23 Haziran 2021 01:00

Dindar ve kindar nesillerin inşasında imam hatip liseleri

Öğrenciler sorunu çözmenin birilerinden her seçim medet umarak olmadığının farkına varıp dayanak olarak en yakınındaki arkadaşlarına sığınmalıdır.

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Muhammet ZOREL  

Elazığ

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ensar Vakfının 38. Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın bir kısmıyla yazıya başlamak istiyoruz:

“Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. Elbette çok sevindirici, ümit verici gelişmeler yaşandı. İmam Hatiplere olan ilginin artması; tüm okullarda Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Osmanlıca gibi derslerin seçmeli olarak okutulması başlı başına çok güzel şeyler. Bununla birlikte ülkemizin ihtiyacı, milletimizin talebi, bizim hayalimiz olan nesillerin yetiştirilmesi konusunda hala pek çok eksiğimiz bulunuyor.”

DAYATILAN SEÇMELİ DERSLER TEMEL DERSLERDEN DAHA ZOR

Konuşmasında da belli olduğu gibi Erdoğan, istenilen kuşağın yetiştirilememesinden ve kültürel iktidarın kurulamamasından şikâyetçi gibi duruyor. Kendi dindar ve kindar neslinin yetiştirilmesinin en kilit kalesi olan imam hatip liseleri hakkında görüşleri de belli. Ancak öğrenciler bu durum hakkında ne düşünüyor diyerek röportajımıza Mehmet ile başlıyoruz. 12. sınıf öğrencisi olan Mehmet’e, imam hatiplerdeki öğrencilerin okulları tercih etme sebeplerinin ne olduğunu ve seçmeli derslere karşı eğilimin ne olduğunu sorduğumuzda “Çoğumuzun tercih etmesindeki en büyük sebep puan aralığımız veya ailemizin baskısı oluyor. Son zamanlarda proje okulu olarak daha yüksek puanlı imam hatipler de açıldı. Lakin çevremde gördüğüm kadarıyla bu proje okullarının tercih edilmesinde de okul müdürlerinin ve öğretmenlerin veliler ve öğrenciler üzerinde ciddi baskısı oluyor” diyor arkadaşımız.  Seçmeli derslere karşı olan eğilimler hakkındaysa “Seçmeli derslerin sadece adı seçmeli ders. Bizim adımıza seçilen seçmeli dersler var sadece. Öğrencilere kalsa kafamızı dinleyebileceğimiz, stresimizi atabileceğimiz dersler seçeriz. Bize dayatılan seçmeli dersler temel derslerimizden daha zor oluyor” diyor.

Öğretmenlerinin kendi siyasi görüşlerini öğrencilere dayatıp dayatmadığını sorduğumuzda, “Evet genel olarak sınıfa gelip siyaset üzerinden ahkam kesen, ben biliyorum tarzında konuşan öğretmenlerimiz vardı. Bizlere genel olarak dinin gereklilikleri üzerine ve AKP üzerinden bir şeyler anlatırlardı” diyor. Bu anlatılanların birçok öğrenciyi ciddi anlamda etkilediğini söyleyen Mehmet, “Çünkü hem taban olarak öğrenciler ailelerinden dolayı buna yakın hem de kişisel gelişim çağlarında bu görüşleri çok çabuk benimsiyor” diyerek sözlerini bitiriyor.

DİNİ VE SİYASİ PROPAGANDA YAPAN ÖĞRETMENLER

Sonrasında da imam hatipten geçen yıl mezun olmuş Ali’ye rastlıyoruz. Okulun kendisine kattıklarının kendisini ileriye taşıyıp taşımadığı ve meslek hocalarının sınavlara hazırlanmalarındaki rolünü sorduğumuzda “Öğretmenlerin dini ve siyasi propagandalarına maruz kalıyoruz” diyor Ali. “Okul öğretmenlerim ve YKS arasındaki bağdan konuşacaksak şahsım adına konuşayım, öncelikle tüm problemi kesinlikle karşı tarafa yıkmamakla beraber, biri tekrara kalmak üzere beş yıllık süre zarfında bir kez dahi üniversite sınavının nasıl olacağıyla ilgili, hangi düzeyde ve ne zaman çalışmaya başlanacağıyla ilgili tek bir net bilginin dahi verildiğine şahit olmadım” derken, YKS sınavına sayılı günler kalmasına rağmen verilen görevleri yerine getirmediği takdirde mezun olamamakla tehdit edildiğini söylüyor. Ali arkadaşımız sözlerine şöyle devam ediyor: “Elbette yalnızca olumsuz durumlarla karşılaştığımı söylemem haksızlık olur. Son yılımızda ders çalışmamızı önemle isteyen ve bizi gerçekten düşünen, kısa süreliğine de olsa babalık eden hocalarımız da mevcuttu. Ben her duyguyu o okulda yaşadım. Ama üzerimde en çok iz bırakan konu, yaptıklarıyla çelişen öğretmenlerin var oluşu, ahlâk ve namus bekçiliğiyle karakterize edilmiş davranış ve tutumlarının psikolojimizi oldukça olumsuz etkilemesi durumudur.” Öğretmenlerinin siyasi ve dini propagandalarına maruz kalıp kalmadığını sorduğumuzda ise “Görüşlere ve fikir ayrılıklarına saygılı olduklarını düşünmüyorum. Siyasi propagandalarını benimsemediğim için aşağılanmaya maruz kaldığım olmuştur” derken 65 yaşındaki hocaların bile 16-17 yaşındaki öğrencilere şahsi problemler beslediğine şaşırdığını söylüyor. Sözlerine devam eden Ali, “Çoğunluğu monoton olan bu okulun neredeyse her biri birbirinin kuklası olan öğretmenlerin şahsi düşüncelerinin kendileri için en doğru düşünce olarak kabul edilmesine de şahitlik ettiğim olmuştur. İnsanlar, benim için özgürlük ya da herhangi bir diğer yönetim şekline dair tutumunu sergileyebilir, bu bir şahsi düşüncedir. Ama ben o okulda öğretmenlerin, kimsenin düşüncelerine müdahale etmez gibiymiş gibi kendilerini tanıtsalar da özgürlüğe karşıt düşüncelerini görüp, aynı zamanda bizlerin özgürlüğüne nasıl müdahale ettiklerine şahit oldum. Ek olarak yine özgürlüğe olan bu karşıtçı tavır ve tutumlarının ardından yeri geldiğinde inanılmaz düzeyde hayatın özgürlüklerinden nasıl faydalandıklarına da şahit oldum” diyerek sözlerini bitiriyor.

OMUZ OMUZA DAYANIŞMAYLA AŞARIZ ANCAK BU SORUNLARI

Gençlerle konuşmalarımıza dayanarak söyleyebiliriz ki bir dönem Adnan Oktar’ın evrim karşıtı kitaplarını bile MEB müfredatına alan, kayyumlar atayarak üniversitelerin özerk yapısını bozmaya çalışan, imam hatip okullarına ciddi paralar harcayarak kendi kültürel iktidarını destekleyecek gençlik kitleleri yetiştirmek isteyen iktidar yine de geçer notu alamıyor. Bilinen şu ki kendilerinin de farkında oldukları bir durum var. Harcanan o kadar para, verilen çabalara rağmen bugün iktidar genç öğrenci kitlelerine ulaşmak noktasında sınıfta kalıyor. “Z kuşağı” üzerine yapılan tartışmalar da bunun en bariz örneklerinden bir tanesi. Gelecek kaygısı ve sınav stresiyle yüz yüze bıraktıkları öğrenciler için rahat bir yaşam hayalinin artık uzak görülmesi ve gençlerin geleceklerini yurtdışında aramaları, iktidarın öğrenciler için sınıfta kaldığının göstergesidir. Lakin gençliğin reçetesi uzakta değildir. Herkesin yetenek ve becerilerine göre şekillenmiş eşit eğitim olanakları kapitalist sistemin doğasına aykırıdır. Bunun için öğrenciler sorunu çözmenin birilerinden her seçim medet umarak olmadığının farkına varıp dayanak olarak en yakınındaki arkadaşlarına sığınmalıdır. Çünkü ortadaki problemi ancak omuz omuza birlikte bu haksızlıklara karşı mücadele ederek çözebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Farkında olmanın dayanılmaz hafifliği

SONRAKİ HABER

Sosyalleşmek istiyoruz ama evden çıkmak bile 50 lira

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa