Türkiye’de gençlik, muhalefet ve siyaset 2- Burjuva muhalefet ve gençliğe vaatler
Eşitsizliği derinleştiren yalnızca iktidarın politikaları değil, egemen sınıf olan burjuvazinin yararına işleyen sistemin kendisi. Sistem korunduğu sürece, şeffaflık-liyakat-adalet nasıl sağlanabilir?
Kemal Kılıçdaroğlu | Fotoğraf: Mustafa Murat Kaynak / AA
Ekin Yoldaş KALI
Ankara
İktidar-muhalefet ve devlet ilişkisine, bu ilişkinin sınıfsal dayanaklarına bir önceki sayımızdaki yazıda* değinmiştik. Muhalefetin önüne “burjuva” önadı koymamızın nedeni o yazıda mevcut. Bu yazıda burjuva muhalefetin gençliği kazanmak için öne sürdüğü politikaları ele almaya çalışacağız.
PEKİ NE VADEDİYORLAR?
Tek adam iktidarının bir sıkışmışlık içerisinde olduğu artık su götürmez bir gerçek. Eskisi kadar bir toplumsal destek artık yok. İktidar ise buna karşılık baskı, şiddet ve yasakları artırıyor. Daha doğrudan, en açık saldırganlığa dayalı faşist bir rejim kurma yolunda hızla ilerliyor. Uzun zamandır hedef göstermelerle birlikte HDP’ye yönelik kışkırtmalar sonucunda Deniz Poyraz’ın katledilmesi, Erdoğan’ın “Türkiye çok partili dönemden çok çekti” demesi bu gidişatın göstergeleri. Cumhur İttifakı’nın rotası bu iken bunun karşısında kendini kapitalist devleti yönetmeye aday olarak gösteren CHP’nin başını çektiği bir Millet İttifakı var. On milyon civarında gencin ilk defa oy kullanacak olması bir oy deposu olarak görülmeyi beraberinde getiriyor. Birçok gencin yoğun kullandığı Twitch gibi platformlarda takip edilen yayıncılarla röportajlar düzenlemek, Twitter’dan gençlere seslenmek vb. birçok yol deneniyor. Peki, ne vadediyorlar?
“Özgürlük, seçileni eleştirebilme”, “Demokrasinin ilerlemesi, parlamenter sisteme geri dönülmesi”, “KYK kredilerinin faizlerinin silinmesi”, “Torpilin kalkması, liyakatın esas olması”, “Üniversitelerin özerk olması”, “Yurtların herkese yetecek kadar ve insanca olması”, “Çevre-iklim alanında iyileştirici düzenlemeler”. Bu söylemler Kılıçdaroğlu’na ait. Ancak genel olarak Millet İttifakı partilerinin gençliğe vaatlerini özetliyor. Bir de geçmiş dönemlerde iktidarın esas pozisyonlarından birini üstlenen Babacan’ın “Alanında iyi yetişmiş kişilerin devlet kurumlarında hak ettiği yere gelmesi” vb. söylemleri var. Bunların hiçbiri olumsuz işler değil. Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Madalyonun öteki yüzü: “Bunları yemeyin gençler, bunlar gidici. Biz iktidara geliyoruz. Size haklarınızı vereceğim.” Öncelikle, elbette daha geniş bir tartışmanın konusu olarak, karşımızda seçimle gelse de seçimle gitmeyeceğini birçok kez kanıtlamış bir iktidar var. Bu sözlere gelince, gençleri edilgen bir pozisyona iten, haklarını onlara tekrar sunan, bunu da bir lütuf olarak beyan eden bir anlayışla karşılaşıyoruz. Bu aslında burjuva partilerinin birçoğunun ortak noktası. Gençleri ve toplumun genelini siyasetin yani hayatın nasıl şekilleneceğinin bir öznesi olarak görmeme, tersine siyasete müdahil olmayı yalnızca oy vermeye indirgeme… “Bize oy verin, değiştirelim” söylemi vadedilen özgürlüğün sınırlarını açıkça ortaya koyuyor. Gençler bir sürü sorunla boğuşuyor. Burjuva muhalefet; “Aman ha sokağa çıkmayın, sabredin, gelince işleri yolunca koyacağız” diyerek tüm bu yıkımın altında bir bekleyiş istiyor. Kendini de kurtarıcı olarak ilan ediyor. İşte özgürlüğün sınırları görülüyor: Biz gelince vereceğimiz kadarını alacaksınız, sokağa alışmayın, sistemi tehdit etmeyin!
BİR YANDA EMEK ÖTE YANDA SERMAYE
Tek adam iktidarına karşı parlamenter demokrasiye gelelim. Parlamenter sistem sınırlı da olsa halkın iradesini bir ölçüde yansıtıyor. Ancak, gençlik yalnızca politik iktidarın tek adam-tek parti sürecinde sorunlar yaşamadı. Parlamenter sistemde de gençliğin kendini ifade edebileceği bir alan bulması oldukça zordu ve genelde de kitlesel mücadelelerinin sonucunda gerçekleşiyordu. Daha yakın ve olası bir çözüm olduğu için bu sınırlı yansımayı kabul edebilir miyiz, burayı bir sonraki yazıda derinleştireceğiz.
Hayatın her alanında adalet elbette şart. Ancak eşitsizliği derinleştiren şey yalnızca mevcut iktidarın politikaları değil. Kapitalist sistemin, egemen sınıf olan burjuvazinin yararına işleyen sistemin bizzat kendisi. Bu sistem korunduğu sürece, şeffaflık-liyakat-adalet nasıl sağlanabilir? Sistemin kendisi zaten bir adaletsizliğin üzerine kurulu. Bir yanda emek öte yanda sermaye. Zenginler büyürken vergi borçları siliniyor, destek paketleri ilan ediliyor ve bunların yükü halka yıkılmıyor mu? Evet ama bunu şu anki iktidar yapıyor denilebilir. Doğru şu anki iktidar başta kendisinin de parçası olduğu yandaş kapitalistlerin çıkarlarını esas alıyor. Ancak kendilerini iktidar alternatifi olarak öneren muhalefet halkın çıkarlarını değil burjuvazinin çıkarlarını esas alıyor. “İş dünyasına sesleniyorum. Vergi denetimi devletin elinde sopa olmamalı”, “Üniversite ve sanayi iş birliği güçlenmeli” söylemleri aynı ağızlardan çıkıyor. Hem muhalefetin hem iktidarın! Gençlere vaat edilenler noktasında hiçbir programa, pratik mücadeleye sahip olmayanlar ve hatta mücadeleyi görmezden gelenler başta sanayi olmak üzere “iş dünyasına” planlanmış vaatler sıralıyor, ödeneklerin nasıl sağlanacağına teminatlar veriyor**. Bu durum, kimin çıkarlarının esas alındığını görmek için bir ipucundan fazlasını veriyor. Gençlerin kendi alanlarında iyi yetişmesi, hak ettiği işlerde çalışması… Bunu hangi genç istemez ki? İlgisi, yeteneği doğrultusunda tüm olanaklar ve imkanlara eşit bir şekilde ulaşarak öğrenim görmek, kendini yetiştirmek, sevdiği işi yapmak. Bireycilik, rekabet, istediğini değil işine yarayabilecek olanı seçme, bunlar mevcut sistemin gençliğe dayatmaları. Çünkü kapitalistler kendi işlerine yarayabilecek, ucuz ve kalifiye iş gücü olarak kullanılabilecek gençler arıyorlar. Liseler çok büyük ölçüde ticarileşmiş, gençliğin geleceği sınav sarmalına terk edilmiş durumda. Şu anki kapitalist eğitim bakanından da görüldüğü üzere, her şey sermaye için! Liselilere “geniş bantlı internet” sunmak bu düzenin içerisinde nasıl bir güvence sağlıyor? “Üniversiteleri sanayiyle iç içe geçireceğiz, iş dünyasına (yani piyasaya) uygun hamleler yapacağız” diyenler bunun gençler için daha fazla sömürü, rekabet olduğunu bilmiyor mu? Elbette biliyorlar! Bir yandan üniversitelerde bilgi üretiminden ve bu bilginin sanayii, yani kapitalistler, tarafından metaya dönüştürülmesinin gerekliliğinden söz ediyorlar.*** Üniversitelerin özerkliği piyasanın, kapitalistlerin ihtiyaçlarına hizmet eden bir yerde nasıl mümkün olabilir? En büyük ve donanımlı kapitalistlerin kancalarını attığı üniversitelerde müfredatlar bile onların yönlendirmelerine ve ihtiyaçlarına göre şekilleniyor.
BEKLENECEK ZAMAN YOK ARTIK
Bugün vadedilen şeyler olumlu olsa da gençlerin istediği eşit ve özgür bir yaşam bunlarla yetinmenin çok ötesindedir. Öte yandan, her iktidar partisi bu ve benzeri vaatlerle gelmiştir, mücadele ve toplumsal basınç doğrultusunda belli değişiklikler olsa da eni sonu bunlar da süpürülmektedir. Toplumsal mücadeleyi, sokağı, bugün gençlerin siyasete dahil olmaktaki en önemli alanlarından birini sürekli “aman bekleyin” diye ele alanlardan bu değişikliklerin de ne ölçüde beklenebileceği muğlaktır. Şimdi şu soru gelebilir: İyi de o zaman bu gidişattan çıkmak için ne yapacağız, başka nasıl bir seçenek var? Bu da bir sonraki yazımızın konusu olacak.
* www.evrensel.net/haber/434942/ulkede-muhalefet-yok-mu-1-muhalefet-nedir
** www.cumhuriyet.com.tr/haber/kemal-kilicdaroglu-4-maddelik-stratejiyi-acikladi-1823208
*** www.facebook.com/halktvcomtr/videos/285000056695870