Kürtlerin dansı: Gayane balesi
Ermeni kompozitör Aram Haçaturyan’ın 1942 yılında tamamladığı, Sovyetler Birliği’ndeki Kürtlerin yaşamını anlatan Gayane balesi, savaşın hareketliliğini ve Kürt kültürünü yansıtmada yapı taşıdır.
Karen Yan_CC BY-SA 3.0
Mert AKYILDIZ
Elazığ
Birçok Kürt tarihçisi için Kürtlerin Sovyet deneyimi, “Kürt tarihinin Rönesans’ı” olarak nitelendirilir. Bu deneyim sinemadan tiyatroya, müzikten edebiyata kadar birçok alanda Kürt kültürünün gelişim yolunu açmış ve aydınlatmıştır. Durum böyle olunca Kürt kültürüne dair inceleme ve araştırmalar yaparken de Sovyetler Birliği’ni bir kenara bırakamıyoruz. Özellikle Soğuk Savaş yıllarında sosyalizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen liberal kara propagandalardan nasibini alan Kürtler, 1991’de SSCB’nin yıkılmasından sonra bile ağalar ve liberal propagandacıların Kürt kültürünü küçültme çabaları ve baskılarına maruz kalmaya devam etti. Kürt kültürüne karşı yürütülen en liberal ve Amerikancı propagandalar ise 2003 Irak işgali ile başlayan Barzanici döneme tekabül eder. Yapılan bu karşı propagandalarda; Kürt kültürünü küçük gören, bu coğrafyanın insanlarına Sovyet deneyimlerini yok saydırmaya çalışan, çarpıtanlara karşı kültürümüzü ve tarihimizi aydınlatmaya çalışmak önemlidir. Bir dönem Kürt dilinin, kıyafetlerinin, folklorünün ve Kürtçe isimlerin kullanımının yasaklandığı; Kürtçe konuşan, yayın yapan veya şarkı söyleyen birçok kişinin tutuklandığı ve hapsedildiği, anadilde eğitim haklarının bile engellendiği coğrafyada bu sorun hala güncel. Bunca karalama ve kara propagandaya karşı bu sayıda Sovyetler Birliği’ndeki Kürtleri anlatan “Gayante” balesine değineceğiz.
DEVRİM İÇİN DİRENEN BİR KADIN
Ermeni kompozitör Aram Haçaturyan’ın 1942 yılında tamamladığı, ilk gösteriminin Leningrad Kirov Balesinde gerçekleştirildiği Gayane balesi, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın tüm hareketliliğini de içinde barındırır. Haçaturyan’ın en çok bilinen eseri olan bu eser 20. yüzyıla da damgasını vurmuştur. Bu güzel eseri filmlerde, animasyonlarda, televizyon dizilerinde, video oyunlarında ve reklamlarda duymak mümkün. Aram eser hakkında “Kürtlerin Dansı” ismini kullanırken eserin Sovyetler Birliği’ndeki Kürtleri anlattığını da belirtir. Birçok Sovyet halkının eser içinde bulunmasının yanı sıra, eserin her bölümünde hareketli melodiler ve bir o kadar güçlü duygusallık da barınır. Eserde, kocasının ülkesine ihanetini fark eden Gayane’nin hikâyesi anlatılır. Sevdiği kocasının vatan haini olduğunu öğrenen Gayane, duyguları ile vatanseverliği arasında sıkışır kalır. Olay örgüsü dağlık bölgede bulunan bir Kürt kolhozu yakınlarında geçer. Gayane, eşi Giko’nun devrim karşıtı bir grupla pamuk kolhozlarını yakacağını öğrenir. Tüm sevgisine rağmen bu olayın tam karşısında durmasıyla olayın seyri gelişir. Eser, bölgede yaşayan Ermeni, Kürt, Çerkes, Slav gibi milletlerin yaşayış biçimlerini çok iyi yansıtır. Pamuk tarlalarına dökülen alın terini de görürüz, türküler eşliğinde sohbetleri de. Bir yandan gözyaşı dökülürken diğer yandan sevince, mutluluğa şahit oluruz. Yapıtı için “Bu eserin Sovyet insanının büyük ve güçlü ülkelerinden duydukları kıvanç ve gururu ifade etmesini istedim” diyen Haçaturyan’ın bu eseri 20. yüzyıl popüler müziğinin en önemli parçalarından biri olarak kabul edilir.
KILIÇLARIN DANSI VE KÜLTÜRÜN AYNASI
Doğu ve Batı müziğinin çok güzel bir sentezi olan eser, Aram’ın diğer eserlerini gölgede bırakacak şekilde parlamıştır. Savaş şartlarına rağmen 11 saatte yazılan eser elbette ki o atmosferden de bağımsız oluşmamıştır. Biz biliyoruz ki savaş yıllarında bile Sovyet sanatı, halkların beraberliğini güçlendirmekten geri durmamış aksine direnç ve moral vermeye devam etmiştir. Leningrad Senfonisi bunun en somut örneği olurken Haçaturyan da bunu sahneden esirgememiştir. İşte bu yüzden mekanlarının kapatıldığı, Kürtçenin yasaklandığı, Kürt kültür ve geleneklerinin sansürlendiği bir dönemde Kılıç Dansı, Kürtler için tiyatro ve balenin sadece bir hayalden ibaret olmadığının göstergesiydi. Sovyetler Birliği’nde kültür ve sanatın hayatın bir parçası olması durumu, bu coğrafyada yaşayan Kürtler için de kültürel gelişiminin yapı taşı olarak ortaya çıkıyordu. Sovyetler Birliği ile gelişen bu durum, deneyim ve tecrübelerin baleye aktarılmasında da büyük etken olmuştu. Çünkü elde edilen birikimler hem oyuna hem de dekora gayet net yansıyordu. Ellerinde kılıçlarla sahneye giren Kürtler hem kılıçta olan hünerlerini sergiliyor hem de gerek üstündeki kıyafetleriyle gerek motiflerle birlikte Kürt kültürünü de sahnede izleyiciyle buluşturuyorlardı.
İşte o günden bu zamana kadar Kürt kültürü tiyatroda ve balede gelişim göstermeye devam etti, devam ediyor. “Saldırılar, baskılar, yasaklar devam etmiyor mu?” diye sorsak ettiğini gözlerimizle görmeye devam ediyoruz. Çok değil daha geçtiğimiz yılın Kasım ayında Kürtçe “Berü: Klakson, Borizan ü Birt” isimli tiyatro yasaklanması tam karşımızda duruyor. Lakin tüm asimilasyon, inkar ve baskılara rağmen Kürt kültürü dün olduğu gibi bugünde ayakta duruyor ve durmaya da devam edecek.