Bir olay: EURO 2020 Bir kavram: Endüstriyel futbol
Bir yandan futbolu kar için dönüştüren kapitalizm, bir diğer yandan kendi iktidarını sürdürebilmek adına futbolu bir hegemonya kurma alanı olarak ele almakta.
Fotoğraf: Marco Verch (CC BY 2.0)
Bir olay: EURO 2020
Pandemi nedeniyle bu yaza ertelenen Euro 2020 İtalya ve Türkiye arasında oynanan açılış maçı ile başladı. Bir ay sürecek turnuvada birbiri ardına oldukça önemli maçlar gerçekleşiyor, dolayısıyla tüm Avrupa’nın ve hatta dünyanın gözü bu maçlarda oluyor. Pandemi boyunca maçların bazı ülkelerde seyircisiz, bazı ülkelerde ise sınırlı kapasite ile oynanmış olması da maçlara olan ilgiyi artıran bir yerde duruyor. Avrupa’nın ulusal futbol takımlar düzeyinde gerçekleşen bu en prestijli turnuvası, çeşitli yönleriyle hem Türkiye’de hem de dünya kamuoyunda çeşitli tartışmaları da beraberinde getirdi.
Turnuvanın ilk maçı olan İtalya-Türkiye maçı spikerlerinin bir futbol maçı değil adeta bir savaşı anlatıyormuşçasına takındıkları tavır büyük tepkiyle karşılandı. Ancak bu spikerlerin eskiden beri anlattıkları milli maçlarda hiç bu kadar absürt bir anlatım sergilemediklerini bildiğimizden, yayıncı kuruluş TRT’nin turnuvaya dair milliyetçi-şoven duyguları beslemek üzere bir yayın politikasıyla hazırlandığını görmüş olduk. Nitekim sadece TRT değil, ülkede yaratılmaya çalışılan atmosfer de böyle şekillenmişti. Avrupa’yı “fethe” çıkması beklenen takıma besteler yapıldı, şarkılar yazıldı. Bu şarkıların en çok konuşulanı ise kuşkusuz Kıraç tarafından yapılan ve futbolculara “asker” benzetmesi yapılan şarkı oldu. Özetle Türkiye Milli Takımı üzerinden üretilmeye çalışılan milliyetçilik propagandası, her sene olduğu gibi bu sene de devam etti.
Turnuvanın bir diğer tartışılan noktasıysa futbolcu sağlığıydı. Danimarka-Finlandiya maçında Danimarkalı futbolcu Christian Eriksen, maç devam ederken bir anda yere yığıldı. Daha sonrasında Eriksen’in ani kalp durması yaşadığı duyuruldu. Eriksen’in durumunun şu an iyi olması gönlümüze su serpiyor olsa da değişen futbolla birlikte futbolcuların maruz kaldığı normalin üzerindeki çalışma temposunu yeniden gündem haline getirdi. Üstelik maçın kaldığı yerden aynı gün devam ettirilmesi, arkadaşlarının atlattığı hayati tehlikeye saatler önce şahit olmuş oyuncuların o psikolojiliyle maça devam ettirilmesi de futbolu yöneten aktörlerin insani değerlere uzaklığını gözler önünde serdi. Nitekim o gün bu kararın takıma sorularak alındığı açıklansa da ardından Danimarka takımından gelen açıklamalar UEFA’nın takıma maçı oynamaları yönünde baskı yaptığını öğrenmemizi sağlamıştı.
BİR KAVRAM: ENDÜSTRİYEL FUTBOL
Euro 2020 ve etrafında gelişen tartışmalar bir kez daha futbolun toplumsal ilişkilerden bağımsız olarak icra edilen basit bir oyun veya boş zaman aktivitesi olmadığını göstermiş oldu. Nitekim futbol da mevcut kapitalist üretim ilişkileri temelinde ve egemen sınıfların ideolojik formasyonunun etkisinde üretilen bir sosyal alandır. Kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi, Marx’ın da öngördüğü gibi, sermaye ilişkilerinin toplumsal alanın her alanına sızmasına, bütün değerlerin yerine kâr zarar hesabının geçmesine sebep olmuştur. Futbolun hem büyük bir pazar haline gelmesi hem de büyük bir toplumsal gücü olması sermayenin her geçen gün futbolun daha da içine girmesine, futbolun da her şeyden önce ticari kaygılarla yönetilen bir spor olmasına yol açmıştır.
Bu noktada maçların televizyonlarda yayınlanmasının da futbolun bu değişiminde büyük etkisi olmuştur. Yayıncı kuruluşların lig ve turnuvalara sağladığı fonlar milyar avrolara ulaşırken; yayıncı kuruluşların, reklam verenlerin ve kulüp sahibi patronların istek ve ihtiyaçları futbolu yöneten asıl faktör haline gelmiştir. Futbolu kökten dönüştüren bu “endüstriyelleşme”, kendi karını sporcu sağlığının da önüne koymuştur. Daha fazla maç günü geliri, naklen yayın ve reklam geliri için maç sayıları sürekli attırılıp maç temposu insani sınırları aşarken sakatlıkların, kalıcı rahatsızlıkların ve son olarak Eriksen’in yaşadığı gibi kalp rahatsızlıklarının sayısı her geçen gün artmaktadır.
Bir yandan futbolu kar için dönüştüren kapitalizm, bir diğer yandan kendi iktidarını sürdürebilmek adına futbolu bir hegemonya kurma alanı olarak ele almakta. Sosyal ilişkilerin yeniden üretildiği alan olarak futbol geniş kitlelerin mobilize edildiği, gerici-faşist-cinsiyetçi ideolojilerin yeniden üretildiği bir alan olarak gelişmekte. Ancak hegemonya kültürel alanla sınırlı olmayan ve üretim ilişkileri temelinde üretilen bir olgu olduğundan hiçbir zaman sabit, değişmez değildir. Nitekim, futbolun “afyon” olduğu gibi kitleleri edilgen gören anlayışlara rağmen, futbolun tarihte olduğu gibi bugün de toplumsal mücadelelerin ve direnişin merkez üssü olduğu birçok örnek bize bunun tersini kanıtlamaktadır. Endüstriyel futbola karşı; futbolun futbol olarak kalması, yeniden herkesin erişebileceği, keyif alabileceği ve halk için üretildiği bir oyun olabilmesi de ancak futbolseverlerin mücadeleleriyle mümkün olabilir.