Tılıç: Gazetecilik ve turizm daha barışçıl ve güzel bir dünyaya hizmet eder
Gazeteci ve Yazar L. Doğan Tılıç “Turizmi Haberleştirmek” derlemesini anlattı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv
Soner SERT
Gazeteci ve Yazar L. Doğan Tılıç’ın “Turizmi Haberleştirmek” derlemesi Ayrıntı Yayınlarından okurla buluştu. Yeni kitabını anlatan Tılıç “Gazetecilik ve turizm, kesinlikle daha barışçıl ve güzel bir dünyaya hizmet eder” diyor.
En basit tabiriyle turizm, ait olmadığın bir yere belirli süreliğine gitmek demek… Ama günümüzde turizm denildiğinde akla ilk gelen eğlence amaçlı ziyaret oluyor. Böyle bir çalışma yapma fikri ilk olarak nasıl belirdi zihninizde?
Bu kitap fikrinin temelinde üniversitede başlattığımız bir çalışma var aslında. Başkent Üniversitesinde farklı ülkelerden iletişim öğrencileri ile bizim üniversitelerimizden iletişim öğrencilerini bir araya getirip ülkemizin bir kentinde fotosafariler düzenliyor, çekilen fotoğraflardan sergiler açıyor ve kentlerin, kültürlerin tanış olmasına katkıda bulunmaya çalışıyorduk. Bunlardan sonuncusunu İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle Barcelona ve İzmir’i buluşturarak yapacaktık. Pandemi araya girdi ve bu yüz yüze buluşma ertelendi. Bu arada biz, “tTurizmi haberleştirmek” konulu bir çalıştayı online olarak yaptık ve bu kitap da o çalıştayın bir ürünü…
Kitaba bölüm yazanlar turizmde öne çıkmış ülkelerden gazeteciler. Çalıştaya katkı sunan akademisyen ve gazetecilerden bazılarından konuşmalarını bir makale haline getirmelerini istedim. Kitap onların belli bir perspektif çerçevesinde bir araya getirilmesi ve “nasıl bir turizm haberciliği” sorusuna yanıt arama çabasının ürünü olarak oluştu. Pandemi koşullarının elverdiği ilk fırsatta kitaba bölüm yazan gazeteciler İzmir’e gelip, orada bizzat “turizm gazeteciliği” de yapacaklar.
Tolstoy, bütün hikayelerin bir yabancının bir yere gitmesiyle başladığını söyler. Turizm haberciliği biraz da böyle bir şey aslında… Edebiyat ve gazetecilik arasındaki “Bu hikaye anlatma” meselesini nasıl yorumluyorsunuz?
Hikaye, dilimizde bazen küçümseme anlamında kullanılan “hikayeden bir şey” değil. Ben hikaye anlatmayı gazeteciliğin ve iletişimin zirvesi sayarım. Bir günün ardından mağaradaki ateşin etrafında toplandığımız günden beri neredeyse 200 bin yıldır hikaye anlatıyoruz. Hikaye anlatmak, anlatan ve anlatılan arasında, konu ile dinleyen arasında duygusal bağlar da kurulmasına yol açtığı için en etkili iletişim biçimidir. Camdan konuşmak ya da powerpointten sunum yapmak gibi değil. Hikaye anlatmak için önce onu yaratmak gerekir. Bir hikayenizin olması gerekir. Önce yaratılacak/yapılacak, sonra da maharetle anlatılacak…
Yerel yöneticiler ya da genel olarak yöneticiler kentlerinin/ülkelerinin tanıtımı için hediyeler ve ikramlar sunarak -daha fazlasını söylemeyeyim- bir reklam kampanyası çerçevesinde gazeteci çağırırlar, davet ederler. Neden? Gelsin de bizim buraları yazsın, anlatsın, tanıtsın diye. Oysa gerçek gazeteciler “hikaye” peşindedir. İyi bir “hikaye” için yapmayacağı fedakarlık yoktur. Canını ortaya koyup savaş alanlarına gider, iyi hikaye için. Yöresini tanıtmak isteyen yöneticilerin kafa yorması gereken asıl bu işte. Bir hikaye yaratsınlar ve gazetecilere o hikayeyi sunsunlar. Başka ikram gerekmez! Kitap biraz buna dair de örnekler içeriyor, hem gazetecilere hem yöneticilere fikir verecek…
Kitaptaki temel tartışmalardan biri de turizm meselesine bir endüstri olarak bakılması ve bugüne değin turizmle ilgili çok tartışılmamış emek -sermaye meselesini ortaya atması… Sezonda her daim çok ciddi bir göç yaşanır ve çoğu işçi güvencesiz bir şekilde çalışır. Meseleye nasıl yaklaştığınızı anlatır mısınız?
Evet, turizm bir endüstri… Kimi ülkelerin kalkınmasının motoru olmuş bir endüstri. Ancak, asla yalnızca deniz-kum-güneş ya da ye-iç-eğlen değil. Yalnızca turist ve turizm işletmecisi de değil. Sürdürülebilir olması, yerel halkın desteğinin alınması ve getirisinden yerel halkın da faydalanması gereken, çevreye mutlaka duyarlı olması gereken, etik ilkeleri olan/olması gereken, gerisinde ağır bir sömürünün olduğu, sezonluk yerli ve yabancı işçileri de içeren, göçle doğrudan bağlantılı, yeni iletişim teknolojileriyle yepyeni formlar kazanmış, yoksullar için turizm gibi boyutları olan bir sektör. Gazeteciliği PR, reklamcılık ve cinsiyetçilikle malul, gazeteciliğinin de etik ilkeleri olması gereken bir sektör. Sosyolojik ve geniş bir bakış açısıyla yaklaşılması gereken bir sektör. İşte, “Turizmi Haberleştirmek-Sevmek Tanımakla Başlar” kitabında biz bu çok katmanlı ve çok boyutlu sektöre olabildiğince geniş bir açıdan ve farklı düzeylerin birbirleri arasındaki ilişkiyi gözden kaçırmadan bakmaya, böyle bakılması gerektiğini anlatmaya çalıştık.
Sizin de kitapta tartışmaya açtığınız noktalardan biri kültür meselesi… “Turizm habercisi” aynı zaman bir kültür aktarıcısı mıdır? Gazetecinin halkları tanıtmak/kaynaştırmak gibi bir sorumluluğu var mıdır? Ne düşünüyorsunuz?
Kültür dediğimiz şey insanın doğaya kattıklarının toplamı. Kültür dediğimiz şey farklılıklardan ve biriciklikten oluşuyor. Gittiğiniz, gördüğünüz, gezdiğiniz her yerin sadece oraya ait bir kültürü var ve insanlar bu farklı kültürleri tanıdıkça, birbirlerini de tanıyorlar, anlıyorlar. Farklı kültürleri tanımak, onlara saygı duymayı, sevmeyi beraberinde getiriyor. Bu, dünyayı daha barışçıl, daha toleranslı ve daha yaşanılası yapacak bir şey. Böyle çalışan bir gazetecilik ve turizm, kesinlikle daha barışçıl ve güzel bir dünyaya hizmet eder.
“Turizm haberciliği”nin başka haberciliklerden farkı yok. Doğruyu söyleyeceksiniz. Abartmayacak, yalan katmayacaksınız… Tanıtmak böyle bir şey. Kentler, ülkeler, halklar ve kültürler arasında gerçek ve sağlam köprüler ancak böyle kurulabilir. Gazetecinin doğruyu söylemek gibi bir sorumluluğu var. Gazetecilik doğruyu söyleme mesleğidir ve bu turizm konusunda da değişmez. Siz doğruyu söyleyin ve insanlar birbirlerinin gerçeğini öğrensinler. Yapay ve sahte güzellikler yaratmaya kalkmayın tanıtım adına. Gazetecinin sorumluluğu bu ve bunun hakkını verdiğinde de doğal olarak halkların tanışıp kaynaşmasına katkıda bulunmuş olur.
Turizm meselesi şu günlerde haber olarak sadece pandemiyle bağlantılı olarak sunuluyor. Alan üzerine çalıştığınız için şunu merak ediyoruz: Siz bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? Bu yaz turizm ve pandemi bağlamında nasıl geçecek?
Turizm, pandeminin en ağır darbe vurduğu sektörlerin başında geliyor. Ülkeler önemli ölçüde gelir kaybederken, bu sektörde çalışan yüz binlerce, milyonlarca insan işinden aşından oldu. Seyahatin olmadığı bir dünya düşünmek mümkün değil. Bu pandeminin ve gelecekte başkalarıyla da karşılaşacağımız pandemilerin sektörde önemli değişimlere yol açtığını/açacağını söyleyebiliriz. Genel anlamda hijyen/sağlık/güvenlik merkezli ve çoğu hizmetin verilmesinde yüksek teknolojinin öne çıkacağı bir gelecek öngörülebilir. Korkarım bu, turizmin ruhunu önemli ölçüde örseleyen bir durum olacaktır. Bu yaz, dünyanın hemen her ülkesinde turizm açısından büyük ölçüde kaybedilmiş, sektörün normalleşme adımlarını zorladığı ancak o adımların son derece ürkekçe atılacağı bir yaz olacak. Şu futbolcu repliğiyle söylemek gerekirse; önümüzdeki yazlara bakacağız!
Evrensel'i Takip Et