Prof. Dr. Melek Göregenli: Geniş bir kitlesel ittifaka ihtiyaç var
HDP’ye yönelik Deniz Poyraz’ın katledildiği saldırıyı değerlendiren Prof. Dr. Melek Göregenli, geniş bir kitlesel ittifaka ihtiyaç olduğunu söyledi.
Fotoğraf: Evrensel
Dilek OMAKLIKAR
Eda AKTAŞ
İzmir
İzmir’in Konak ilçesinde Halkların Demokratik Partisi İzmir İl Başkanlığına önceki gün silahlı saldırı gerçekleştirildi. Binada bulunan partili Deniz Poyraz yaşamını yitirirken, saldırgan Onur Gencer ise tutuklandı.
Yaşanan saldırıyı ve Türkiye’nin siyasal iklimini, sosyal psikoloji alanında önemli çalışmaları ile tanıdığımız barış imzacısı Prof. Dr. Melek Göregenli ile konuştuk.
HDP ve Kürtlere yönelik ayrımcı politikalara değinen Göregenli, “Bu ülkede yıllardır HDP ve Kürt siyaseti, Kürtler gayrimeşrulaştırılıyor, insanlıktan çıkarılarak yılandan tutun haşereye kadar nitelemelerle katli vacip düşmanlar ve tehditler olarak işaret ediliyorlar” dedi. Göregenli, “Hiç kimsenin gözden çıkarılamayacağı geniş bir ilkesel ittifaka ihtiyaç var” diye ekledi.
Twitter hesabınızdan “Ne zaman başları sıkışsa önce Kürtleri öldürmeye başlıyorlar. Hiç şaşmıyor bu plan. Böyle sürdürüyorlar zalim iktidarlarını, açın artık şu gözünüzü açın” tespitini yapan bir paylaşımda bulundunuz. Tespitinizi açar mısınız?
Evet, böyle yazdım ayrıca, “Kürdüm, HDP’liyim, siz faşistlere, ırkçılara inat yaşamaya, burada olmaya devam edeceğim. #hdphalktır” ifadesinin yer aldığı bir paylaşımı alıntılayarak, “Türküm, HDP’liyim, siz faşistlere, ırkçılara inat yaşamaya, burada olmaya devam edeceğim. #hdphalktır #HDPbenim” de yazdım. Bir gün, evimde sakin çalışırken birden haberlerde, bazen içinde olduğum eylemlerde bazen sokakta bir yerde bir saldırı olduğunu, bir mitinge, bir kutlamaya, bir insana, bir parti binasına saldırıldığını, insanların öldüğünü, yakıldığını duymak, görmek, tanık olmak, bu ülkede yaşayan pek çok insan gibi ömrüm boyunca defalarca yaşadığım hep aynı acı.
Hrant Dink, Tahir Elçi, 5 Haziran Diyarbakır Mitingi, Gar Katliamı, Suruç ve daha gerilere giderseniz onlarca saldırı ve ardından paylaşılan mesajlar hep aynıdır. Faillerin ve mağdurların, hayatlarını kaybeden insanların belirsizleştirildiği, genelleştirildiği, silikleştirildiği mesajlar. Hep aynı gemideyizdir, hep bu saldırılar hepimizin huzurunu bozmaya yöneliktir, esasen kardeşliğimiz hedef alınmaktadır; bu içerik sadece eksik değil; bu öyle bir eksiklik ki, bu coğrafyada barışın inşa edilmesi için yüzleşmemiz gereken hakikati bütünüyle çarpıtıyor ve hepimizi felç ediyor.
"HDP İL BİNASI’NA SİLAHLARINI KUŞANIP GELEN BİR ADAM MIDIR SADECE DENİZ’İN KATİLİ?"
Saldırganlar, o günkü politik ortama göre deli olabilir, dış mihrakların maşası olabilir ama asla planlı, örgütlü insanlar ve eylemler değildir hiçbiri. Ben ve biliyorum pek çok insan artık bu masaldan bıktık, herkes her şeyi biliyor ve bütün bir ülke karşılıklı bilmeme oyununu oynuyor. Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürüldü, onu katleden Ogün Samast, bu ülkenin resmi devlet politikasının gerek ideolojik gerek operasyonel aygıtları tarafından ikna edildi; aylarca medya propagandası, kadim Ermeni düşmanlığı sadece nefret söylemi olarak değerlendirilebilir mi? Tahir Elçi’nin katledildiği sürece bakın ve şimdi HDP il binasına silahlarını kuşanıp gelen bir adam mıdır sadece Deniz’in katili? Bu ülkede yıllardır HDP ve Kürt siyaseti, Kürtler gayrimeşrulaştırılıyor, insanlıktan çıkarılarak yılandan tutun haşereye kadar nitelemelerle katli vacip düşmanlar ve tehditler olarak işaret ediliyorlar. Kim haşere ve yılanlar olmayan, kim tehdit edilen, kim bütünlüğü bozulacak olan, kim huzuru kaçırılan? Evet, Kürt oldukları için hedefler, iki nedenle: İlki Kürtleri korkutmak, kolektif hak taleplerinden vazgeçirmek, örgütlülüklerini kırmak, Kürtleri bölerek HDP’ye desteklerini azaltmak, ikincisi HDP’nin politik taleplerini görünmez kılacak terörize edilen bir politik ortam yaratarak Kürt olmayanları sindirmek ve geniş bir muhalefet cephesi kurulmasını engellemek. HDP’yle görülen duyulan da onunla birlikte yanar. Herkes kendisine sorsun, başka bir partinin binasına girilip bir partili öldürülseydi ne olurdu? Kürtlere yönelik bütün saldırıları hatırlayalım, mağdurların yerine Türkleri koyun, mümkün olur muydu? Çünkü Kürtlere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve düşmanlaştırıcı politikaların “yeterince” halk desteği vardır, yaratılmıştır.
Şimdi yapılan da budur, eylemin hedefini ve failini silikleştirip genelleştirerek asıl meseleyi gizlemek. O nedenle “Türklüğü” üstleniyorum, bu sorumluluğu almazsak, çoğunluk ve egemen olmak sorumluluğunu üstlenmezsek, Kürtlerin, Kürt olmak bakımından yaşadıklarının özgünlüğünü, adaletsizliğini gizleme politikalarına ortak olmuş oluruz. Yoksa kuşkusuz, bu coğrafyada hepimiz acı çekiyoruz ama hep beraber insanca bir hayat istiyorsak, ayrı ayrı insanlıktan ve yurttaşlıktan nasıl çıkarıldığımızı önce bir teslim etmemiz gerekiyor. Bu hiç de söyledikleri gibi bölücü bir bakış açısı değildir tam tersine, bölünmüşlüğün nedeni olan adaletsizliği görüp teslim ederek gerçek bir kardeşlik ihtimalini mümkün kılmanın tek yoludur.
7 Haziran’dan bu yana HDP’ye yönelik açıklamalar ve son dönemde kapatma davasıyla yatırılmaya çalışan bir zemin var bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu zemini hazırlayan sorumlu faktörleri biraz açar mısınız?
HDP, kapatılmaya çalışılan, kapatılan kaçıncı parti? Kuşkusuz burada amaç Kürtlerin kendi kolektif talepleri için parti kurmalarını sonsuza kadar engellemek değil, bunun mümkün olamayacağını en çok iktidarlar bilir. Amaç, her düzeyde, Kürtlerin demokratik temsilini, bu hakkı ve bu hakkın meşruiyetini sorgulanır hale getirmek, yukarıda söz ettiğim daha demokratik ve barışçı bir hayatın kurulması için gereken ayı ayrı ve bir arada örgütlenmeyi ve hareket edilmesini engellemek.
"KİMSE İÇİN ORTADA BİR YER YOK ARTIK"
Muhalefetin ilk tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalefetin, kendilerine oy veren insanlardaki, toplumdaki genel değişimi izleyemediğini, hâlâ “ortada bir yer”in var olduğu illüzyonu gördüğünü düşünüyorum. Kimse için “ortada bir yer” yok artık. Muhalefet derken, farklı ideolojilere sahip partilerden söz ediyoruz ve hepsinin ideolojilerinde kadim devlet politikalarının farklı düzeylerde etkileri var fakat iktidara yönelik genel hoşnutsuzluk belki de ilk kez geniş bir demokratik ittifakı az sayıda ilke etrafında olsa da mümkün kılıyor. Hiç kimsenin gözden çıkarılamayacağı geniş bir ilkesel ittifaka ihtiyaç var. HDP ve demokrat, sol sosyalist pek çok parti ve oluşum bu ilkesel duruşu ve söylemi dikkatle örmeye çalışıyorlar.
Bence, hepimize düşen hızla içine çekildiğimiz, -yeniden ve kaçıncı kez- bu faşizm karanlığından çıkmak için ihtiyacımız olan hevesi, bu ülkenin bence çoğunluğunun barış ve adalet arzusunu harekete geçirecek inancı hayata geçirmeye çalışmak. Şöyle bir Twitter mesajı vardı: “Ben bu ülkede öldürülen olmaktan çok yoruldum, ben bu ülkede ötekileştirilen olmaktan çok yoruldum, ben bu ülkede var olamamaktan çok yoruldum”. Dediğim tam da budur; ona demek isterim ki, “Ben de çok yoruldum, başka türlü yoruldum; hem yaşadığım baskıdan ama daha çok benden çok yorulanlara benden çok ölenlere sahip çıkamamaktan, senin alamadığın nefes beni boğuyor”
"ŞİMDİ DENİZ İÇİN SOKAĞA DÖKÜLEN BİNLERCE İNSANIN DAYANIŞMASINI GÖRME ZAMANI"
Saldırının Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir’de yapılmasının bir nedeni olabilir mi?
Bilmem, bu işleri planlayanların kafaları nasıl çalışıyor bilemem, bilmek de istemem ama soru “Bu tür örgütlü faşist saldırılar için İzmir toplumsal arka plan açısından daha mı uygundur?” ise, cevabım, hiçbir şehrin bir diğerine göre daha uygun olamayacağıdır; bu örgütlü saldırıları planlayanlar her şehirde uygun kılıfları hazırlarlar, tarihe bakalım, görelim. İzmir için ikide bir bu dile getirilir; tam olarak bir AKP algı operasyonudur bu da; bir ara AKP’nin “muhafazakar ama demokrat” olduğuna inanılan devirlerde, Kürtlere yönelik ayrımcılığın İzmir’de daha yaygın olduğu inancı yaygındı. Hiçbir karşılaştırmalı veriye dayanmayan -aksi yönde pek çok veri sayabilirim, Örneğin HDP’nin haziran seçimlerinde aldığı oyların en çok hangi şehirde arttığına bakınız-, Kordon’daki kafelerde oturan yerli turistlerin yan masalardan duyumlarına dayanan büyük politik tahliller.
Hiçbir şehir homojen bir politik iklime sahip değildir; Kürtlere yönelik ön yargılar, ayrımcılık ve düşmanlık, sınıfsal, kültürel ve etnik merkezi siyasetlerce örülür ve uygun bağlamlarda bütün şehirlerin belirli bölgelerinde benzer yapılar oluşur. Karşıyaka sahilinin politik yapısını bütün büyük şehirlerin sınıfsal olarak benzer bölgelerinde gözlersiniz, çünkü sağ ya da sol milliyetçilik bir sınıfsal ya da etnik statüyü korumak için vardır. Keşke İzmir, -bir zamanlar Trabzon- olsaydı bütün mesele işimiz daha kolay olurdu. Bu uzun bir konu, pek sırası değil ve şimdi Deniz için sokağa dökülen, içi yanan binlerce insanın dayanışmasını görmek zamanı; İzmir’de ve her yerde.