Haber alma hakkını nakde tahvil edenler: Havuzda büyümek
Cem Şimşek, Sedat Peker'in ifşaları sonrasında mafya, devlet ve sermaye üçgeninde ilişkileri ortaya çıkan "gazeteci"leri yazdı.
Hadi Özışık fotoğrafı: Özışık'ın Youtube videosundan ekran alıntısı, Veyis Ateş fotoğrafı: Haberturk'ın Youtube videosundan ekran alıntısı
Cem ŞİMŞEK
Anayasa üç erki yasama, yürütme ve yargı olarak yazıyor. Bunların dışında basın ve medya demokrasinin dördüncü gücü olarak tarifleniyor. Bu çok bilinen tarif burjuva demokrasisinin idealize edilmiş hali. Tıpkı kapitalizmin aksamadan işlediği tam rekabet piyasasının sınırları olmayan, herkesin müreffeh ve bollukta eşitlendiği bir toplum hayali sunması gibi. Devletin ekonominin tamamen dışına itildiği, piyasanın da tamamıyla şeffaf olduğu bu idealde demokrasi de tıkırında elbet…
Nasıl ki bu tarifin burjuva ideologların süslü hülyası olmak dışında hayatta bir karşılığı yoksa ve hatta idealize edilen kapitalizm tekelci karakteri gereği gerçekte milyonların daha fazla yoksullaşmasına, bununla eşanlamlı bir avuç sermayedarın dünyanın tüm maddi varlıkları üzerindeki tahakkümüne tekabül ediyorsa; yasama, yürütme ve yargı üzerinden kurulan ve tüm bunların üzerinde basının denetleyici rol oynadığı demokrasi tahayyülü de sınıflar arası güç çatışmasının arenası olan politik düzlemde “gökkubbede hoş bir sada” olmaktan öteye geçemiyor.
***
Bu çatışmanın daha dengeli işlediği, halkın haber alma hakkında ısrar ettiği ve bu ısrarı politik bir mücadelenin parçası olarak ele aldığı dönemlerde bağımsız gazeteciliğin işçi ve emekçilerde karşılığının olması anlaşılır. Ancak her şeyin metalaştırıldığı, metalaşanın tahvile çevrildiği, tahvilin tekelleştiği bir dönemde gazetecilik halkın daha büyük bir ihtiyacı olmakla birlikte; gazetecilik adı altında sunulan “haber”i halkın vazgeçilmez bir ihtiyacı olarak anmaya devam etmek de gerçeği tahrif etmek olur.
Devletin imkanlarıyla büyümüş bir suç örgütü liderinin; yaşadığı çıkar çatışmaları nedeniyle yine devletin içinden gerçekleştirdiği ifşalarda adı geçen bazı gazetecilere ilişkin iddiaları da bu tekelleşmenin yansımaları. Özetle malumun ilanı.
***
Bugün isimleri yansıdığı kadarıyla Hadi Özışık ve Veyis Ateş üzerinden ortaya atılan iddialar yalnızca bu isimlerle malul olmaktan öte iktidarın oluşturduğu havuzda kendini var edenlerin, bu havuzda büyüyenlerin geneline dairdir. İktidarın kendi propagandasını güçlendirmek adına kurduğu bu havuzda varlık sürdürenler, elbette iktidarın elinde tuttuğu devlet imkanlarına yaslanarak, bu imkanları tahvil ederek büyüdüler. Tüm bunlar yaşanırken iktidarın denetim sahası dışında kalan bazı merkez medya organları da Ziraat Bankasından sağlanan ve bugün geri ödenip ödenmediğini bile bilmediğimiz bazı kredilerle yine iktidarın gücüne yaslanan holdinglere devredildi. Bu kurumlarda yer alan ve meslek ilkelerine sahip çıkan, gazetecilikte ısrar edenlerse işsiz bırakıldı.
***
Bugün tartışmanın iktidara yakın çıkar grupları arasındaki çatışmadan sızanlarla sınırlı kalması yadırganacak bir durum değil ve bunun buz dağının görüneniyle sınırlı olduğunu yineleyelim. Bu sınırı halkın ihtiyaçları değil; çatışmayı yaşayanların zaafları ve yeniden ortaklaşabilecekleri olanaklar belirliyor. Bugün görünenin ardındakine kapı aralayabilecek güç ise gazetecilikte ısrar eden gazetecilerin ve işçi-emekçilerin basın özgürlüğü ve haber alma hakkı için yürüteceği ortak mücadeleden başka bir şey olmasa gerek.