Rantsal dönüşümün belgeseli: Filistin Mahallesi
Özgür Cihan Uçar ve Yasin Serindere beraber hazırladıkları "Filistin Mahallesi" belgeselini anlattı.
Görsel: Afiş
Berkay AVCI
Bursa
İstanbul Başakşehir Güvercintepe Mahallesi’nde gerçekleştirilen yıkımları konu edinen “Filistin Mahallesi” belgeseli seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Yönetmenliğini Özgür Cihan Uçar ve Yasin Serindere’nin yaptığı filmde, mahalledeki yıkım süreci halkın gözünden aktarılıyor. Uçar ve Serindere ile belgeseli konuştuk.
MAHALLEDE YIKIM VAR
Kısaca Filistin Mahallesi’nden de bahsetmek gerekiyor. İstanbul Başakşehir’e bağlı Güvercintepe Mahallesi’nin içinde yer alan bir bölümdür burası. Halk tarafından bu bölgeye Filistin Mahallesi denmesinin nedeni ise geçmişindeki direniş geleneği. Serindere ve Uçar’a filmi çekme amaçlarını sorduğumuzda önce Uçar giriyor söze. Uçar, Yeni Demokrasi gazetesinde çalışıyor. O mahallede zaten uzunca süredir gazete dağıtımı yaptığını ve mahallenin sorunlarını yakından takip ettiğini, mahalleliyi iyi tanıdığını söylüyor. Bir gün mahallede gezerken yıkım olacağını öğreniyorlar. Uçar o günü şöyle anlatıyor: “Mahallelinin geçmişinde de bu gibi örnekleri çok yaşadığını, özellikle mahallenin kendi komitelerini kurabilen, bu ve benzeri yıkım ve kamulaştırma çalışmalarına karşı atak tepkiler gösterebilen bir mahalle olduğunu bildiğimiz için orada evlerin yıkılması bize ilginç geldi. Her yerde yıkarlar da orada yıkamazlar dediğimiz bir yerdi ve bu konunun üstüne gitme kararı aldık.”
AYNI KADERİ PAYLAŞMAK
Ülkenin herhangi yerinde yapılan yıkımların diğerlerinden çok farklı olmadığını anlatan Uçar “Filistin Mahallesi’nde yaşanan bir şey ile Diyarbakır Peyas Mahallesi’nde yaşanan birbirine çok benziyor. Eskiden topyekün yıkım işlerine girişilirken artık insanları sindirmek ve pasifize etmek için mahalleleri yemesi kolay lokmalar halinde bölerek yıkıma uğratıyorlar. Bir şikayetin varsa dilekçe yaz deniyor insanlara. O dilekçeler de zaten kendisinden şikayetçi olduğumuz bir yapının huzuruna gidiyor. Böyle dilekçe yazarak hiçbir çözüme ulaşamayız. Bizim bu tutumların karşısına koyacağımız şey çok açıktır. Dayanışma ve haklılıktan doğan direniş. Bu mahallenin hakkının direniş olduğunu biz, ‘dilekçe yaz’ diyenlerin karşısına çok rahat koyuyoruz. Fakat filmde gerçeklerden kopmayarak bir şeyleri ortaya dökmeye çalıştık. Benzer sorunlarla karşılaşan insanlara ‘Biz aynı kaderi yaşıyoruz.’ dedirtebileceğimiz atmosferi yaratmak istedik” diyor.
DEDE’NİN HİKAYESİ
Serindere ise yıkımın yarattığı tahribatı Dede’nin hikayesini anlatarak gözler önüne seriyor. Dede’nin hayatının altüst oluşunu şu sözlerle dile getiriyor Serindere: “Belgeselde görüldüğü gibi evi yıkılan ve derme çatma bir çadırda bu olaydan sonra yaşamını devam ettirmeye çalışan Dede’den bahsedelim. Yıkımdan sonra Dede’ye 30 bin TL verilmiş. Bu para yeniden bir yaşam kurabileceği bir miktar değil. Dede, daha sonra farklı bir mahallede kendine konteyner buluyor, orada yaşamaya başlıyor fakat hastalanıyor. Yüksek oranda radyasyona maruz kalmış. Baz istasyonuna yakın bir yere konuşlanmış. O radyasyondan kaynaklı olarak ocak ayında ameliyat oluyor. Sonra tekrardan mahalleye dönerek evinin yıkıldığı yere kurduğu o çadırda yaşamak istediğini söylüyor. Bir iki arkadaşının da ona yardımcı olmasını istiyor. O arkadaşları Dede’ye küçük bir yapı yapmaya çalışıyor. Belediye gelip orayı tekrar yıkıyor. Dede orada hem maddi hem manevi yine bir zarara uğruyor. Dede daha sonra Edirne’de bir arkadaşının yanına gidiyor yaşamak için. Edirne’de de 1-2 hafta kalıp geri dönüyor. Orada da yapamıyor ve hasta haliyle yine geri dönüyor ve çadırda yaşamaya devam ediyor. Eğer toplum yararına bir çalışma görmüş olsaydık Dede bunları yaşamazdı. Bu sadece Dede’nin hikayesi diğerlerinin hikayeleri de buna benzer. Yani kısaca oradaki insanların hayatı altüst oldu diyebiliriz.”
SÜREÇ DEVAM EDİYOR
Filmin sonu ise izleyiciye bırakılmış. Serindere bunun nedenini “Bu insanların hayatında neler olacak, daha başlarına neler gelecek bunun bilgisini edinmeyi seyirciye bırakıyoruz. Her şeyin cevabını verdiğimiz bir film değil. Bu olay başladı şöyle gelişti ve bitti demiyoruz. Hiçbir şey bitmedi, devam ediyor. Biz az önce anlattığımız, filmden sonra da devam eden süreci özellikle filme katmadık. Çünkü gerçekten filmin sonrasında gelişen süreci seyirci olarak hayal etmiş olsak bile bu yaşananların aşırı dramatik, macera içeren, fantastik bir şey olabileceği düşüncesine varırdık. Maalesef bunlar gerçeklerdir” sözleriyle açıklıyor.
"HALKINI MAĞDUR EDEN BELEDİYECİLİK"
Mahallede yaşanan yıkımların geçmişini ve yaşananları soruyoruz. Serindere 2009 yılından itibaren yaşananları şu sözlerle ifade ediyor: “Güvercintepe Mahallesi şimdi Başakşehir’e bağlı ama 2009’dan önce eski adıyla Bayramtepe Mahallesi olarak Küçükçekmece’ye bağlıydı. O dönem ilk balyozun Olimpiyat Stadının çevresindeki mahallelere vurulacağı söylenmişti. Yani Ayazma, Bayramtepe, Şahintepe Mahalleleri. 2009’dan beri bu mahalleler gözden çıkarılmış bölgeler diyebiliriz. Olimpiyat Stadında Avrupa maçları oynandığında Filistin Mahallesi’nin elektriklerini keserlermiş. Sırf o kirli göründüğünü düşündükleri, yoksulluğundan utandıkları Filistin Mahallesi’nin. 2009 yılında mahallenin yok edilmesi planları başladığında gerçekleşen direniş, rant sahiplerinin bütün planlarını suya düşürmüştü. Bu direnişten ötürü mahalle Filistin adını almıştı. Daha sonra 2012’de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yol çalışması oluyor, bu durum mahkemeye taşınıyor ve hâlâ devam ediyor. 2016’da Başakşehir Belediyesi tekrar mahalleli ile görüşmek istiyor. KİPTAŞ aracılığıyla mahallede dönüşüm başlatmayı planlıyor. Ama orada da yine bu projenin rant amaçlı olduğu mahalleli tarafından anlaşılıyor ve mahalleli izin vermiyor. Ve günümüze geliyoruz. 2020’de belediye, kamu yararı adı altında yol çalışması başlatıyor. Gecekondu yasası işletilerek acele kamulaştırmaya gidiliyor. Yıkılması öncelikli beş haneye tebligat gönderiliyor ve yıkım gerçekleşiyor. Burada kendi halkını mağdur eden bir belediyecilik işliyor.”