NATO Zirvesi ve Türkiye’nin rolü
Türkiye’nin NATO görüşmesinden çıkarılacak sonuçla Türkiye halklarının ve gençliğinin geleceğinin bağımlılık ilişkileri temelinde yerli ve yabancı tekellerin önüne servis edildiğini söyleyebiliriz.
Fotoğraf: Envato
Hazal GÖÇMEN
Ankara
Amerika başkanı Biden göreve Ocak 2021’de geleli tam 5 ay oluyor. Tek adam iktidarı Biden göreve geldiğinden beri “Ey Amerika!” çıkışları ile sözde anti-emperyalist tavrından vazgeçerek kendi iktidarının ihtiyaçlarını batı emperyalizminin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendireceği dönemi dört gözle bekliyordu. Türkiye’nin doğu Akdeniz ve Libya’da, Suriye’de yalnız kalmasının üzerine merakla beklediği Biden buluşması geçen hafta ancak NATO zirvesinde gerçekleşti.
“HAMDOLSUN” TÜRKİYE’NİN ÜZERİNE ÇOK GELİNMEDİ
Türkiye NATO zirvesine içeride 24 Nisan’da Amerika ve Türkiye arasındaki Ermeni Soykırımı gerginliği ve S-400 hava savunma sistemine dair tartışma açacağı beklentisi ile gitti. Fakat Türkiye halkına Biden’ın Ermeni meselesine dair “mesnetsiz, haksız ve hakikatlere aykırı” ifadeler kullandığını söyleyen Erdoğan ilk karşılaşma günü geldiğinde konunun açılmasından öyle çekinmiş olacak ki bir gazetecinin Ermeni meselesi tartışıldı mı sorusuna “hamdolsun açılmadı” yanıtını verdi.
Erdoğan iktidarının Batı Avrupa, Amerika ve Rusya devlet başkanlarına “Ey!..” ile başlayan seslenişleri “Erdoğan gemileri yaktı”, “Türkiye’nin gördüğü en karizmatik lider”, “Bunu söylemek cesaret ister” ifadeleri ile haklı hatta kimi zaman övgüye değer bulunmuştu. Erdoğan’ın Rusya ve Amerika arasında kendi iktidarının yayılmacı politikalarını gerçekleştirmek, iki devlet arasındaki çelişkilerle bölgede etkinliğini arttırmak üzere uyguladığı “kimin yanındaysa diğerine sataşma” taktiği Erdoğan iktidarı için çaresiz bir hal aldı.
TÜRKİYE ZENGİNLEŞECEK VAATLERİNDEN AMERİKAN ÜSSÜ OLMA GÖREVİNE
Tek adam iktidarının uluslararası arenada iç kamuoyunda göstermeye çalıştığı gibi güçlü, sözü dinlenen, saygı duyulan bir ortak olmadığı NATO zirvesinde Türkiye’ye biçilen görevler ile de kanıtlanmış oldu. İçeride aslan gibi kükremek, dışarıda konusu açılmasın diye çabalamak Erdoğan iktidarına biçilen karizmatik lider yakıştırmasının da sonunun geldiğini gösteriyor. Türkiye’nin Ermeni meselesinde Biden’a yönelik iddialarını sürdürememesi dış politikadaki yalnızlığının ve batı emperyalizminin güdümünde yayılmacı politikalarını devam ettirme arzusunun da bir sonucu. Fakat gelinen aşamada Libya’da müdahalenin öncüsü olan, Suriye’de ABD ve ittifaklarının karşısında kalan Erdoğan iktidarı sahada sıkıştıkça batı emperyalizmine gizlemeden el açar hale geldi. Türkiye’nin uluslararası alanda geldiği nokta Afganistan’da Amerika’nın askeri üs görevini üstlenmesi ile sonuçlandı. Rusya ve ABD arasında izlenen siyasetin geldiği sıkışma noktası Erdoğan iktidarını “Suriye’yi yeniden biz inşa edeceğiz”, “Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları bizim hakkımız” iddialarından “Amerika kal derse Afganistan’da kalırız” aşamasına getirdi. Gelinen noktada Afganistan’da Amerika askerleri yerine Kabil Havaalanının güvenliğini sağlama aşaması Türkiye’nin Amerikan karakolu görevini üstlendiğini gösteriyor.
ZENGİNLEŞEN HALKLAR DEĞİL KAPİTALİST TEKELLER
Bugüne kadar Suriye’ye ve Doğu Akdeniz’e yayılmacı politikalarla yelken açan Erdoğan iktidarı savaş harcamalarını vergilerle halkın üzerine yıkıp, birlikte hareket ettiği yerli ve yabancı tekellerin pazarda pay kapması için çalışıyordu. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de zenginleşen Türkiye halkları değil kapitalist tekellerdi. Fakat gelinen aşamada Afganistan’da Amerikan üssü olma görevi ile “Türkiye zenginleşecek, biz kazanacağız” demek iktidarın hamaset söylemleri ile halkı ikna edecek kozunun da tükeneceğine işaret ediyor. Çünkü, Suriye’nin yeniden inşasında, enerji kaynaklarının kullanımında tekellerin karının artmasını zenginleşmenin kaynağı olarak gösteriyordu. Fakat askeri üs rolü ile Türkiye’nin buradan kazancına dair ne söyleyeceği merak konusu.
Özellikle pandemi koşullarında Türkiye’nin aşı anlaşmasının dengi ülkelere kıyasla geride kalması Türkiye’nin uluslararası alandaki politikalarının yansıması. Yaygın aşılamanın Türkiye’de geç başlaması ile insan sağlığını doğrudan ilgilendiren bir konuda Erdoğan iktidarının dış politikadaki önlenemez değersizleşmesi ile de bağlantılı düşünülebilir. Türkiye ancak NATO üyesi Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika gibi ülkelerin aşılama oranı artıp aşıyı dışarıya satma aşamasında aşıya kavuşabiliyor. Türkiye’nin NATO zirvesindeki rolü bağımlılık ilişkilerinin derinleşerek artacağını gösteriyor. Erdoğan iktidarının kendi çıkarlarını uluslararası burjuvazinin çıkarlarına bağlaması, Türkiye’de bugün yaşadığımız İkizdere, Kaz dağları, Kanal İstanbul gibi talan ve yağmanın artması ile sonuçlanacaktır. Türkiye’nin NATO görüşmesinden çıkarılacak sonuçla Türkiye halklarının ve gençliğinin geleceğinin bağımlılık ilişkileri temelinde yerli ve yabancı tekellerin önüne servis edildiğini söyleyebiliriz.