Taş ocağı iptal edilsin, Evciler Köyü’nün de köylünün güzelliği de yok olmasın

Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesi Evciler Köyü'nde kurulmak istenen taş ocağına köylüler karşı çıkıyor: "Köyümüze taş ocağı istemiyoruz. Ölsek de buna izin vermeyeceğiz."

12 Haziran 2021 00:15
Paylaş
Zeliş IRMAK
Onur KAVAK
Kırklareli

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” dese de Evciler köylülerinin bu anayasal hakkı ellerinden alınmak isteniyor.

Nedeni ‘ekonomik’: Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesi Yenice Köyünde Devlet Su İşleri (DSİ) 11. Bölge Müdürlüğünce yapılmakta olan sulama göleti inşaatında kullanılmak üzere Evciler köyünde kurulmak istenen taş ocağı. Çavla Mevkii’nde bulunulan orman ve mera alanındaki kurulmak istenen taş ocağının ‘resmi adı’ ise “Yenice Göleti Sulaması ve İnşaatında Kullanılacak Malzeme Ocakları ile Kırma Eleme Yıkama Tesisleri” projesi…

Köylüler bu projeye canla başla karşı çıkıyor. Çünkü, taş ocağı köydeki orman ve mera alanlarını yok edecek, tahrip edecek, su kaynaklarını bertaraf edip zarar verecek. Dahası, tarihi kültür mirası ve sit alanlarını tehdit edecek, köy yaşantısıyla; üretimiyle içi içe girmiş doğanın bozulmasına, köyde yüz yıllardır süre gelen huzur ve can güvenliğinin yok edilmesine neden olacak.

Köy hiçbir zaman kuru topraktan birkaç hayvandan ve bir-iki haneden oluşan bir yapı olmamış. Doğanın güzelliği, tarihin dokusu, her canlının yaşam hakkı ve insanların anılarından bezenmiş bir yaşam alanı aynı zamanda.

Köyün tarihi 1800’lü yıllardan başlar. Kimi kaynaklarda eski adı ‘Avcıköy’ diye yer alsa da köyün eskileri bu konuda anlaşamaz.

Aynı zamanda köy sınırları içinde yer alan bölgede Istırancalar’ın en yüksek noktası olan Mahya Dağı bulunur.

Ve Evciler Köyü taşlarıyla ünlüdür. Taş… Her taşa bir isim veren, taşın üstünde aşkını büyüten, en yüksek kayanın üstüne çıkıp manzarayı boylu boyunca seyreden, kayanın gölgesinde soluklanan köylü şimdi o taş için büyük bir yok edicilik ile karşı karşıya: Taş ocağı…

Köye, emekli olup huzurla yaşamak için gelen de var, İstanbul’un tozundan dumanından hastalanıp ‘şifa bulmak’ için gelen de… Çocuklar güvenli ortamda büyüsün diye çıkıp gelen de var, 85 yıldır köyünü hiç terk etmeyen de… Hepsinin sesi ise ortak: “Köyümüze taş ocağı istemiyoruz. Ölsek de buna izin vermeyeceğiz.”

Köye vardığımızda ilk işimiz yüksek kayalara çıkıp şöyle bir manzara bakmak oluyor. O güzellik görüldükten sonra köylünün öfkesi daha anlaşılır oluyor.

"TARIM BİTTİ, HAYVANCILIĞIMIZI DA BİTİRMESİNLER"

Biz köye adım atıp, köy yerini çekerken köyün kadınları toplanmaya başlıyor. Daha soru sormadan; istenmeyen o taş ocağı dile geliyor, “Olmaz olmaz, olacak iş değil” sesleri yükseliyor.

Köylü ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Kadınlarla konuşmaya başladığımızda itirazların sebebini daha net anlıyoruz:

“Taş ocağı alanı köyümüzün hayvanlarının otladığı mera alanıdır. Köyümüzün ana geçim kaynağı hayvancılık, süt ve peynircilik üzerine köyümüz bölgede nam salmış durumda. Köyümüzün ve civar besicilerin önemli miktarda hayvanlarının otlatıldığı meramızda, taş ocağı açılması halinde köyümüzde hayvancılık biter. Köyde arazi az, ekip biçmenin ekonomik getirisi çok düştü, tarım bitti gibi bir şey. Otlaklarımızı da alırlarsa o zaman biz ne yapacağız, nasıl geçineceğiz?”

Zaten ekonomik dar boğazla boğuşan hayvancılık, taş ocağı ile tamamen yok edilmek isteniyor.

Köyde yaşayanların bu projeden haberi köy yollarını ezen ‘kamyon sesleri’ ile olmuş. Kendilerine sorulmamış, bilgi verilmemiş, onay alınmamış. Taş ocağı yapılacak alana gidecek kamyonlar için yol açıldığı sırada köylüler duruma müdahale etmiş ve iş makinesini durdurmuş.

Kadınlar o anı şöyle anlatıyor ve soruyor: “Makinelerin sesini duyduk geldik. Ne oluyor diye sorduk, bize ‘Yenice Barajı’na taş alınacak buradan’ dediler. Kimden izin aldılar da girdiler buraya? Başka yerde taş mı yok da en güzel yerimizi alıyorlar?”

VİRAN KALESİ

ÇED dosyasında gösterilen proje sahası ile “1. Derece Arkeolojik Sit Alanı” olan Viran Kalesi köy ile bütünleşik halde, köyün bir parçası. Taş ocağında patlayacak kilolarca dinamit tarihi dokuya zarar verecek. Viran Kalesi ‘viran’ olma tehlikesiyle karşı karşıya.

KARACALAR, TAVŞANLAR…

Taş ocağı yapılmak istenen yerde canlı yaşamı da var. En güzel, köyün kadınları anlatıyor: “Orada taş katları var. Karacalar, tavşanlar… Birçok güzel hayvan orada barınıyor” diyor, “Biz oraya çıkıyoruz, oturuyoruz suyun başında izliyoruz onları. Yazık günah değil mi? İnsan bu kadar doğa düşmanı olamaz. Birileri sebeplenecek diye köylünün hakkına girmesinler. Buluyorlar bir açık kapı bizim geçimimizi, güzelliklerimizi alıyorlar. O zaman biz de bulacağız bir açık kapı, gideceğiz Ankara’ya, engel olacağız. ‘İş bitince ocağı kapatıp yeniden ağaçlandırma yapacağız’ diyorlar. İnanmıyoruz. Ağaçlarımızı kesip bizi helak ettikten sonra hiç gelme.”

İş makinelerinin açtığı ve köylünün karşı çıkışıyla yarım kalan yol üstünde yaptığımız sohbetin ardından, taş ocağı yapılmak istenen alana doğru kadınlarla traktör römorkuna atlayıp yola çıkıyoruz.

ÇORAĞI ORMAN YAPTILAR

Traktör römorkunda gitmeye çalışırken bir yandan da kadınlar anlatmaya devam ediyor.

Güzergahta gölet var, çam ağaçları var… “Bu göletten hayvanlarımız su içiyor” diyor römorktaki bir köylü kadın, “Kamyonlar geçerse oradan, gölde kirlilik olacak belki zehirlenme olacak. Bir de sağlığımızdan olacağız. Buna değer mi? ‘Şu kocaman çam ağaçlarını bunları biz diktik’ diyor.” Şimdi 50’li yaşlarındalar. Kendileri fidanken, elleriyle diktikleri fidanlar şimdi orman olmuş. Sahip çıkıyorlar.

BİR TAŞ BİR MEKTUP

İkili-üçlü sohbet devam ederken bir gülüşme başlıyor. Kadınlardan biri hızlıca yanından geçtiğimiz büyükçe bir taşı gösteriyor, “Eşimden ilk mektubu o taşın üzerinde otururken almıştım” diyor. “E ama o da gidecek” deyince, “O taş benim taşım verir miyim, vermem” diyor. Yitip gitme tehlikesine bir de anılar ekleniyor.

TARİHİ SU KUYUSU PARANIN TEHDİDİNDE

Tepeye vardığımızda muazzam bir doğa güzelliğiyle karşılaşıyoruz. Ağaçların arasından geçip bir su kuyusunun başına geliyoruz. Tarihiymiş. Tarihi bir su kuyusu…

Tarihi kuyudan çıkan suyu içerken köyün en eskilerinden Mehmet Bilen, yaşı 70’i geçmiş. O anlatıyor: “Belki daha fazla, benim bildiğim 530 senelik su kuyusu da taş ocağı alanı içinde kalmış. Onlar için tabiatın bir anlamı yok, onlar için para. Zaten bir havamız, suyumuz var. Oksijen bol, geniş yapraklı ağaçlar… Taş ocağı açılırsa köyümüz bitti demektir. Hem doğanın güzelliği, hem bizim güzelliğimiz bozuluyor, bozulmasını istemiyoruz.”

ÇALIŞMA DURDU AMA PROJE DURMADI

Köylünün mücadelesi sonucu 18 Mayıs’ta gelen iş makineleri durduruldu… Ama proje durdurulmadı. Köylü karşı çıkmakta kararlı.

Taş ocağı Evciler sınırları içinde olsa da civardaki köyler birbirine çok yakın. Evciler’de patlayan dinamitin tozundan komşu da etkilenecek. Yani ‘iş’ Evciler’i de aşıyor. Ancak şimdilik birlikte yürüyen bir mücadele yok.

Konuştuğumuz köylüler şunu açıkça söylüyor: “Erenler Köyü’nde, Poyralı’da, Yenice’de, Kurudere’de de taş ocakları ve projeler var. Ancak oralara taş ocağı yapılırken biz sesimizi çıkarmadık. Şimdi başımıza geldi.”

Köylülerin talepleri de var. Köyde sağlık hâlâ taşımalı. Bir sağlık ocağı bile yok. Her hafta gelen doktor, pandemi nedeniyle iki haftada bir gelir olmuş. Köye ulaşım zor ve düzensiz. Köylüler önce taş ocağı değil, acil ihtiyaçlarının karşılanmasını talep ediyor.

‘Taş ocağı yapacaklarına buraya hastane yapsınlar’ talebini de yazmış olalım.

Gezi boyu her cümlesinin sonunda bunu da yazın diyerek algılarımızı açık tutmayı başarıyor Mehmet dayı, e sularından da içtikten sonra bir görevden öte minnet borcu oldu yazmak, yazacağız bunu da: Evciler Köyü’nde taş ocağına hayır!

ÖNCEKİ HABER

Almanya, Türkiye'nin de arasında olduğu riskli bölgelere seyahat uyarısını kaldıracak

SONRAKİ HABER

TGS İstanbul Şube Başkanı Tuna, Hürriyet’i anlattı: Sayfalar "bir yerlere" gidiyordu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa