Nafaka gasbı, arabuluculuk, uzlaştırma… Komisyondan yine haklara saldırı çıktı!
Meclis Komisyonunda şiddette arabuluculuk, uzlaştırma, nafaka hakkının kaldırılması ve tedbir kararı alınırken delile sahip olunmasına kadar kadınların pek çok hakkına göz diken öneriler sunuldu.
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu toplantısı | Fotoğraf: TBMM
Elif TURGUT
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonunun dokuzuncu toplantısı 9 Haziran Çarşamba günü Anayasa Mahkemesinden, HSK’den, Yargıtay’dan, Ankara Adli Yargı Mahkemesinden ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temsilcilerin sunumlarıyla gerçekleşti. Komisyonun dokuzuncu toplantısı kadın cinayeti, şiddet davalarında şiddeti teşvik eden indirimlerin nasıl uygulandığını ortaya koyarken bir yandan da 6284 de olmak üzere kadınların pek çok hakkının risk altında olduğunu gösterdi. Komisyonun daha önceki toplantılarında olduğu gibi arabuluculuk bu toplantıda da gündemdeydi ancak bu sefer açıktan Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı Yılmaz Çiftçi ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça tarafından şiddette arabuluculuk, uzlaştırma önerildi. 6284 Kanununun kadını korumasının önüne geçecek evlilik sözleşmesinden nafakanın kaldırılmasına, 6284 kapsam değişikliğinden tedbir kararı alınırken delile sahip olunmasına kadar pek çok öneri sunuldu.
Yargıtay sunumunda kadına şiddet, kadın cinayeti davalarında uygulanan, “eşin sadakatsizliğinin” haksız tahrik indirimi gerekçesi sayılabileceği söylendi. “Kravat indirimi” olarak da bilinen hakimlerin sanığın “iyi haline” göre takdir indirimi vermesi de tartışma konularından biriydi, Yargıtay bu indirimlerde hâkimin kendi değer yargıları, adetleri, geleneklerine göre değerlendirme yaptıklarını doğruladı.
FAİLE İNDİRİMLER HAKİMLERİN GELENEK GÖRENEKLERİNE GÖRE VERİLMİŞ!
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyüp Yeşil, “kravat indirimi” olarak bilinen “failin pişmanlığını, iyi halini, cezanın failin geleceğindeki olası etkilerini” göze alarak hakimin verme hakkı olan takdiri indirimin bazı dosyalarda doğru kullanılmadığını söyledi. Eyüp Yeşil, faillerin cezalarının hakimlerin “vicdanına” bırakıldığını, “Bu tahrik uygulaması gerçekten bölgeden bölgeye, hâkimlerin de biraz yetişme tarzına, düşüncesine, gelenek, göreneklere göre biraz farklı” sözleriyle itiraf etti.
‘SADAKATSİZLİK’ GEREKÇESİYLE CİNAYET DAVASINDAKİ İNDİRİMLER SAVUNULDU!
Kadın cinayeti ya da şiddet faillerinin mahkemelerde dillerinden “Beni aldattığını düşünüyorum” sözlerinin düşmemesinin sebebini Yargıtay Kadına Şiddeti Araştırma Komisyonu toplantısında hatırlattı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi Fatih Akdoğan, “Türk Medeni Kanunu’nun 185’inci maddesi eşlere, evlilik birliği uyarınca sadakat yükümlülüğü yüklemiştir. Yargıtayın yıllardır uygulaması şu: Sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış bir haksız tahrik nedenidir” dedi. Haksız tahrik yerine sayılabilecek eylemin suç oluşturması gerekmediğini, haksız fiil olmasının yeterli olduğunu söyleyen Akdoğan, “Eğer sadakat yükümlülüğünü siz oradan, tahrik olmaktan çıkardığınız noktada o zaman bizim her zaman savunduğumuz, tartıştığımız aile kavramının içinin tamamen boşalma ihtimalinden bahsetmek söz konusu” diyerek “ailenin korunması” için kadın cinayetlerinde faillerin “sadakatsizlik” bahanesini kullanarak indirim alabileceğini söylemiş oldu. Yargıtay’ın bu uygulamasına tepki gösteren milletvekilleri ise bunu hafifletici sebep kabul etmenin cinayetlerin önünü açtığını söyledi. CHP Milletvekili Gamze Taşçıer, “Eşe sadakat yükümlülüğü veriyor ama öldürme hakkını kimseye vermez. En ağır koşulda bile bu sadakat yükümlülüğü yıkıldıysa boşanırsınız, tazminat davası açarsınız ama bunu bir tırnak içerisinde namus gerekçesiyle hafifletici bir sebep kabul etmek bence bu cinayetleri normalleştiriyor” diye tepkisini dile getirdi. HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ise “Bu anlayış aslında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen anlayış. O zaman birçok eş -ki zaten bunu yapıyorlar- ‘Beni aldattı, otele gitti, yok kıyafeti şöyleydi, yok şusu böyleydi, busu böyleydi’ diye bir makbul, mağdur tanımı çiziyorlar ve bu biz kadınların asla kabul ettiği bir şey değil. O yüzden erkek adalet değil, gerçek adalet diyoruz” dedi.
ŞİDDET AİLE İÇİNDEKİ ‘BASİT MESELE’ OLARAK İFADE EDİLDİ
Aile arabuluculuğu bir kere daha komisyon gündemindeydi. Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı Yılmaz Çiftçi ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça sunumlarında aile müessesinin “basit meselelerden” yıkılmaması için şiddette aile arabuluculuğu önerisinde bulundular. TCK’de eşe karşı kasten yaralama suçlarının şikâyete ve uzlaşmaya tabi olmadığını söyleyen Çiftçi, “Bu suç yönünden de aile uzlaştırmacılığı gibi belki bir defaya mahsus olmak üzere… Çünkü bazen karı-koca arasında basit bir mesele oluyor, hâliyle şikâyete tabi olmadığı için, resen soruşturulduğu için iş yargı kurumlarına intikal ediliyor ve taraflar belki pişmanlık duyuyorlar, bazen çok basit bir eylem de olabiliyor. Hani en azından bu tür durumlar için, bir defaya mahsus olmak üzere aile uzlaştırıcılığı müessesesinin düzenlenmesinin yerinde olacağını düşünüyoruz” diyerek şiddeti “aile içindeki basit meseleler” olarak adlandırdı, kadının şiddete maruz kalmasının önünü açacak uzlaştırma önerisi sundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça ise, resmi nikahlı olmayan, aynı evde yaşayan ya da boşanmış eşler arasındaki şiddet olaylarında uzlaştırmaya gidilmesini önerdi. Şiddet olayında uzlaştırmaya giderek “resmi nikahın özendirilmesi” amacı taşıdıklarını söyleyen Akça, “Bu kişilere yönelik eylemler şikâyete bağlı şu an için zaten. Biz diyoruz ki: Şikâyete bağlı olmasın fakat resmî nikâhlı eş ile diğerleri arasında da resmî nikâhın özendirilmesi bakımından uzlaştırmaya tabi olabilir şeklinde bir teklif sunduk yani burada kadına şiddeti özendirecek bir şey yok” dedi. Ancak Akça, uzlaştırmaya dair konuşurken uzlaştırmanın kadınların şikayetçi olmasının önüne geçildiğini ve kadının şiddetten uzlaştırmayla korunmadığını itiraf etmek zorunda kaldı: “Tehdit suçunun oluşması için mağdurun iç huzurunun bozulması, mağdurda korku ve endişe yaratılması gerekiyor. Bu hâliyle korkan mağdurun şikâyetçi olmaması veya uzlaştırma esnasında uzlaşmayı kabul etmesi karşımıza zaman zaman çıkmakta. Bu durumda da tehdit eden tarafın yeni bir eylem, yeni bir tehdit veya başka bir şiddet eylemine yönelmesi de mümkün olabiliyor.”
CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararından sonra arabuluculuk söylemlerinin tekrar tekrar gündeme getirilişini şöyle yorumladı: “İstanbul Sözleşmesi aile arabuluculuğunu reddediyordu, şiddet vakalarında, boşanmalarda arabuluculuk kavramının olmaması gerektiğini savunuyordu. Ne hikmetse, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma girişimiyle, bunu feshetme girişimiyle karşılaşıldı, birçok yargı mensubunun, bakanların, yöneticilerin ağzında bir aile arabuluculuğu kavramı konuşmaya başlandı. Bunu katiyen kabul etmiyoruz, hiçbir kadın için bunu kabul edilebilir bulmuyoruz. Yine, eşe karşı işlenen kasten yaralama suçları, şikâyete ve uzlaşmaya tabii değildir.”
AKP Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ise şikayetlerin ve tedbir kararlarının kadınlar tarafından suiistimal edildiğini ima etti ve “Eskiden geliyordu ‘Kızım, yavrum, evladım, bacım, kardeşim; kocandır, yapar eder; sen evine git, evini dağıtma’ şeklinde bir uygulama vardı. Ondan dolayı da kadın cinayetleriyle karşılaşıyorduk. 6284’ten sonra da biraz kantarın topuzu başka yönde kaçtı gibi gözüküyor” dedi.
ŞİDDETE KARŞI ÖNLEYİCİ TEDBİR KARARINA BİLE GÖZ DİKTİLER!
Çiftçi 6284’ün 8. Maddesindeki “Koruyucu tedbir kararı verebilmek için şiddetin uygulandığı hususunda delil ve belge aranmaz” hükmünün kötü uygulamalara ve suistimallere neden olduğunu söyledi ve tedbir kararı alınırken şikâyet bilgisine, şikâyet olgusuna ilişkin olarak bilgi ve belge aranması gerektiğini belirtti. Çiftçi, “En azından karşı tarafın beyanı, rapor, risk değerlendirme formu gibi birtakım araştırmalar tamamlandıktan sonra karar verilmesi yerinde olur diye düşünüyorum” diyerek tedbir kararı alınma süresini uzatıp, verilmesinin önüne karşı tarafın beyanını da koyan ve kadının yaşamını riske atan bir öneride bulundu.
CHP Milletvekili Suzan Şahin ise tedbir kararının acil ve ani olması gerektiğini hatırlattı, “Adı tedbir, tedbirin adı bu; acil ve ani. Niye? ‘Araştırayım, bakayım haklı mı, değil mi?’ derken olan olur, telafi edilemez. Tedbir araştırılarak verilen bir karar değildir, Ayrıca, araştırma -adı üstünde- tedbirden sonra yapılmalı; ki bu yol var, itiraz hakkı vardır, itiraz mekanizması işletilmektedir” dedi.
ÇİFTÇİ: ÇOCUK VE NAFAKA 6284’TE YER ALMASIN
Çiftçi aynı zamanda nafaka ve çocukla kişisel ilişkinin de 6284’de yer almaması gerektiğini düşündüklerini söyledi: “Tarafları dinlemeden ve delil toplamadan bu konularda karar vermek hem taraflar için hem de müşterek çocuklar açısından bazen mağduriyetlere neden olmaktadır. Eğer karar kanunda yer alacaksa da sürelerin yeniden düzenlenmesi gerekir.”
Çiftçi, Evlilik süresince edinilmiş ya da edinilecek mal rejimine ilişkin evlilik sözleşmesinin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Çiftçi, kadınların böylesi bir zorunluluktan alacağı zararı görmezden gelerek “Bu, zorunlu hâle getirilirse yıllarca süren mal rejimi davaları çok daha kısa sürede ve kısa zamanda halledilecek diye düşünüyoruz” dedi.
HDP’li Filiz Kerestecioğlu kadınların şiddetten kurtulamamalarının en büyük nedenlerinden birinin ekonomik şiddet ve kadınların ekonomik gücünün olmaması olduğunu ifade etti ve “Medeni Kanun’da 2002’den itibaren edinilen mallar ortak, kanunun esası böyle ama eşler buna katılmıyorlarsa sözleşme yapabilirler yani ilk başta kadınlar buna zorlanırlar yani bu, kadınlar açısından çok ciddi bir tehlike” dedi.
BAŞSAVCI AKÇA: KOVİD SALGINIYLA ŞİDDET ARTTI
Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça, Kovid salgınıyla birlikte pandemide şiddetin arttığını aile içi şiddetle ilgili kendilerine gelen vaka verilerini paylaştı: “2020 yılında 12 bin 586 iş gelmiş aile içi şiddet yoğunluklu soruşturma büromuza. Bunlardan 10 bin 909’u neticelenmiş. Bu yıl itibarıyla 4 Haziran’a kadar olan rakam 5 bin 325 yine aşağı yukarı aynı seyirde gidiyor. 2020 yılında 37 bin 099 gelmiş, önceki yıldan devirle beraber 31.267’si infaz edilmiş. Şu an itibarıyla 2021’de 15 binin biraz üzerinde, yine geçen yılki sayıya yakın olacaktır. Zorlama hapsiyle ilgili yine bilgi verebilirim… Geçen yıl 320 gelmiş, önceki yıldan devirle beraber 364 ve 342’si infaz edilmiş. Bu sene şu an itibarıyla biraz fazla, 232, hapsen tazyiklerde biraz artış göze çarpıyor.”
HSK’DA 116 BİN 512 KORUMA TEDBİRİNİN 34. 577’İ REDDEDİLMİŞ!
HSK 1. Daire Başkanı Halil Koç, 2020 ve 2021’de 6284 sayılı Kanun’dan kaynaklanan iş sayılarına dair bilgi verdi:
“Ankara’da 2 mahkememiz var, 3 hâkimimiz bu işe bakıyor. Toplam gelen 6284 sayılı Kanun’dan kaynaklanan iş sayımız 2020 yılında 13 bin 477. İstanbul’da yine Anadolu tarafında daha ağırlıklı 17 bin 605 iş gelmiş, İzmir’de 11 bin 915 civarında.
Koruma kararlarında 2020 yılında 116 bin 512 koruma tedbiri gelmiş, bunun bir kısmı 81 bin 935 tanesi kabul edilmiş, bir kısımları da reddedilmiş. 2021 yılında da sayılarımız yine aşağı yukarı geçen yıla yakın bir şekilde, o rakamları yakalayacak şekilde gözüküyor.”