Mesele HDP olunca işçiler milliyetçilik kıskacına takılıyor
HDP İzmir İl Örgütü'ne yönelik saldırının işçiler açısından nasıl yorumlandığını ve özellikle pandeminin etkisi ile artan ekonomik krizi Kayseri’de Has Çelik’de bir grup işçi ile konuştuk.
Fotoğraf: Freepik
Olcay SAL
Kayseri
Ülkenin gündeminin çok hızlı değiştiğine hepimiz şahidiz. Fakat uzun süredir tek adamın iktidarının ortağı MHP tarafından “HDP bir daha açılmamak üzere kapatılmalıdır” çağrısı yapıyordu. Nitekim bu çağrıları yanıtsız bırakmayan Yargıtay başsavcısı, Anayasa Mahkemesinin reddettiği HDP dosyasını tekrar gündeme getirip tekrar incelenmesi için çaba sarf ediyordu. Bu çabanın sonuçlandığını gördük. Şimdi HDP ve tabii ki tüm demokrasi güçleri için bir süreç başlıyor. Fakat bu süreçte geçtiğimiz hafta HDP İzmir İl Örgütüne yönelik planlanmış saldırı sonucu HDP Üyesi ve Çalışanı Deniz Poyraz isminde bir kadın bir katil tarafından öldürüldü.
Tüm bu gelişmeler işçiler ve emekçiler cephesinde nasıl yorumlanıyor? Tüm bu yaşananlar neticesinde Kayseri’de Has Çelik’de çalışan bir grup işçinin genel eğilimlerini ve bir kamu iş yerindeki tartışmaları yansıtmak istedik. Mesele ekonomi, pandemi, iş yerindeki çalışma şartları, sözleşme vb. olunca hem hükümete hem de kısmen patronlara öfkenin olduğunu söyleyebiliriz. Konu Kürt, HDP, barış, kardeşlik olunca işçilerin daha büyük bir kısmının hükümetin verdiği tepkiye benzer tepkiler verdiğine tanık oluyoruz.
Öncelikle Has Çelik’te iş yerinde ekonomi konuşulurken işçilerin iktidara olan öfkesini işitebiliyoruz. Bir işçi; geçinmekte zorlandığını, çarşı pazara çıktığında çocuklarının her istediğini alamadığından bahsediyor. “Biz işçilerin ekonomisi her geçen gün küçülürken, patronların ekonomisi büyüyor. Bu işte bir terslik olduğunu biliyorum ama ne yapabiliriz ki? Ülkede her gün yeni bir olayla karşılaşmazsak şaşarım. Ben uzun yıllardır milliyetçi biriyim. Uzun yıllardır da hep MHP’ye oy verdim. Geçmiş seçimlerde de AKP’ye verdim. Fakat son iki seçimde de vermedim. Bir daha da asla vermem. Çünkü memleketi çökerttiler” derken; HDP’ye yapılan saldırıyı da ‘Planlanmış bir provokasyon’ olarak gördüğünü söylüyor. Memlekette huzur ve güvenliğin kalmadığını söyleyen aynı işçi, “Cumhur İttifakı milliyetçiliği ve HDP meselesini kullanarak palazlanmaya çalışıyor. Fakat ben bunun böyle olmasını kabul etmiyorum. Eğer memlekette herkes doğru düzgün siyasetini yapacaksa buyursun yapsın” dedi. “Fakat HDP de bugün dağ ile irtibatını kesmelidir” diyerek aslında iktidarın propagandasının etkisinin de devam ettiğini ispatlamış oluyor bize.
Görüştüğümüz diğer bir işçi de pandemiyle birlikte daha fazla çalışır hale geldiklerini söyleyerek patronlarının ilk 500 sanayi kuruluşu içerisinde yer almasına kızgınlığını şöyle dile getirdi: “Bundan bizim payımıza düşen ne diye sorarsan, sözleşme sürecinde sendikanın ağzına bir parmak bal çalıp kandırıyorlar. Sendika alıyor işçiden aidatını ve patrondan da alıyor sus payını köşeye çekiliyor.” HDP ile ilgili gelişmeleri de sorduğumuz aynı işçi; “HDP olayına gelecek olursak. Parti içerisinde öldürülen kadın olduğu için üzülüyorum. Gördüğümüz gibi bütün partiler olayı kınadı. Fakat HDP’nin örgütle bağı olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan milyonlarca Kürt’ün oyunu alıyor doğrudur. Bu tür saldırılar provokasyonlar bizi birbirimize düşürmek için tezgahlanan bir oyundur bence. Bu oyunlara gelmeyelim” diyerek sağduyu çağrısı yapıyor.
İşçi durağından ayrılıp diğer durağa gidiyoruz. Burada kamuda çalışan işçilerle sohbet etmeye başlıyoruz. Söz elbette ilk olarak kamuda süren sözleşme görüşmeleri oluyor. Ardından siyasete giriyoruz. Bu işçiler arasında da sözleşme, ekonomik kriz, pandemi tedbirleri, konuşulurken hükümete olan öfke azımsanmayacak biçimdeyken, HDP’nin kapatılma girişimi ve İzmir’de HDP’ye yapılan saldırı konuşulurken AKP ve MHP’ye oy vermiş işçilerin bir kısmı sessiz kalıyorken, bir kısmı da içindeki öfkesini kusuyor. HDP’ye öfkelerini dile getirirlerken diğer yandan da işçilerin bir kısmı ise öldürülen insan için üzüldüğünü ifade ediyor. Fakat işçilerin hükümete olan tepkisi bu noktada mesele “Kürt” “HDP” olunca milliyetçilik üzerinden sınıfsal olarak gerilere savruluyorlar diyebiliriz.
Sohbet ilerledikçe işçiler bir bir söze giriyorlar; sözleşmede iyi bir zam olsa da olmasa da AKP’ye artık oy vermeyeceğini söyleyenler, siyasi gelişmeler noktasında ise iş HDP’ye gelince “Kapatılmalıdır” diyebiliyorlar. Burada da hakim siyasi dilin etkisi görülebiliyor. “Dağdan talimat alan bir partidir” fikri çok hakim durumda. Ülkenin bölünmesi propagandasından etkilenen işçi sayısı çok fazla. Ama son İzmir saldırısının kışkırtma olduğu noktasında hemen tüm işçiler hemfikir. “Bu tür saldırılar bizim işimize gelmez. Hükümet sözleşmede bu yüzden bizim istediğimiz bir oranda zam vermez. Provokasyonlar ülkenin ekonomisini de çökertir” fikrinde genel bir onaylama söz konusu.
Tüm bu paylaştıklarımız tüm işçi sınıfının tam bir profilini yansıtmasa da önemli bir bölümünün bu yönde eğilimleri olduğunu söyleyebiliriz. Sohbet ettiğimiz işçilerin çoğu Emek Partililer olarak onlarla sohbet ettiğimizi biliyorlar. Irkçı milliyetçi ön yargıları kırmamız için sürekli bu tür hatta daha detaylı görüşmelere ihtiyaç olduğu açık, ama bu görüşmeler vesilesiyle tüm işçi kardeşlerimize kendi sınıf çıkarlarımız temelinde birleşmemiz gerektiğini söylüyoruz. Ekonomide kötü gidişat kadar siyasette de bizi bölen tüm gerici gelişmelere karşı birleşmekten başka çare yok diyoruz. Demokrasi olmadan özgürlüklerimiz olmadan ekonomik sorunlar karşısında da kalıcı olarak birleşmemiz zor olacaktır.