20 Haziran 2021 00:16

Korona milyarderleri ve aşıya muhtaç milyarlarca insan

G7 toplantısında korona pandemisine karşı aşı da gündemdeydi fakat zirve, ABD ve Fransa’nın daha önceden yaptığı deklarasyonlara rağmen, Kovid-19’a karşı aşının patentinin kaldırılmasını reddetti.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Korona pandemisinin yoksulla zengin arasındaki uçurumu aşırı derecede derinleştirdiği söylemleri çoğu zaman ucuz ajitasyon olarak mahkum edilmeye çalışılıyordu. Ancak yayımlanan ‘dünya zenginlik raporu,’ pandeminin işçi ve yoksulların sırtında zenginlerin servetinin arttığını somut rakamlarla ortaya koydu. Dünyanın en zengin 7 ülkesinin kulübü G7 toplantısında korona pandemisine karşı aşı da gündemdeydi fakat zirve, ABD ve Fransa’nın daha önceden yaptığı deklarasyonlara rağmen, Kovid-19’a karşı aşının patentinin kaldırılmasını reddetti. OXFAM sivil örgütünün Fransa başkanının kaleme aldığı makalede bu kararın tüm insanlık için tehlikeli olduğunun altı çiziliyor. İngiltere’nin kendi politik hakimiyetini geri alışı olarak gösterilen Brexit sonrası diğer ülkelerle her anlaşmayı büyük bir başarı gibi gösteren Johnson Hükümeti, hâlâ en büyük ticari pazarı olan AB’yi ve Kuzey İrlanda sorunlarını göz ardı etmeye devam ediyor.


KÜRESEL ZENGİNLİK RAPORU: PANDEMİDE ZENGİN VE SÜPER ZENGİNLERİN SAYISI MUAZZAM ÖLÇÜDE ARTTI

Elizabeth Zimmermann/WSWS org.

KORONA pandemisi, dünyadaki sosyal eşitsizlik seviyesini muazzam derecede artırdı. 10 Haziran 2021’de yayımlanan Global Wealth Report (küresel zenginlik raporu) tarafından bir kez daha ortaya kondu. Raporun Boston Consulting Grouptaki (BCG) yazarları başlangıçta servette bir düşüş bekliyordu. Ancak araştırmaları, korona pandemisi şiddetlenirken, zenginlerin ve süper zenginlerin servetlerinin benzeri görülmemiş ölçüde arttığını gösteriyor.

Resmi rakamlara göre 3.8 milyondan fazla insan kovid-19’dan ölürken, gayrimenkul dahil finansal ve gayrimenkul varlıklardaki servet geçen yıl yüzde 8.3 arttı. Toplam küresel servet borçlar çıkarıldıktan sonra 431 trilyon dolardı (yaklaşık 355 trilyon avro), on iki sıfır ile hayal edilemeyecek kadar yüksek küresel gayrisafi yurt içi hasılanın beş katı olan bir sayı bu.

BCG raporuna göre, sadece özel finansal servet yüzde 8 artarak 250 trilyon dolarlık rekor seviyeye ulaştı. Özellikle yükselen hisse senedi fiyatları bunda etkili oldu.

Kapitalist hükümetlerin yüz milyarlarca dolar, avro, sterlin vb. tutarındaki korona yardımları ve “kurtarma paketleri” sayesinde borsalar patladı. Bu meblağlar şirketlerin boğazına tıkıldı ve dünya genelindeki işçi sınıflarını kovid-19’un tehlikelerine rağmen çalışmaya devam etmeye zorlayan yaşamdan önce kâr politikasını genel olarak körüklediler.

Küresel zenginlik raporuna göre, süper zenginlerin sayısı geçen yıl yaklaşık yüzde on artarak, küresel servetin yüzde 15’ine sahip olan 60 bine ulaştı. Süper zenginler arasında olmak için en az 100 milyon dolarlık bir net değere sahip olmak gerekiyor.

Hisse senedi fiyatları kovid-19’dan ölenlerin sayısıyla paralel olarak yükseldi. Sadece Almanya’da şu anda 90 bin ölüm var. Aynı zamanda, serveti 100 milyon doları aşan süper zenginlerin sayısı da 186 kişi artarak 2 bin 900 kişiye ulaştı. Bu, Almanya’yı ABD (20 bin 600 süper zengin) ve Çin’in (7 bin 800 süper zengin) arkasında üçüncü sıraya koyuyor. Onu 2 bin 500 ile Fransa ve 2 bin 100 süper zengin ile Birleşik Krallık takip ediyor.

Almanya’da dolar milyonerlerinin sayısı 35 bin artarak 542 bine yükseldi, ancak artış sadece kısmen avro kurunun dolar karşısındaki yükselişinden kaynaklanıyor. Her şeyden önce, zenginler ve süper zenginler, 2020 kriz yılında dünya çapında her zamankinden daha fazla servet biriktirdi. Pandeminin bir sonucu olarak dünya çapında yüz milyonlarca insanı içine çeken sıkıntı ve sefaletten yararlandılar. Adı geçen kişilerin tümü pandeminin doğrudan yararlanıcıları. Aldi, Lidl, Kaufland gibi gıda ticareti veya süpermarket zincirlerindeki şirketlerde ya hisseleri var ya da Kühne & Nagel gibi büyük kârlar elde eden lojistik gruplarını veya BionTech sahipleri gibi ilaç şirketlerini yönetiyorlar. BMW’nin ana hissedarları Susanne Klatten ve Stefan Quandt, pandemiye rağmen üretimi sürdürmeye ve işçiler pahasına yeniden yapılandırma önlemlerine dayanarak artan hisse senedi fiyatlarından kâr etti.

Zenginler ve süper zenginler şaşırtıcı bir servet biriktirirken, işçi sınıfının durumu kötüleşti. Binlerce kişi, egemen sınıfın yaşamdan önce kâr politikasının bedelini sağlıklarıyla ve yaşamlarıyla ödemek zorunda kaldı.

Çeviren: Semra Çelik


DÜNYA AŞILAMASININ ÖNEMİ KARŞISINDA CARBİS BAY’DEKİ G7 EGOİST BİR KÖRLÜK OLARAK KALACAK

Cecile Duflot* / Le Monde

G7 ülkelerinin halkları bu yıl sonuna kadar büyük oranda aşılanacaktır. Bu ritimle yoksul ülkelerin halklarının bütününün aşılanması için 60 yıl beklemesi gerekecek. Kovide karşı aşılar dünyadaki eşitsizliğin yeni sembolü haline dönüşüyor. Afrika nüfusunun yüzde 1’inden altı tamamen aşı olmuş ve patent haklarına sıkıca bağlanmış olan ilaç şirketleri devasa kârlar yapıyor ve ilaç fiyatlarını yükseltiyor: İçinden geçtiğimiz durum işte budur. Bilim insanları çok netler: aşı konusundaki eşitsizlikler tehlikelidir, kovid-19 pandemisini yenmek için gelecek 12 ay içinde dünyanın tümünü aşılamamız gerekiyor zira virüs ülke sınırı tanımıyor. Birçok bölgenin düşük bir oranda aşılanmasına göz yumarak virüsün yaygınlaşmasına izin veriyoruz zira böylelikle potansiyel olarak aşılara dayanıklı yeni varyantların ortaya çıkması sağlanıyor. 

ÇOK KÂRLI TEKELLER

Oysaki şu an kovid karşıtı aşı bir avuç ilaç laboratuvarı tarafından özelleştirilmiş. Patent haklarına bağlı olan özel haklar sayesinde bunlar üretimlerini suni olarak sınırlandırarak “ilaç gelirleri” üzerinden tam bir tekel oluşturmuşlar. Ellerinde bulundurdukları patentlerle oyun kurallarını belirleyebiliyor, kimin aşı üretip üretemeyeceğine karar veriyor ve kimin ve hangi fiyata bunların satın alabileceğine karar verebiliyorlar.  Bu tekeller çok kârlı. Bu pandemi şu ana kadar 4 milyon insanı öldürdü, fakat aynı sırada, ilk ön sırada Moderna’nın CEO’su Fransız Stephane Bancel olmak üzere, “aşı milyarderleri de” yarattı. AIDS’li yıllarda olduğu gibi ilaç lobileri kendilerine devasa kârlar sağlayan bir modeli korumak için iş başındalar. Tarih gözlerimiz önünde tekerrür ediyor: bilimsel başarılar sayesinde bu pandemiden çıkabilmek için bir çözüm üretebildik, oysaki zengin ülkeler büyük ilaç gruplarının şantajına boyun eğmeyi tercih ediyorlar. Sonuç olarak insanlar kovid-19’dan ölmeye devam ediyor, oysaki buna son verebilmek için çözümümüz var. Bu egoizm her zaman var olmadı: Jonas Salk ve Albert Sabin, çeç yulunca’ya karşı (1950’li yıllarda) aşıyı keşfeden kişiler, keşiflerine bir patent konulmasını reddetmişlerdi. Ortak ufkumuz fiyatları arttırarak azami kâr elde etmek değil insan canı kurtarmak olmalıdır. Sivil toplumun, özelliklede Oxfam’ın yürüttüğü People’s Vaccine Alliance için kesintisiz mücadelesi sayesinde Başkan Joe Biden geçen mayıs ayında Hindistan ve Güney Afrika’nın taleplerini Dünya Ticaret Örgütünde destekleme kararı verdi. Bu karar tüm dünyada inanılmaz bir umut dalgası oluşturdu. Nihayetinde zengin ülkeler kulübünden bir ülke Güney ülkelerinin taleplerini duymuştu. Maalesef bu tarihsel ilan Avrupa’da beklenilen yankıyı bulmadı. 1 yıldır aşıyı dünyanın kamu malı yapmak için art arda düzenlenen konferans ve büyük deklarasyonlarda bulunan AB aslında ilaç laboratuvarlarının tekelinin fiili olarak kalkmasını bloke ediyor.İKİ YÜZLÜLÜK VE MUĞLAKLIKHindistan ve Güney Afrika’nın talebine açıkça karşı çıkarak AB 1 yıldır süren ikiyüzlülüğünü artık sonuçlandırdı: Aşının bir dünya kamu malı olması için çağrı yapıyoruz ama var olan tüm dozları biz sipariş ediyoruz, yoksul ülkelerde dozların dayanışmacı dağıtım mekanizmasının maliyetini tamamen biz karşılamıyoruz ve laboratuvarların tekellerinin devam etmesini sağlıyoruz. Fransa’nın tavrı muğlak. Patent hakkının kalması konusunda hiçbir tabusunun olmadığını belirtiyordu, ama hiçbir zaman Hindistan ve Güney Afrika’nın taleplerini açıkça desteklemedi. 9 Haziran’da Cumhurbaşkanıyla sivil toplum örgütleri arasında yapılan buluşmada Emmanuel Macron bizlere açıkça patent hakkının kalkmasını destekleyeceğini ve bu konunun Cornouailles’deki G7 zirvesinde masaya yatırılacağını ilan etti. Fransa ve ABD’nin bu desteklerine rağmen bu G7 zirvesi açık bir başarısızlıkla sonuçlandı. Devlet başkanları 1 yıl içinde, yarısı 2021 sonuna kadar olmak üzere, 870 milyon aşı dozu verme konusunda anlaştılar. Parlak gibi görünen bu ilandan da öte, bu angajman ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak, zira 2021 yıl sonuna kadar tüm dünyayı aşılayabilmek için 10 milyar daha fazla doza ihtiyaç var. Bu G7 irfan bir tavrın ve dayanışmanın büyük bir zamanı olabilirdi, onun yerine kör bir egoistlik olarak kalacak.

* Fransa Oxfam Genel Müdürü, Eski Konut bakanı (2012-2014) ve Eski Yesiller Partisi (EELV) 2014-2017 Milletvekili.

Çeviren: Deniz Uztopal


BREXIT SONRASI TİCARETE BAKIŞ: YANLIŞ ŞEYLERİ SAYMAK

Başyazı/The Guardian

Avustralya ile bu hafta varılan anlaşma, Birleşik Krallık hükümeti tarafından tarihi bir ticaret anlaşması olarak kutlanıyor- eski Avrupa Birliği üyelik şartlarının yenilenmesi olmayan ilk anlaşma. Ancak bu onur kesinlikle Boris Johnson tarafından aralık 2020’de imzalanan bir anlaşmaya ait. Bu, İngiltere ile diğer 27 ülke arasındaki mal alışverişini kapsayan ticaret ve iş birliği anlaşmasıdır (TCA).

Ancak bu ülkeler, yakınlığına rağmen Bay Johnson’ın değerli bir ticaret ortağı olarak sayılmadığı Avrupa tek pazarını oluşturuyor.

Salgının neden olduğu tahribat, Brexit’in etkisini ölçmeyi zorlaştırıyor. 2018’deki hazine analizi, Bay Johnson tarafından imzalanan anlaşmanın benzeri bir anlaşmanın uzun vadeli maliyetini GSYİH’nın yaklaşık yüzde 5’i olarak tahmin etmişti. Bu yılın mart ayında, Bütçe Sorumluluğu Ofisi, TCA kapsamında AB ile olan ticaretteki düşüşün 2021’in ilk çeyreğinde GSYİH’den yaklaşık yüzde 0.5’lik bir düşüş olacağını tahmin etti. Ve bu, “ekspres dönemlerin” sınırlarda sorunları hâlâ hafiflettiği bir dönem.

Avustralya ile bir serbest ticaret anlaşmasının faydalarına ilişkin iyimser açıklamalar, bunun GSYİH’ye yüzde 0.02 oranında ek katkısını öngörüyor. Hükümetin görüşüne göre, AB pazarlarından geri çekilmek için böylesi önemsiz bir tazminat konunun dışında. Anlaşmanın güzelliği, Brexit’in Brüksel’den geri aldığı tüm egemen güçlerle imzalanmış olmasıdır. Brexit değerler hiyerarşisinde egemenlik paha biçilemez konumdadır.

Aynı zamanda geçicidir. Parlamentonun AB’den “Geri verilen” yetkilerin yararlanıcısı olması gerekiyordu, ancak milletvekillerinin Canberra ile yapılan anlaşmaya anlamlı bir katkısı olmadı ve yasaya geçişi üzerinde çok az kontrole sahip olacaklar. Uluslararası bir antlaşma olarak, kraliyet ayrıcalığı tarafından onaylanabilir. Milletvekilleri bu süreci engellemek için prosedürü kullanabilir, ancak Avam Kamarası, ABD Kongresi veya Avrupa Parlamentosunun ticaret politikası üzerinde sahip olduğu inceleme ve veto yetkilerine yakın hiçbir güce sahip değildir. Kırsal kesimdeki koltukları temsil eden milletvekilleri, hükümetin ucuz Avustralya et ithalatı lehine çiftçilik bileşenlerinin geçim kaynaklarını devrettiğine karar verirse, yapabilecekleri fazla bir şey yok. Brexit’in çoğunda olduğu gibi, “Kontrolü geri alma” taahhüdünün küçük baskısı, hükümetin yürütme organını yasama pahasına büyük ölçüde yetkilendiriyor. İskoç ve Galler hükümetleri de, haklı olarak, Brexit sonrası yeni ticaret rejiminin devredilmiş kurumların üst seviyede (veya arkalarından) ele alınmasından şikayet edecekler.

Brexit çekilme anlaşması şartlarına göre AB gümrük alanının fiili bir parçası olarak kalan Kuzey İrlanda ile ilgili durum daha karmaşık. Bu zaten ciddi bir siyasi ve diplomatik sürtüşme noktası. Avustralya modeliyle ilgili daha fazla AB dışı ticaret anlaşmasının, İngiliz ve Avrupa pazar koşullarının ayrışmasını etkilemesi ve İrlanda Denizi limanlarındaki kontrol yükünü artırması muhtemeldir. Brexit Bakanı David Frost çarşamba günü milletvekillerine, AB’den bu ayın sonunda yürürlüğe girecek bazı kısıtlamaların tam olarak uygulanmasını ertelemesini istediğini söyledi. Bay Johnson, uygulamanın çok külfetli hale geldiğine karar verirse, anlaşma yükümlülüklerini tek taraflı olarak terk etmekle tehdit etti.

Başbakan, Kuzey İrlanda konusunda gelişigüzel bir hainliği alışkanlık haline getiriyor. Ardından gelen gerilimler -ve mezhep çatışması tehdidi- Brüksel’e taviz vermesi için baskı yaparsa, kendi anlaşmasının sendikacı kızgınlığını körüklemeye hazır. Hayırlı Cuma anlaşmasına ilişkin bu tür pervasızlık Washington’da not edildi ve Joe Biden’ın selefinin öngördüğü ve Muhafazakar Partinin can attığı ikili ABD-İngiltere ticaret anlaşmasını tamamlamak için acele etmemesinin bir nedeni de bu. Böyle bir anlaşma Avustralya’nınkinden daha değerli olacaktır, ancak İngiltere’nin kapısındaki geniş kıta tek pazarına sorunsuz erişime rakip olacak ölçekte değil. Bay Johnson’ın ticaret politikasıyla ilgili kalıcı garip gerçek budur. En büyük ve en önemli anlaşma, daha önce yapmış olduğu anlaşmadır; sayarken rahatlıkla unuttuğu ilki. Ve İngiltere’yi daha da yoksullaştırdı.

Çeviren: Haldun Sonkaynar

ÖNCEKİ HABER

Bingöl'ün Genç ilçesinde bir çocuk istismar edildi

SONRAKİ HABER

Deniz Poyraz'ın katledildiği HDP'ye yönelik saldırı, Londra'da protesto edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa