulunan ve halkın ‘Kürt Dağı’ olarak adlandırdığı bir dağ. Türk ordusunun Efrin harekatında Nusayri mezhebine mensup Ali, bu dağda bir sığınakta ağır yaralıdır. Teğmen Mehmet’le Ali’nin hayatları burada kesişir. Savaşın karşı cephelerinde savaşan bu iki insanın yaşamını anlatır Burseya Dağı romanı. Metin Aktaş’ın kaleme aldığı romanda Suriye savaşı içerisinde büyümüş bir çocuğun ve savaşa dahil olmuş Teğmen Mehmet’in gözünden savaş ve vahşet gerçeğini okuyoruz.

SAVAŞA KARŞITI BİR ASKER

Teğmen Mehmet, Suriye savaşına farklı bakan bir askerdir. Savaşa karşıdır. Savaştığı Efrin’de Kürtlerin topraklarından sürülerek yerine fanatik Arapların yerleştirilmesini doğru bulmamaktadır. Kendi hayatından çok Nusayrî Ali’nin hikayesini anlatır Mehmet. Halep yakınlarında bir köydendir Ali. Kendini tanımaya anlamaya başladığında savaş başlamış dinsel bağnazlıkla softalaşmış insanlar dinler, mezhepler, ayetler, hadisler üzerinden birbirini öldürmeye girişmişlerdir. Hiçbir din, hiçbir mezhep hiçbir tarikat diğerin varlığını kabul etmemekte, varlığını diğerlerin yok edilmesi üzerinde inşa etme iddiasındadır. Özellikle egemen Araplar ve egemen İslam’ın Sünni mezhebi en ufak bir farklılığı şiddetle yok etmeye çalışmaktadır. Tarikatlar, dinsel örgütler bırakın farklı dinlerin mezheplerin yaşama hakkına saygılı olmayı kendi mezheplerinde olanlara bile hoşgörülü değildir. Herkes herkesi kendisi gibi düşünmeye, inanmaya, yaşamaya zorlamaktadır. Özellikle Nusayri mezhebindekiler yoğun baskı altındadır. Baskılar bu insanları daha bir içe kapatmaktadır. Ali çok şanslı bir çocuktur ama. Çünkü bu fanatizme henüz teslim olmamış bir dedesi vardır. Dedesi onu çok etkiler.

SURİYE İÇ SAVAŞI VE NUSAYRİLER

Burseya Dağı, hakkında çok az şey bilinen Nusayrilerin yaşam tarzlarını, inançlarını ayrıntılarla anlatıyorken, savaşa da farklı bir pencereden bakıyor. Savaş kaçınılmaz bir son, ölmek ve öldürmek de savunulası bir şey değildir. Ali’nin ve Teğmen Mehmet’in acı yaşam öyküsünü okurken bu gerçeği bir kez daha anlıyorsunuz.  

Suriye savaşı hakkında ülkemizde yazılmış az sayıdaki kitaplardan biri. Teğmen Mehmet romanın bir yerinde şunu anlatır: “Güzel bir kadındı. Kafasından akan kan yüzünde süzülüyordu. Uzun siyah saçlarını arkada bir tokayla bağlamıştı. Silahını bana doğrultarak yanıma geldi. Beni öldüreceğini düşündüm. Kalbim duracaktı neredeyse. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Kafamı parçalayıp beynimi çevreye serpecek mermiyi bekledim. Korkunç bir andı, yaşamayan bilmez. Başka bir ülkenin topraklarında, daha önce hiç görmediğim Buseyra Dağı’nın doruklarında bir kadının silahından çıkan mermiyle öleceğimi hiç düşünmemiş, hayal etmemiştim. Ama beklediğim gibi olmadı. Kadın yanıma gelince silahını yere bırakarak yarama baktı. ‘ Güçlü ol. Yaran ağır değil’ dedi. Şaşırdım. Bir anne şefkatiyle yüzüme, gözlerime girmiş tozu toprağı temizledi. Oysa o benden çok küçüktü. O an bana ne oldu bilmiyorum bir duygu boşalması yaşadım, gözlerim doldu, hıçkırarak ağlamaya başladım. ‘Sakin ol. Kendini kaybetme’ dedi. Ölmüş ÖSO askerinin gömleğini yırtıp belime sararak kanamamı durdurmaya çalıştı. ‘Fazla hareket etme. Belinden yaralanmışsın. Böyle dur. Nasıl olsa sizin helikopterleriniz var gelip seni kurtarırlar’ dedi. Yaramı sararken çok nazik davranıyor, beni incitmemeye çalışıyordu. ‘Hiç iyi yapmıyorsunuz teğmenim. Biz Kürtler bin yıldır Efrin’de yaşıyoruz. Siz şimdi kalkıp gelmiş bin yıldır bu topraklarda yaşayan Kürtleri kovup yerine radikal dinci Arapları yerleştirmek için ölüyorsunuz, öldürüyorsunuz...’ dedi. Sonra cebinden bir ağrı kesici çıkarıp ağzıma koydu. Daha kalacaktı ama helikopter sesleri gelince, ‘Geldiler işte. Hoşça kal!’ dedi ve koşarak uzaklaştı...” (s. 12-13)

UMUT VE UMUTSUZLUK

Savaşın vahşetinden oradan oraya sürüklenen, ölen, aç kalan, toplu halde kırılan, sürülen, kamplarda sefil halde yaşayan, denizlerde boğulan, sokaklarda dilenen, bir lokma ekmek için bedenlerini satan, hayatta kalmak için başka topraklarda insanları öldürmeye zorlanan insanların öyküsünü okurken sarsılacaksınız. Dini inançların, milliyetçi saplantıların insanı esir alan dogmalara dönüştüğü bir coğrafyada yaşayan Ali ve Mehmet’in öyküsünü okurken tanık olduğumuz ve bu kötü gidişatı durdurmaya çalışan az sayıdaki cesur insanın mücadele azmi ise bize geleceğe dair umudu müjdeler.

KÜNYE
Burseya Dağı
Metin Aktaş
Dara Yayınları
271 sayfa

Evrensel'i Takip Et