14 Haziran 2021 00:37

Lübnan, tekellerin rehinesi: Dolarda zirve, yoklukta dip

"Lübnan gibi küçük bir ülkenin, kamuoyunun gözü önünde nasıl yağmalandığı görülüyor. Hırsızlar bugün, dayanak oldukları bir hükümet kurmak için başarısız bir girişim üzerinde çalışıyorlar."

Lübnan, tekellerin rehinesi: Dolarda zirve, yoklukta dip

Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA

Kays ABBAS

Ortadoğu’nun küçük ülkesi Lübnan, uzun süreden beri ekonomik ve siyasi krizle boğuşuyor.  Geçtiğimiz hafta 1 dolar 15 bin Lübnan lirasını görerek yeni bir rekor kırdı. Ülkede ilaç ve tıbbi malzeme yokluğundan dolayı sağlık hizmeti neredeyse verilemez hale geldi. Toplumun büyük bir bölümü temel tüketim maddelerine ulaşmakta büyük zorluk çekiyor. Ülkenin en büyük sorunu işsizlik ve hayat pahalılığı. Dolar karşısında güneşin altındaki buz gibi eriyen Lübnan lirası nedeniyle ülkede alım gücü aydan aya değil, günden güne düşüyor.

Ortadoğu’nun bu şirin ülkesinin yaşadığı sıkıntılar sadece ekonomiyle sınırlı değil. Beyrut Limanı’ndaki patlamanın ardından  Hassan Diyab hükümeti istifa etmiş ve yeni hükümeti kurmak için 22 Ekim 2020’de Eski Başbakan Saad Hariri görevlendirilmişti. Ancak aradan geçen bunca zamana rağmen hükümetin kurulamaması siyasi bir krize dönüştü ve ekonomideki çöküşü hızlandırdı.

Yaklaşık  8 ay önce yeni hükümeti kurmakla görevlendirilen Saad Hariri, geçen hafta ülkenin hem ekonomik hem de sosyal açıdan her geçen gün kötüye gittiği açıklamasını yaptı.

Lübnan bugün ekonomik olarak dünyanın en kötü on ülkesi arasında yer alıyor. Lübnan Üniversitesi Uluslararası ve Diplomatik İlişkiler Bölüm Başkanı Halil Hüseyin’in, makalesinde verdiği sayılar ülkenin içinde bulunduğu vahim durumu gözler önüne seriyor.  Makalede, en son Dünya Bankası raporuna göre 1926 Şili krizinden ve 1936 İspanya iç savaşından sonra ülkelerin 1850’den bu yana yaşadığı üçüncü en kötü ekonomik fenomen olarak tanımlandığı bilgisine yer veriliyor.

ANLATILAN SENİN HİKAYENDİR

Şüphesiz ki Lübnan sahip olduğu etnik gruplar ve siyasi dengeler bakımından Türkiye’den farklı bir ülke. Lakin ülkede bugün bakımından yaşanan durum; yolsuzluk üzerine kurulu ve birkaç ekonomik odak tarafından yönetilen iktisadı ülkemizle benzerlikler taşıyor. Uzun yıllardan beri her fırsatta sokağa dökülen halk iş, ekmek, sosyal adalet ve şeffaf bir yönetimin oluşması taleplerini dile getiriyor. Bu hafta, büyük değişimlere gebe Lübnan’ın içinde bulunduğu durumun bir nevi fotoğrafını çeken makalelerin, ülkenin içinde bulunduğu şartların anlaşılmasında yararlı olacağını düşünüyoruz.


15 BİN LİRAYI GEÇTİKTEN SONRA DOLARIN TAVANI YOK…
LÜBNAN, RİAD SALAMA VE TEKELCİLERİN REHİNESİDİR.

Al Ahbar

Lira düşmeye devam ediyor ve artık doların döviz kurunu sormaya gerek yok. Rollerini yerine getirme yükümlülüğünde olan yetkililerin yokluğu nedeniyle doların fiyatı tavansız hale geldi. Lübnan Merkez Bankası, yasanın öngördüğünün aksine doların yükselmesine yol açan kararlar alıyor. Bilinçli olarak yaratılan bu kargaşada toplum,  yıllardan beri kâr biriktiren tüccarların ve tekelcilerin rehinesine dönüştürülüyor. Bugün bu kesimler, Merkez Bankası faturalarını ödemezse, ithalatı durdurmak ve çalışanları işten atmakla tehdit ediyorlar. Devletten sorumlu olanlar; hastane, ulaşım, elektrik, benzin, ilaç, barınma, beslenme ve eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp siyasi ve mezhepçi referanslarla güvence altına alınan bir “meta”ya dönüştürdüklerinden Lübnanlıların şu anda neler yaşadığını anlamak “mantıklı” hale geliyor.

Bütün bir ülke; tamamen çöküşten sonra bile tüm toplum pahasına “kazanım” olarak gördükleri şeyi sürdürmekte ısrar eden, politik ve finansal bir grup açgözlü insan arasındaki maddi çatışma tarafından rehin alındı. Dolar kuru 15 bin lirayı aştı. Merkez Bankası yöneticileri ve çalışanları elektrikli araba kullanıyormuş gibi bir yakıt krizi olduğuna şaşırdılar!

Sağlık Bakanlığı, resmi döviz kuru üzerinden ilaç ithalatından yararlanan ilaç kartellerini tespit etme sorumluluğundan kaçınmaktadır. Sağlık Bakanlığının firmaların ithalatını izlemediği ve onaylamadığı bahanesiyle ilaçlar, depolarda saklanmaktadır. Eczanelerde satılan “sübvansiyonlu” bebek maması ithalatı öncelikle bir talep gerekirken, ilaç ve tıbbi malzeme ithalatı gibi hassas bir konu Lübnan Bankasının bir yöneticinin eline nasıl bırakılabilir?

İki gün boyunca diyaliz hastalarının tedavisi için gerekli malzemelerin olmaması nedeniyle sinirleriyle oynandı. Aynı durum, kronik hastalığı olan ve bir gecede gerekli ilaçlarının kesildiğini öğrenen herkes için de geçerliydi. İlacın yerine bir muadil bile bulamadılar! Yurt dışına satılan “sübvansiyonlu” gıda maddelerini ithal eden ve sübvansiyonlu malzemelerden elde ettiği kazancı yurt dışına yatıran tüccarlar sorumlu tutulmuyorlar.

Merkez Bankasının ithalatçılara ödeme yapmaması nedeniyle önümüzdeki hafta durum daha kötü olacak. Bankanın hesaplarına göre, gıda, hayvancılık ve bebek maması tüccarlarının yaklaşık 130 milyon dolarlık ödenmemiş faturası var. Fatura departmanı hesapları tamamladı, ancak para henüz transfer edilmedi. Tüccarlar artık ithalatı durdurmak ile tehdit etmekle yetinmiyor. Bunun yerine çalışanlarının kaderine zarar vermek için tavanı yükseltiyorlar. Bazılarının kapılarını kapatabileceğini, çalışmayı bırakabileceğini ve böylece çalışanları işten çıkarabileceğini söylüyor.

Bakanlık kaynakları, Merkez Bankasının faturaları ödemedeki gecikmesinin belirli bir kafa karışıklığına neden olduğunu, ancak hiçbir şey ithalatçıların malların piyasaya arzının durdurmasını  haklı çıkarmayacağı düşüncesindeler. Bu şirketlerin uyguladıkları tekel sayesinde denetim ve hesap verme sorumluluğu olmaksızın, yıllar içinde büyük kârlar elde ettiler. Kesilen ve depolanan malzemeler nüfusun sağlığını ve gıda güvenliğini etkiliyor ve bu durum kâr gerekçesiyle açıklanamaz.

Bütün bu felaketlere rağmen siyasi partiler, tehlikeleri sezmemiş gibi davranıyorlar. Aslında yeni hükümetin kurulmasını beklemek gibi bir lükse sahip değiller. Herkes zaman kazanma politikasına oynuyor. Başbakan Adayı Saad Hariri, Paris’e yaptığı son ziyarette Fransız yetkililerden “Artık fazla zamanı kalmadığını” duyduktan sonra, şimdi görevinden istifa etmeyi ve bir “seçim hükümeti” kurmaya gitmeyi tercih ediyor. Diğer güçler de seçimlerin gelmesini beklerken zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bu kümenin başında, Merkez Bankası Başkanı Riyad Salama yer alıyor. Dolar hesap sahiplerine 800 dolar ödemek için 158 numaralı genelgeyi yayımladı. Tek istediği, iki yıl sonra görev süresi dolana kadar zaman kazanmak ya da Batılı ülkelerle kendisine “onurlu bir çıkış” sağlayacak bir anlaşmaya varmak.


LÜBNAN’IN KORKUNÇ SAYILARI

Halil HÜSEYİN*
al Halic

Ne şok edici ne de dehşet verici gibi bazı terimler artık Lübnan’ın çökmüş gerçekliğini tam olarak ifade etmiyor, on yıllarca süren sistematik bir suçun ardından bir halkı ve bir ülkeyi yutan kara ekonomik deliğin dibindeyiz.

Lübnan bugün ekonomik olarak dünyanın en kötü on ülkesi arasında yer alıyor. En son Dünya Bankası raporuna göre 1926 Şili krizinden ve 1936 İspanya İç Savaşı’ndan sonra ülkelerin 1850’den bu yana yaşadığı üçüncü en kötü ekonomik fenomene tanık oluyor. Lübnan halkının yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Günlük ihtiyaçlarını çok zor karşılıyor. Ayrıca şiddetli bir yoksulluktan muzdarip olmaları nedeniyle, yasa dışı yollarla işlerini kolaylaştırmak için saldırgan ve suç davranışına meyilli psikolojik ve sosyal davranışların etkisi altında kalmalarına yol açıyor.

Dünya Gıda Programı tarafından 2020 yılının sonlarında yapılan araştırmalara göre Lübnanlı ailelerin yüzde 41’i, yiyecek bulmakta ve temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanmaktadır. Sağlık hizmeti almakta güçlük çeken ailelerin kriz öncesi yüzde 25 olan oranı, bugün yüzde 36’ya yükseldi. Tedaviler ve ameliyatlar için temel ve gerekli malzeme bulunamadığı için kapılarını kapatan birçok hastanenin ve sağlık sektörünün yoğun bir doktor ve hemşire göçüne tanık olduğu bir dönemin ortasında ilaç yok. Korona salgını öncesi yüzde 28 olan işsizlik oranı da 2020 sonunda yüzde 50’ye yükseldi.

Başta ABD doları olmak üzere yabancı para birimlerinin çeşitli döviz kurları ile finansal ve parasal bir bozulma ve enflasyonun birbiriyle kesişmesi ve etkileşimi söz konusu. Dolar kurunda sert dalgalanmalar yaşanırken 15 bin Lübnan lirasını aşan 1 dolar, 13 bin liraya düştü. Yaşanan dalgalanmalar artışın bir tavanı olmadığını gösteriyor. Bu durum emtia fiyatlarını etkiledi. Bu nedenle fiyatlar 2020’de yaklaşık yüzde 84.3 oranında ve dolaşımdaki para hacmi yüzde 197 oranında arttı. 2020 yılının ilk on ayında yapı ruhsatları yüzde 26.9, teslim edilen çimento miktarları yüzde 44.7 azaldı.

Esas olarak turizm ve hizmetler sektörüne dayanan Lübnan ekonomisi, koronavirüsten çok etkilendi. Gelen yolcu sayısı 2020 yılının ilk beş ayına göre yüzde 71.5 azaldı.

“Kamu varlıkları, altın rezervleri ve kamu gayrimenkullerini içeren bir reform politikası kapsamında hazırlanan bankacılık sektörü planı, zayıf bankaların bilançolarını düzeltmeyi amaçlamaktadır. Kamu sektörü pahasına özel sektörü kurtarıyor gibi göründüğü için, mükellefleri koruması gereken yeniden yapılandırma ilkelerine uygun değildi.

En iyi tahminler, gayrisarfi milli hasılası 2017’nin sonunda olduğundan yüzde 35 daha aşağı düşmezse Lübnan’ın mevcut krizi aşmak için başlangıçta 12 yıla ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Diğer sayılar daha da karamsar. Lübnan’ın ekonomik sağlığına kavuşması için 20 yıla ihtiyacı olduğu tahmin ediliyor.

Tek sorun bu gerçekten ürkütücü sayılar değil, ama asıl kriz bu sayıların toplumsal ve kurumsal doku üzerindeki yansımalarıdır. Eski duruma dönüşün neredeyse imkansız olacağı koşullara yol açan yavaş yavaş parçalanma politikaları ortaya çıkarmıştır.

Lübnan, geçtiğimiz on yıllarda şiddetli iç çatışmalar ve onu doğrudan etkileyen bölgesel ve uluslararası çatışmalar nedeniyle rolünü kaybetti. Bu da mucizelerin olmadığı bir ortamda sosyal, politik ve ekonomik olarak yeniden yapılanmayı zorlaştıracaktır. Haydutlar topluluğu bünyesini kontrol ediyor. Büyük çarpışmadan sonra kaçınılmaz kaderlerini bekleyen uykuda bir halk olan Lübnan, kara deliğe girdi. Ciddi Arap ve uluslararası sponsorluklarla yeniden canlanmadıkça  onu sonsuza dek yuttu.

* Lübnan Üniversitesi Uluslararası ve Diplomatik İlişkiler Bölüm Başkanı


LÜBNAN VE ‘YOLSUZLUK MEYDANI’

Muhammed NUREDDİN
al Halic

Lübnan’daki uzmanlar, insanların bankalardaki mevduatlarının yüz milyar dolardan fazla olduğunu tahmin ediyor. Merkez Bankası, kanunda öngörülen limit, yani 15 milyar dolar dışında, dövizde zorunlu rezerv kalmadığını söylüyor. Yani Merkez Bankası parayı mudilere iade etmek isteseydi mevduatlarının yüzde 90’ından fazlasını kaybederdi. Böylece, para-siyaset-güvenlik-yargı meydanı arasında karşılıklı faydaya dayanan simbiyotik ve dayanışma politikaları sonucunda, çalışanların ve gurbetçilerin de dahil olduğu mudilerin ömrü, heba olmuş durumda.

Dünya Bankası, sadece birkaç gün önce yayımladığı raporunda, Lübnan’daki ekonomik krizin, dünyanın 19. yüzyılın ortalarından bu yana yaşadığı en kötü üç krizden biri olduğunu söylüyor.

Utanç verici olan şu ki, 17 Ekim halk hareketi sonrası, 2019 sonundaki çöküşün müsebbibi  olanlar, halen iktidarda olan ve siyaset sahnesinde ülkenin düştüğü uçurumdan kurtarıcıları olarak öne çıkanlarla aynı kişilerdir.

Ancak bu kesimler, İnsanların yeteneklerini ve ülkenin geleceğini maniple etmek için ülkenin bir buçuk yıldan beri  ihtiyacı olan hükümeti kurmak için geliyorlar. Ancak Saad Hariri’nin yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden bu yana sekiz ay geçti ve 17 Ekim halk protestoları sırasında başbakandı ve hükümet hâlâ kurulmadı. Nasıl bakılırsa bakılsın oluşum gecikti ve 1.5 yıl önce ya da 1 yıl önce mümkün olan bugün artık mümkün değil. Hariri ile Cumhurbaşkanı Mişel Avn arasında iki bakan tartışması artık kimseyi aldatamıyor. Uzun zamandır uçuruma düşmüş bir ülke, ne zamandan beri iki bakanı buradan ya da oradan olmasından dolayı hükümeti kurmaktan vazgeçiyor?

Dolayısıyla Lübnan’daki sorun, vatandaşın kendi gözleriyle gördüğü olgularda bitmiyor. Bu onurlu, insani ve temiz vatandaş bugün; arabasına birkaç litre benzin doldurmak için yüzlerce metre uzunluğundaki kuyruklarda durmak ve saatlerce beklemek zorunda. Tüm ilaçlar ve hatta muadilleri kesilirken, vatandaşlar günlerini bir eczaneden diğerine taşınarak var olmayan ilaçları aramakla geçiriyor. Et ve kümes hayvanı yemeye gelince, sınırlı bir lüks haline geldi. Fiyatlar yüzde 1000’den fazla olarak zamlandı. Maaşlar, sadece 1.5 yıl önce 400 dolar civarındayken şimdi asgari ücret 40 dolara kadar indi.

Ekonomik göstergeler ve söz konusu meydanın sahipleri için ücretli ekonomistlere ihtiyacımız yok. Lübnan gibi küçük bir ülkenin, kamuoyunun gözü önünde nasıl yağmalandığı görülüyor. Hırsızlar bugün, dayanak oldukları bir hükümet kurmak için başarısız bir girişim üzerinde çalışıyorlar. Yok edici olan birinden inşaatçı olmasını nasıl isteyebilirsin ki?

Evrensel'i Takip Et