12 Haziran 2021 00:59

TGS İstanbul Şube Başkanı Tuna, Hürriyet’i anlattı: Sayfalar "bir yerlere" gidiyordu

Doğan Grubunun Demirören’e satışı sırasında Hürriyet’te çalışan TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, Demirören döneminde gazete sayfalarının "Bir yerlere gittiğini" ve onay alındığını aktardı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Demirören Holdingin, Doğan Grubunu satın almak için Ziraat Bankasından aldığı 750 milyon dolarlık kredinin ödenip ödenmediği, teminat olarak gösterilen arazilerin durumu Sedat Peker tarafından yeniden gündeme getirildi. Peker daha önce de 2015’te Hürriyet gazetesine düzenlenen saldırıları kendisinin gerçekleştirdiğini söylemişti. Peki o dönem içeride yani Hürriyet’te işler nasıl ilerliyordu? Hürriyet’in Demirören’e satılması ve sonrasında Hürriyet’te çalışan gazeteciler neler yaşadı?

Aydın Doğan üzerindeki baskılar, Hürriyet saldırısında yaşananlar, Demirören dönemi ve tazminatsız işten çıkarma… O dönem Hürriyet’te çalışan ve daha sonra Türkiye Gazeteciler Sendikasına üye oldukları için 45 gazeteciyle tazminatsız işten çıkarılan Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna yaşananları anlattı.

"SATIŞTAN ÖNCE BASKI ARTIYORDU"

Sedat Peker’in iddialarıyla Demirören’in Hürriyet gazetesini satın alma süreci bir kez daha gündeme geldi. Hürriyet diyoruz ama sadece Hürriyet değil elbette. Kanal D, Doğan Haber Ajansı, CNN Türk ve daha pek çok kurum Doğan Grubundan Demirören Grubuna geçti. Bu süreç nasıl işledi?

Yönetim katlarında, kapalı kapılar arkasında ne yaşandı, konuşuldu bilemem. Ben ancak o süreçte Hürriyet’te olmak nasıl bir şeydi, neler konuşuluyordu, neler tecrübe ettik onu anlatabilirim.

Uzun zamandır konuşuluyordu Hürriyet’in satışı. Hatta son dönemde tek konuşulan şeydi. Hemen her hafta yeni isimlerin satın aldığı söyleniyordu. Hatta bir sabah Tufanç Türenç’le sohbet ederken, “Bir gazete hakkında satıldı, satılıyor diye laf çıkmışsa hemen o gün satılmasa da kısa vadede mutlaka satılır” demişti.

Satıştan önceki süreçte grubun üzerindeki, dolayısıyla bizim üzerimizdeki baskı her geçen gün artıyordu elbette. Erdoğan tarafından, hükümet yanlısı medya tarafından grup sürekli hedef gösteriliyordu. Yanlış hatırlamıyorsam 2014 yılıydı, Aydın Bey gazeteye gelmiş, “Ben servet kaybettim ama hep arkanızda durdum. Siz de benim arkamda durun” demişti. “Aydın Bey’in başını derde sokmamak” için bir hassasiyetimiz vardı. Atılan bir başlık, kullanılan bir fotoğraf, birinci sayfadan giren karikatür, bir köşe yazarının üslubu… Köşe yazıları bu gözle okumadan geçiyor, giderek artan sıklıkla düzeltme/çıkarma isteniyordu. Aydın Doğan’ın diğer yatırımları, çoktan kapanmış dava süreçleri de yayınlara müdahale amacıyla kullanılıyordu. Bodrum Milta Marina’nın sözleşmesi 2015’te pat diye feshedilmişti örneğin. 2009’da kesilen rekor cezadan sonra 2014’te vergi incelemesine geldiler. Bir de tabii 2015’teki iki baskın var.

Selahattin Demirtaş’ın grup toplantısında Doğan Grubuyla ilgili konuşmasını yazı işlerinde izleyişimizi hatırlıyorum. “Teslim olmanın sınırı yok, teslim olmayın. Onurunuzu, haysiyetini, paranızı, malınızı mülkünüzü, her şeyini alır yine affetmez” demişti. Öyle de oldu.

Gazetenin hedef göstermelere karşı doğrudan tavır aldığı da oldu. “Eeyy Doğan medyası” çıkışlarından birine birinci sayfadan yayımlanan mektupla yanıt verilmiş, “Ne istiyorsunuz bizden, neden hedef gösteriyorsunuz?​” diye sorulmuştu.

Bir gün gazetenin satıldığı duyuruldu. Devir teslim töreni gazetenin konferans salonunda yapıldı. Aydın Doğan mutlu görünüyordu törende. Gerçekten mutlu muydu, bilemem ama üzerinden çok büyük bir yük kalktığına eminim. Aydın Doğan Milliyet’i de 2011’de aynı gruba satmıştı. O süreci yaşayan arkadaşlar teselli telefonları açtı. Benim de aralarında bulunduğum pek çok çalışan ayrılmanın yollarını aramaya başladı. Hürriyet kurumsal bir yerdi, insanlar uzun yıllar çalışırdı burada. Ben de o sırada 21 yıldır çalışıyordum. Aydın Bey Milliyet’i satarken, ayrılmak isteyenlere tazminatlarını ödemişti ancak bize bu şans tanınmadı. Satış sonrası tazminatımızı verin gidelim diye kapıları aşındırdık ancak o da olmadı. Milliyet deneyimini yaşamış olan Genel Yayın Yönetmeni’miz Fikret Bila, “Ben Demirörenlerle çalışamam” deyip ayrıldı.

"SALDIRILARIN, YILDIRMADA BÜYÜK PAYI OLDUĞU KESİN"

Senin de söylediğin gibi 2015’te 2 ayrı saldırı gerçekleşti Hürriyet’e. Peker’in iddialarından öğrendik ki, Hürriyet saldırısını “Bir milletvekilinin ricası üzerine” kendisi düzenlemiş. Bu saldırıların medya organlarının satışında bir etkisi var mıdır? Saldırılar sonrası neler değişmişti Hürriyet’te?

Grubun bu saldırılar yüzünden satıldığını düşünmüyorum ama yıldırmada büyük payı olduğu kesin. Saldırılar öncesinde değişen değişmişti zaten. İkinci saldırı olduğunda evdeydim, haberi alınca atlayıp gazeteye gittim. Trafik tıkanmıştı tabii, 1 kilometre kadar aralarında yürümek durumunda kaldım. Gazetenin önüne geldiğimde saldırılar durmuştu ancak kalabalığın bir kısmı hâlâ oradaydı. Pek çoğu neden orada olduğunun gerçekten bilincinde miydi, umurunda mıydı emin değilim. Futbol holiganlarını anımsatanlar, pusette bebekleriyle gelmiş kadınlar, koşuşturan çocuklar, kaldırıma oturup gazeteye bakarak çekirdek çitleyenler… Gerçekten çekirdek çitleyenler vardı. Hürriyet binası öyle mahalle arasında bir yer de değildir, otoban üzerindedir.

"SAYFALARIMIZIN DENETLENDİĞİNİ FARKETTİK"

Ve tabii sen tüm bu süreçler yaşanırken Hürriyet’teydin. Çalışan gazeteciler ve gazetecilik bu satıştan nasıl etkilendi? Demirören’den sonra nasıl bir değişim yaşandı Hürriyet’te?

Ben o sırada yazı işlerinden ayrılıp yan yayınlara geçmiştim. İlk birkaç ay kimse yaptığımız işlere karışmadı. Neden olduğunu bilmiyorum, bir açıklama bulamadık ama şikayet de etmedik açıkçası. Zaten tazminatımızı alıp gitmenin peşindeyiz, yapabildiğimiz her haberi yaptık. Ama tekrar söylüyorum, yan yayınlardaki durum buydu. Derken birer ikişer uyarılar gelmeye başladı, sonra sayfalarımızın denetlendiğini fark ettik. Yapılamayacak haberlerin sayısı hızla arttı. Ana gazetenin sayfaları bir yerlere gidiyor, “Bu girecek, bu çıkacak” diye düzeltmelerle geliyordu. Gitmek istiyorsun ama kaç yılın tazminatı var (Benim o sırada ömrümün yarısı Hürriyet’te geçmişti), gönderin diyorsun göndermiyorlar. İşini yapmana izin vermiyorlar. Biz de o zaman örgütlenelim dedik ve sendikal faaliyetleri hızlandırdık. Satıştan önce de çalışıyorduk ancak Aydın Doğan’a saygısından sendikaya üye olamayacağını söyleyen çok insan vardı. Satıştan sonra üye sayımız hızla artmaya başladı.    

"DELİRMEMEYE ÇALIŞIYORUZ"

Tüm bunlar yaşanırken seninle beraber 45 kişi ekim 2019’da Türkiye Gazeteciler Sendikasına üye olduğunuz için tazminatsız olarak işten çıkarıldınız ve hâlâ tazminatlar verilmiş değil. Dava açılmıştı bununla ilgili. Son durum nedir?

Örgütlenmede göz önünde olanların tamamıyla birlikte, daha birkaç gün evvel üye olanların da olduğu 45 kişi, ay sonunda eve gönderilen tebligatla atıldı. O sabah hepimiz çalışmaya gazeteye gitmiştik ama haberi İK’den değil evdeki anne, baba, eş, çocuktan aldık. Beni kimse çağırıp da seni işten çıkardık demedi örneğin. Hürriyet uzantılı mailime giremediğim için anladım. Tebligat ertesi gün geldi. Tek bir kuruş ödemeden gönderdiler. Masadaki kalemleri çalmayalım diye toplanırken başımızda nöbet tuttu güvenlik görevlileri. Şimdi beş ayrı davamız var. TGS yetki davası açtı çünkü yeter sayıyı bulmuştuk. Kalabalık olduğumuzdan iki grup halinde işe iade ve yine iki grup halinde alacak davası da sürüyor. Pandemi nedeniyle süreç 7 ay ileri attı. 32 ay oldu, daha işe iade davaları bile sonuçlanmadı. Delirmemeye çalışıyoruz.   

"TUTARLILIK VAR, İŞTEN ATILAN GAZETECİLERİN TAZMİNATLARINI DA ÖDEMEDİ"

Demirören’in Doğan Grubunu satın almak için Ziraat Bankasından 750 milyon dolar kredi çektiği ve bunu da ödemediği zaten tartışılıyordu, Peker’in söylemesiyle yeniden gündeme geldi. Ne söylemek istersin bununla ilgili?

Demirörenler’in yayın grubundan bu borcu ödeyecek para kazanmadıkları kesin. Reytingler, tirajlar, reklam gelirleri hepsi dibe vurdu. Prestijden hiç bahsetmiyorum, ama zaten onunla borç ödenmiyor. Ama haklarını teslim edeyim, Demirörenlerde bir tutarlılık da var, işten attıkları gazetecilerin tazminatlarını da ödemediler.  

ÖNCEKİ HABER

Taş ocağı iptal edilsin, Evciler Köyü’nün de köylünün güzelliği de yok olmasın

SONRAKİ HABER

ODTÜ İktisat Emek Gençliği’nden webinar: “Pandemi Dönemi Merkez Bankası”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa