23 Haziran 2021 23:45

Sanat çatışma bölgelerindeki çocukların ‘Kendini ifade etme ihtiyacını’ karşılıyor

“Taş, Kâğıt, Makas: Çatışma Dönemlerinde Çocuklara Yönelik Psikososyal Destekte Sanatın Rolü” başlıklı araştırması bölge illerinde çatışmadan etkilenen çocuklar ve sanat ilişkisine odaklandı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Anadolu Kültür’ün “Taş, Kâğıt, Makas: Çatışma Dönemlerinde Çocuklara Yönelik Psikososyal Destekte Sanatın Rolü” başlıklı araştırma raporu geçtiğimiz ay yayımlandı. Rapor, son beş yıllık süreçte Batman, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Van’da yaşanan çatışmalı süreçlerin çocuklar üzerindeki etkilerinin giderilmesine yönelik psikososyal destek çalışmalarında sanatın rolüne odaklanıyor.

Ebru Ergin ve Ezgi Koman tarafından yürütülen araştırmanın sonucunda yayımlanan raporda, çocuklara uygulanan psikososyal destek programlarında sanatı araç olarak kullanan kurumlar ve stratejiler ele alındı, mevcut ve olası ihtiyaçlar tanımlandı, çocukların iyileşme süreçlerine etkileri saptandı. Araştırma kapsamında 42 kurum temsilcisi ve bireysel çalışma yürüten 16 kişi ile görüşüldü.

Raporu hazırlayanlar arasında bulunan Ezgi Koman ve Proje Direktörü Derya Bozarslan’la rapor üzerine konuştuk.

"ŞİDDETİN OLAĞAN TÜM ETKİLERİ GÖRÜLDÜ"

Araştırma zaman olarak; Kürt sorununda çatışmasızlık döneminin ardından yeniden başlayan ve kentlere yansıyan çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Temmuz 2015-Temmuz 2016 ile düşük yoğunluklu çatışmaların sürdüğü Ağustos 2016-Ocak 2020 tarihleri arasını kapsıyor. Raporun hazırlık süreciyle başlayalım… Nasıl bir süreç geçirdiniz?

Ezgi Koman: Araştırma 2020 yılında başladı. Yüksek yoğunluklu çatışma bitmişti. Ancak etkileri sürüyordu. Çünkü çatışma, savaş gibi şiddet olaylarının çocuklar üzerinde pek çok etkisi oluyor. Derin izler bırakıyor… Araştırmaya başladığımız dönemde olağanüstü hal kalkmıştı. Ancak politik iklim gergindi, kayyumlar vardı. Bir de Kovid-19 küresel salgını başlamıştı. Salgın sivil toplum örgütlerini, uzmanları, alan çalışanlarını hepimiz gibi doğrudan etkilemişti. Salgın da yeni bir kriz durumuydu ve nasıl yönetileceğini çoğumuz bilmiyorduk. Buna karşın çocukların özellikle yoğun çatışma dönemlerinde yaşadıklarının etkisi sivil toplum ve alan uzmanları tarafından biliniyordu. Yürütülen, devam eden çalışmalar vardı. Salgın döneminde bu çalışmaları nasıl sürdürebileceklerini düşünüp, çeşitli yöntemler geliştiriyorlardı. Salgın dönemine denk gelen çalışmamızı biz de çevrim içi görüşmeler yoluyla gerçekleştirdik.

Savaş atmosferinin, çocukların ruh dünyasına ve beden diline yansımaları nasıldı?

Ezgi Koman: O dönemde çocuklarla çalışan, bir araya gelen katılımcıların belirttikleri, çatışmanın ve şiddetin “olağan” tüm etkilerinin çocuklarda da görüldüğü. Çocuklar dünyanın her yerinde, bu tür dönemlerde şiddete doğrudan maruz kalma, tanıklık etme, yakınlarını, sevdiklerini kaybetme, yer değiştirme, barınma, gıda gibi temel ihtiyaçlara erişememe, yoksullaşma gibi bir dizi hak ihlali yaşar… Bu ihlallerin en büyük etkisi onlardaki güven duygusunun zarar görmesi olur. Çocuklar içe kapanır, korku, kaygı hisseder. Olanları anlamlandırmada, tanımlamada, neden sonuç ilişkisi kurmada yardıma ihtiyaç duyar. Belirsizliğin etkisiyle gelecekle bağı kesintiye uğrar, umutlu, neşeli olma durumunu kaybeder…

"SANAT ÇOCUKLARIN YENİDEN GÜÇLENMESİNE YARDIMCI OLDU"

Çocukların sanatla kurdukları ilişkiye gelirsek… Olumlu ya da olumsuz tepkilerden örnek verebilir misiniz?

Ezgi Koman: Çok açık bir durum var ki çatışma dönemleri çocuklar için travmatik bir yaşantıdır. Onların yaşamla kurdukları bağı kesintiye uğratır. Bu travmanın etkilerinin ortadan kalkması ya da en aza inmesi için bazı destek programlarının yürütülmesi gerekir. Psikososyal destek programları da bunlardan biri.

Yaptığımız görüşmelerde bu programlarda sanatın yer almasının etkisinin önemli olduğu belirtildi. Çünkü sanat çalışmaları çocukların iyileşmesi için temel gereksinim olan “Kendini ifade etme ihtiyacını” karşılıyor. Bu süreçte çocukların hikayelerini anlatmaya, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyaçları vardır. Yaşananların sadece kendi başına gelmediği bilgisine de… Sanat tam da bunu yapmış. Hem kendini ifade etme hem de benzer deneyimleri olan kişilerle karşılaşma, bağ kurma olanağı yaratmış. Bu bağlar çocukların yaşanan onca şeyden sonra yeniden güçlenmesine yol açmış.

Öte yandan sanatla kendini ifade eden çocuklar yetişkinler tarafından da daha duyulur, daha görünür oluyor. Bu da çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak, potansiyellerini ortaya koyacak gerekli düzenlemelerin yapılmasına yardımcı oluyor. Bu çalışmalar buna da yol açmış ve yeni çalışmalara ilham vermiş...

"EN ÇOK SİYAH BOYA KULLANILIYOR, ÇİZGİLER SERT VE KESKİN"

Çocuklar, sanatsal üretimlerde neleri yansıttı, travmaları ya da savaş ortamı sanatsal çalışmalara nasıl yandı?

Derya Bozarslan: Çocuklarla çalışanların bize aktardıklarına göre yaşadıkları travma ve çatışma ortamı çalışma sırasında ve üretilen işlerde gözlemlenebiliyor. Mesela resimlerde en çok siyah boya kullanılıyor. Çizgiler sert, keskin ve daha çok karalamaya yönelik. Bunun dışında heykel, taş veya çamur ile yapılan çalışmalarda çoğunlukla insan ve hayvan figürlerinin seçiminde, yapılışında özellikle de yüzlerine verilen şekillerde görülebiliyor. Ya da çamurdan ev, okul, park gibi çocukların sosyal yaşam, eğitim barınma alanları da genellikle ya kırık dökük ya da hasar görmüş bir biçimde yapılıyor. Mesela şöyle bir saha örneğinden bahsedebilirim; 2016’da Nusaybinli çocuklarla yapılan bir resim atölyesinde çocuklardan biri çizdiği resimde tüm insanları üzgün çizmiş ve resmin bir yerine de “İnsanlar neden üzgün” diye bir not düşmüştü. Böylelikle bir sanat aracıyla yetişkinlere bir soru soruyor ve çatışma günlerini orada yaşanılan durumu anlamlandırmaya çalışıyor.

Taş boyama çalışmalarında da benzer şeyler gözlemleniyor. Sanat atölyelerinde kullanılan taşlar genellikle rengarenk boyansa da taşlara çizilen gözler siyah oluyor. Bir diğer örnek de öykü-masal atölyelerinde karşımıza çıkıyor ki, çocukların yazdığı hikayelerde ya bir kayıp ve yas anlatılıyor, ya o travmanın yaşanmadığı eski günlerin hikayeleri ya da bulundukları yerden bağımsız, oradan uzak bir mekanda bambaşka bir hikaye kuruluyor.

"KONUŞMAKTAN KAÇINAN ÇOCUKLAR KONUŞMAYA BAŞLADI"

Sanatın çocuklar üzerindeki iyileştirici gücüne dair neler gözlemlediniz? Sanat çocukların yaşamında nasıl değişiklikler yarattı? Örneklerle anlatır mısınız?

Ezgi Koman: Bu soruyu biz de araştırmaya katılanlara sorduk. Aldığımız yanıtlar sanatın iyileştirici gücünü bir kere daha gösterdi. En belirgin etkinin çocukların kendilerini ifade etmelerinde görüldüğünü söyleyebiliriz. Bu zaman zaman konuşmayan, konuşmaktan vazgeçmiş bir çocuğun; etkinliklere kuklanın dahil edilmesiyle konuşmaya başlaması şeklinde olmuş, ana dili farklı olan bir çocuğun mim sanatı yoluyla düşüncelerini ifade etmesi şeklinde de…

Ki travmatik yaşantıların ardından kendini ifade etmek gerçekten iyileşmenin, yeninden güçlenmenin en önemli adımlarından biridir. Örneğin çocuklar oluşturdukları masallarla, oradaki karakterler aracılığıyla kendi yaşadıklarını, tanıklıklarını paylaşmışlar. Bu da yetişkinlerin, çocukların neler yaşadığından haberdar olmasını sağlamış. Bu durum onların gereksinimlerinin doğru şekilde karşılanmasına yardımcı oluyor tabii.

Derya Bozarslan: Mesela yine içine kapanık ve iletişim sorunu yaşayan bir çocuk atık malzemelerle heykel yapmaya dönük bir atölye çalışmasına katılıyor. Atölyenin ilerleyen safhalarında çocukta çok bariz bir iletişim ve kendini ifade etme becerisinin geliştiği görülüyor. Atölye yürütücüsünün ifade ettiği gibi bu atık malzemelerin bir şeye dönüşmesinden motive olup kendisinin de dönüşebileceğini ürettiği üründen ve üretim sürecinden anlayabiliyorsunuz. Herkesin atıl diye gördüğü bir malzemeden heykel yaratmak çocukta, kendini de dönüştürebileceği duygusunu yaratıyor. Ve zamanla çocuğun eylemlerinde davranışlarında bunun sonuçları gözlemlenebiliyor. Bu da başlı başına bir iyileştirici etki. Sanatın rolü tam olarak burada devreye giriyor.

SANAT VE ANA DİL İLİŞKİSİ

Raporda ana dilin sanat üretimindeki önemine vurgu yapılıyor. Bu konuyu açabilir miyiz?

Ezgi Koman: Araştırmada katılımcıların neredeyse tamamı yapılan çalışmalarda çocukların ana dilinin kullanılmasının önemine dikkat çekti. Ana dil zaman zaman çocuklara ve ebeveynlere ulaşmak, güven vermek ve yakınlık kurmak için bir araç olarak tanımlandı. Zaman zaman da katılımcıların pek çoğu tarafından iyileşmenin ve güçlenmenin ancak ana dilde yapılan çalışmalarla mümkün olduğunu belirtti. Katılımcılar ana dili Kürtçe olan çocuklarla Kürtçe çalışmalar yürütmenin yanı sıra; Kürtçe ve Türkçe bilmeyen, Suriye’den göç etmek zorunda kalmış çocuklarla Arapça çalışmalar da yürütmüşler. Görüşme yapılan bazı kurum ve bireyler de çocukların çalışmalarda Kürtçe kullanmasının bir gereklilik olduğunu belirtti.

ÖNCEKİ HABER

Kuzeninin "kumalığı reddettiği için" vurduğu çocuk 138 gün sonra yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Fabrikada gazdan zehirlenen 1 işçi öldü, 9 işçi hastaneye kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa