G7 zirvesi sonuç bildirgesinde Çin’e karşı birleşik cephe
Çin’in büyümesine karşı iş birliğinin merkeze alındığı G7 bildirgesini, Çin’in önemli rakipleri Avusturalya, Hindistan ve Güney Kore ile yakın ticari ilişkide olduğu Güney Afrika da imzaladı.
Fotoğraf: Andrew Parsons/No10 Downing Street/AA
Yücel ÖZDEMİR
Köln
İngiltere’nin Cornwall kentinde cuma günü başlayan ve pazar günü biten G7 zirvesinin sonuç bildirisinin 33 sayfalık Almanca çevirisine baktığımızda dünyanın pek çok sorununa değiniliyor. Küresel ısınma, pandemiyle mücadele, uluslararası çapta faaliyet yürüten tekellerden faaliyet yürüttükleri ülkelerde yüzde 15 kurumlar vergisinin alınması gibi konularda kararlar alındığı zirvenin sonuçları bakımından elbette en önemli ve dikkat çekici olanı Çin’in açıktan hedef ve rakip gösterilmesi.
Genel olarak Çin’in ekonomik olarak hızla büyümesine karşı ortak iş birliğinin merkeze alındığı sonuç bildirgesini Asya’da Çin’in en önemli rakipleri olan Avusturalya, Hindistan ve Güney Kore de imzaladı. Keza daha önce bazı alanlarda Çin ile yakın ticari ilişkiler içinde olan Güney Afrika da imzacı ülkeler arasında yer alıyor. Bu durum ABD’nin Çin’e karşı “müttefikleri çoğaltma” planına uygun bir durum olarak görülüyor.
Zirveye Çin’e karşı geniş bir cephe kurma, ittifakı yenileme hedefiyle katılan ABD Başkanı Joe Biden istediği sonucu almış görünüyor. Bu nedenle, zirvedeki harmoni “ABD’nin geri dönüşü” olarak da değerlendirildi. Bugün Süddeutsche Zeitung’da konuyla ilgili yer alan haberde, ABD’nin Çin ile pek çok alanda çatışmayı öngören planının sonuç bildirisine girmesine AB ülkelerinin engel olduğu yazıyor. Bu nedenle bildiriye iklim gibi küresel sorunlar konusunda Çin ile işbirliği yapılmasından da söz edildiği belirtiliyor.
YENİ PAZAR ALANLARINA ULAŞMADA ÇİN İLE REKABET
Çin’in pazar alanını genişletmek, tedarik zincilerini sağlamlaştırmak için 2013’te başlattığı “Yeni İpek Yolu” ya da “Kuşak ve Yol Projesi”ni engelleme, karşı hamleler yapma konusunda G7 zirvesinde alınan, yoksul ülkelere alt yapı imarı yardımının yapılması kararının, süreci batılı kapitalist ülkelerin lehine çevirmeye yönelik bir hamle olduğu açık.
Çin’in Avrupa, Afrika, Güney Amerika ve Asya ülkelerinde hayata geçirmeye karar verdiği “Yeni İpek Yolu” projesi dünya pazarlarına ekonomik açıdan ulaşmayı hızlandırıyor. ABD’nin önerdiği “Daha iyi bir dünya inşa etmek” (Build Back Better World) projesi de özünde bunu amaçlıyor. Hedef, henüz kolay ve hızlı ulaşılamayan pazarlara ulaşmayı kolaylaştırma olarak belirlenmiş durumda. Bu nedenle alt yapı imarı desteğinden söz ediliyor. Ancak bunun nasıl ve ne kadar yerine getirileceği daha ilk günden itibaren kuşkulu görünüyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, zirve sonrasında yaptığı açıklamada, üzerinde anlaşmaya varılan projenin öncelikle Afrika’da hayata geçirilmesinde ihtiyaç olduğuna dikkat çektikten sonra, “Bu kez sadece konuşulmadı, somut projeler yapıldı. Bu G7 için yeni bir durum. Çok pragmatik olarak kimin neyi nerede ve nasıl ortak projeye dönüştürebileceğini düşünmesi önemli" dedi.
“Yeni İpek Yolu”nu engellemek için batılı kapitalist devletlerin kamu ve özel tekellerden yüzlerce milyar dolarlık projeler hayata geçireceğinden söz ediliyor. Bu durumun kendisi bile batılı emperyalist devletleri yeni sömürü alanları bakımından heyecanlandırmış görünüyor. 2022’de dönem başkanlığını İngiltere’den devralacak Almanya, konuyla ilgili daha somut projeler sunmayı hedefliyor.
G7 ile Çin arasında dünya pazarlarına ulaşma konusundaki rekabetin genel olarak pek çok ülkede ve bölgede kapitalistleşme sürecini hızlandıracağı anlaşılıyor. Henüz klasik ya da ilkel üretim biçimlerinin ve köylülüğün hakim olduğu bölgelere de kapitalistleşmeyi götürecek gibi görünüyor. Yeni pazar alanlarına ulaşma konusundaki kapitalist rekabet aynı zamanda bu bölgelerde hızla işçi sınıfının da büyümesine yol açacak. Pek çok Asya ülkesinde yaşandığı gibi...
ÇİN’DEN KARŞI HAMLE
ABD’nin diğer batılı emperyalist ülkeleri de yanına alarak Çin’in pazar alanlarını daraltmak için başlattığı sürece Pekin’in nasıl bir hamleyle karşılık vereceği önümüzdeki dönemin en önemli sorularından birisi olacak. Bunun ilk belirtisi zirvenin bittiği gün Alman basınında da yer alan “Antiyaptırım Yasası” oldu. Geçen hafta ülke basınında yer alan tasarıda Çin’de faaliyet yürüten şirketlere, yaptırımlara taraf olmaları durumunda cezalar öngörüyor. Bu nedenle Çin ile yaptırım kararı alan ülkeler arasında bir tercihte bulunmaları isteniyor. Bu aynı zamanda Çin’in, batı ile çelişkilerin sertleşmesine bağlı olarak ülkede batılı tekellerin faaliyetlerine sınırlamalar getirmeye hazırlandığı anlamına geliyor. Ki, bu hem AB hem de ABD’nin pek tercih etmediği bir durum. Zira batılı emperyalist üklelerin tekelleri hem Çin pazarına mal satmaktan hem de Çin’deki ucuz emek gücünden büyük avantajlar sağlıyorlar. ABD, Çin tekeli Huawei’yi daha önce yaptırım listesine almıştı. 59 Çin tekeli daha “kara listede” bulunuyor. Çin’in de yeni yasa ile birlikte önümüzdeki dönem bazı batılı tekellere karşı benzer hamleler yapacağı tahmin ediliyor. Zira, Çin son bir-iki yıldır batının yaptırım ve tehditlerine sessiz kalmak yerine karşı hamlelerle yanıt veriyor. Bu da çelişkilerin hızla sertleşmeye yönünde ilerlediği anlamına geliyor.
“DEMOKRATLAR VE DİKTATÖRLER“ AYRIMI
G7 zirvesine Çin’e karşı büyük ölçüde ABD’nin istediği olanın altına imza atan diğer emperyalist ülkeler, Rusya konusunda da benzer bir yaklaşım içinde. Zirvenin sonuç bildirgesinde açık olarak Rusya’ya, “Demokratik sistemlerin olduğu ülkelerde istikrarsızlığa ve zarar verici aktivitelerine son verme” çağrısı yapıldı. Ancak, Rusya konusunun asıl mesajın NATO zirvesi ve çarşamba günü Cenevre’de yapılacak Biden-Putin görüşmesinde verileceği anlaşılıyor. Her iki toplantıda da batılı emperyalist devletlerin Rusya’ya parmak sallayacağı belirtiliyor. Biden’in çarşamba günkü toplantıdan sonra Putin ile ortak basın toplantısı yapmak istememesi de bunun işareti olarak görülebilir.
Hem G7 hem de NATO zirvesinde verilen mesajlar, bir tarafta demokratik diğer tarafta otoriter rejimlerin olduğu propaganda edilerek, batının demokrasinin temsilcisi olduğu ileri sürülüyor. Ekonomik ve siyasi nüfuz alanları şimdi bu iki ayrım üzerinden korunmak isteniyor. Daha önce ekonomik çıkarlar nedeniyle Çin ve Rusya ile sorununların diyalog yoluyla çözülmesine vurgu yapan Avrupa’daki emperyalist devletler, “demokrasi” ve “insan hakları” söylemiyle bir adım ABD’ye yaklaşmış görünüyor.
Bunun ne kadar süreceğini ise zaman gösterecek.