28 Haziran 2021 01:39

Libya: Dış müdahaleler krizi düğümlüyor

Libya’yı 24 Aralık’ta seçimlere götürecek geçici hükümet kurulmuş olsa da sorunlar olduğu yerde duruyor. Arap basınındaki yorumlar 2. Berlin Konferansı'nın da temel meseleyi çözmediğine işaret ediyor

Libya: Dış müdahaleler krizi düğümlüyor

Fotoğraf: Pixabay

Kays ABBAS

Libya krizinde müdahil olan taraflar, ülkede yaşanan sorunlara çözüm bulabilmek için Almanya’nın Berlin kentinde ikinci kez bir araya geldi. Libya’da her ne kadar geçtiğimiz mart ayında ülkeyi 24 Aralık’ta seçimlere götürecek “Geçici Birlik Hükümeti” kurulmuş olsa da sorunlar olduğu yerde duruyor.

Bilindiği gibi Muammer Kaddafi’nin NATO müdahalesiyle devrilmesinden sonra ülkede iki büyük güç arasında egemenlik mücadelesi yaşanmıştı. Bu çatışmanın bir tarafında Birleşmiş Milletlerin tanıdığı ve Ankara’nın her yönden desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti yer alırken, diğer tarafta Akila Salih’in başında olduğu ve General Halife Hafter’in desteğine sahip Tobruk’taki Temsilciler Meclisi yer alıyordu.

Şubat ayı başında Birleşmiş Milletler himayesinde İsviçre’nin Cenevre kentinde toplanan Libya Siyasi Diyalog Forumunda alınan kararla Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı ve Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Fayiz Serrac görevlerini devretmişti. Ülkeyi yönetmek için seçilen Geçici Birlik Hükümeti, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Tobruk’taki Temsilciler Meclisinin yerini aldı. Abdulhamid Dibeybe, geçici Başbakan ve Muhammed Yunus Menfi, üç üyeli Başkanlık Konseyinin başkanlığına seçildi. Geçici hükümet, ülkedeki hizmetleri iyileştirmek, devlet kurumlarını birleştirmek ve aralık ayında yapılacak seçimleri düzenlemekle görevlendirilmişti. Ancak geçen zaman içerisinde herhangi bir ilerleme kaydedilememesi üzerine, taraflar Berlin kentinde ikinci kez bir araya geldi.

Konferansın sonuçlarıyla ilgili olarak Arap basınında birçok değerlendirmeye yer verildi. Al Arab gazetesinden Muhammed Ebufadıl, Libya krizini tanımlamanın, nedenlerini anlamanın, dahil olan tarafları ve bugüne kadar devam etmesine neden olan faktörleri belirlemenin kolay olduğunu yazdı. Ebufadıl, “Ancak, anlama ve uygulama arasındaki makas geniş olduğundan  eksiklikleri gidermek için idari ve pratik adımların benimsenmesi kolay değildir. Çarşamba günü Libya kriziyle ilgili paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların çıkışına desteklerini göstermek için farklı ülke ve kuruluşların katılımıyla gerçekleştirilen 2. Berlin konferansında olan buydu. Çünkü bu konu seçimlerle birlikte Berlin masasının en önemli maddesiydi” dedi.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yayımlanan el Halic gazetesi; Libya’yı yabancı askeri varlığından kurtarmadan, askeri kurumu birleştirmeden, milisleri silahsızlandırmadan ve ulusal uzlaşı sağlamadan 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlerde amaçlanan hedeflere ulaşmak için  gösterilen tüm çabaların değersiz olduğuna dikkat çekti. Gazetenin başyazısında, “Seçimlerin tamamlanması ile  yabancı askerlerin varlığından kaynaklanan güvenlik düğümünün çözülmesi arasında organik bir bağlantı var” denildi.

Suudi Şarkul Avsat gazetesinden Cibril Ubeydi, daha toplantı gerçekleşmeden “Berlin 2 Konferansı Berlin 1’den daha iyi olmayacak. Paralı askerlerin ve yabancı güçlerin çıkarılması için net mekanizmalar oluşturulmadan aynı kelimeler kullanılıp duruyor. Türkiye diğerlerinin karşısında direniyor ve Libya’dan çıkması için üzerine net, somut bir baskı yapılmıyor. Özellikle de paralı askerlerin ve yabancı güçlerin çıkarılma meselesi sadece Libya’yı ilgilendirmiyor. Bu uluslararası bir kriz” diye yazdı.

Suudilerin diğer önemli gazetesinden Londra merkezli al Arab’tan Ali el Sarraf, kaleme aldığı makalede Erdoğan Hükümetini Libya’ya müdahalesi nedeniyle şiddetli eleştirdi. El Sarraf “Libya hükümetinin başındaki Abdülhamid Dibeybe’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’daki sömürgeci gündemine hizmet ettiğine kim inanmadıysa, 2. Berlin Konferansı ona bundan emin olma fırsatı verdi” cümlelerine yer verdi.

Buna karşılık Al Kuds al Arabi gazetesi, Ulusal Mutabakat Hükümetinin çağrısıyla Libya’da bulunan Türkiye’nin organize ettiği güçler ile paralı askerlerin aynı kefeye konmasını eleştirdi. Başyazıda, “Paralı askerlerin çıkarılması meselesinde kastedilen, görünüşe göre Rus Wagner Şirketi, Hafter için savaşan Sudanlı Cancavitlere bağlı kuvvetler ile Çad ve Sudanlı isyancı hareketlerin çıkarılması değildi. Aksine, sözü edilen bu güçler ve meşru hükümetin talebi üzerine Hafter’in Trablus’u ele geçirmesi ve ülkeyi demir yumruğu altına almasını mümkün kılmasını engelleyen Türkiye tarafından gönderilen güçleri birbirine karıştırarak kafa karışıklığı yaratmaktı” denildi.

BERLİN 2 ... İHTİYATLI İYİMSERLİK

Al Halic
Başyazı

2. Berlin Konferansının Libya’daki yabancı güçlerin ve paralı askerlerin varlığı konusunda daha net ve belirleyici olması bekleniyordu. Bunun için belirli bir mekanizma oluşturmak ve uygulama için bir zaman çizelgesi belirlemek, bunun “gecikmeden” geri çekilmesini istemekle yetinmemek ve Libya’daki tüm aktörlerden “Durumu kötüleştirecek faaliyetlerden kaçınmalarını” istemekle yetinmemek beklentilerin arasındaydı.

Konferansın kararları; yabancı askeri varlığın altında rehin tutulan ve taahhüt ettiği yol haritasının uygulanmasını tamamlama çabalarına engel teşkil eden geçiş dönemi Libya hükümetinin karşılaştığı zorluklarıyla ilgili değildi. Önümüzdeki 24 Aralık’ta genel seçim yapılacak. Libya’yı yabancı askeri varlığından kurtarmadan, askeri kurumu birleştirmeden, milisleri silahsızlandırmadan ve ulusal uzlaşı sağlamadan bu hedefe ulaşmak için gösterilen tüm çabalar değersizdir. Seçimlerin tamamlanması ile yabancı askerlerin varlığından kaynaklanan güvenlik düğümünün çözülmesi arasında organik bir bağlantı var.

Bazı yabancı güçlerin bu güçler aracılığıyla Libya içindeki etkilerini güçlendirme arzusuna ek olarak iç güçlerin çıkarlarının yabancı mevcudiyetle bağlantılı olduğu göz önüne alındığında,

2. Berlin Konferansının bu amaca ulaşamadığı açıktır. Dolayısıyla, konferansın, siyasi patikayı güçlendiren ve Abdülhamid Dibeybe Hükümetinin elini serbest bırakan olumlu bir değişim oluşturduğu söylenemez.

Konferansa katılan tüm delegasyon uzlaşma ve siyasi çözüm için bir giriş noktası olarak  siyasi çözümün önemine, geçiş hükümetinin çabalarına desteğin gerekliliğine, seçimlerin zamanında yapılması gerektiğine ve yabancı güçlerin geri çekilmesinin önemine vurgu yaptı.  Tüm bunlar konferansın sonuç bildirgesiyle de doğrulandı. Eğer Libya’da yabancı mevcudiyet devam ederse, alınan kararlar gasbedilmiş egemenliğe bağlı kalırsa, ülke doğu ile batı arasında toprak ve zenginlik için çekişen ordular ve milisler arasında bölünmüş kalır ve açgözlü ülkelerin çıkarları arasında dağıtılırsa, alınan kararlar sadece kağıt üzerindeki mürekkepten ibaret olacaktır.

Tüm bu engellere ek olarak, seçimlerin anayasal temeline ilişkin çözülmesi gereken ve halen çözülmemiş iç sorunlar da bulunmaktadır. Hangisi diğerinden önce gelir, anayasa mı yoksa seçimler mi? Başkanın seçilmesi konusundaki anlaşmazlığa ek olarak, doğrudan oylamayla mı yoksa Temsilciler Meclisi aracılığıyla mı? 28 Haziran’da yapılacak olan Ulusal Diyalog Konferansının üzerinde çalışacağı şey bu.

Özetle, Libya’nın geçiş hükümetinin elinde olmayan daha fazla çabaya ihtiyacı var. Bu noktada çözüm, pozisyonlarını uygulanabilir kararlarla belirlemek zorunda olan uluslararası toplumun elindedir.

BERLİN KONFERANSI LİBYA’NIN TEMEL SORUNUNU
GÖRMEZDEN Mİ GELDİ?

Al Kuds al Arabi
Başyazı

Almanya’nın başkenti Berlin, konuyla ilgili en önde gelen 15 ülkenin yer aldığı Libya konulu ikinci bir konferansa ev sahipliği yaptı. Geçiş hükümetinin konferansa çağrılması önemli bir gelişmeydi. Başbakan Abdülhamid Dibeybe, ülkesindeki krizi çözmek için “Engelleyicileri caydırmamıza yardım edin” başlıklı bir ana madde içeren sunum yaptı. Dibeybe konferansa katılan taraflara siyasi anlaşmayı engelleyenleri cezalandırma taahhütlerini ve yükümlülüklerini hatırlatarak; “Güvenlik teşkilatının birleştirilmesinde kaydedilen ilerlemeye rağmen, siyasi boyutları olan askeri güçlerin varlığı nedeniyle” siyasi süreçle ilgili endişeler olduğunu söyleyerek, adını anmasa da “engelleyici” olarak açıkça General Halife Hafter’i işaret etti.

Siyasi düzeyde Hafter, Halid el-Mişri başkanlığındaki Devlet Yüksek Konseyi ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih arasındaki anlaşmazlık nedeniyle kendi kontrol alanlarında bulunan Temsilciler Meclisinin devlet bütçesini onaylamasını engelledi. Yüksek Konsey Başkanı askeri kurumun birleştirilmesinin tamamlanması gerektirdiğini söylerken Salih, bu konunun atlanması ve Hafter’in etki alanlarında bir merkez bankası başkanlığının kurulmasını sağlamak için egemenlikle ilgili pozisyonların dağılımı konusunda anlaşmaya varılması çağrısında bulundu. Böylece Hafter, cumhurbaşkanlığı adaylığı veya birleştirilmiş askeri kurumun liderliği de dahil olmak üzere diğer senaryolara geçmeden önce Merkez Bankasında da etkin bir kişi olmayı garantileyecek.

Son Berlin Konferansında paralı askerlerin çıkarılması ve seçimlerin zamanında yapılması konuları gündeme geldi. “Paralı askerlerin çıkarılması” meselesinde kastedilen, görünüşe göre Rus Wagner Şirketi, Hafter için savaşan Sudanlı Cancavitlere bağlı kuvvetler ile Çad ve Sudanlı isyancı hareketlerin çıkarılması değildi. Aksine, sözü edilen bu güçleri ve meşru hükümetin talebi üzerine Hafter’in Trablus’u ele geçirmesi ve ülkeyi demir yumruğu altına almasını mümkün kılmasını engelleyen Türkiye tarafından  gönderilen güçleri birbirine karıştırarak kafa karışıklığı yaratmaktı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Temsilciler Meclisi Başkanını, Seçim Komisyonuna mali kaynak tahsis eden bütçenin kabul edilmesine onay vermeyerek ve seçim yasaları çıkarmayarak seçimlerin düzenlenmesini engellemekle suçladı. Diğer yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rus Wagner güçlerini çıkarma sürecini takip etmek için Türkiye’ye bağlı yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılmasını önerdi. Bu tutum, Paris’in niyetlerine şüpheyle yaklaşmayı gerektiriyor. Konferanstaki uluslararası pozisyonların kırılganlığının kaynağı ve temel sorunu olan Hafter’i, onun güçlerini ve Temsilciler Meclisi de dahil olmak üzere kontrol ettiği araçları görmezden geldiğini gösteriyor.

ERDOĞAN’IN LİBYA’DAKİ KOLONİSİ VE OYUNCAKLARI

Ali el Sarraf
Al Arab

Libya hükümetinin başındaki Abdülhamid Dibeybe’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’daki sömürgeci gündemine hizmet ettiğine kim inanmadıysa, 2. Berlin Konferansı ona bundan emin olma fırsatı verdi.

Dibeybe, Erdoğan ile aynı ikiyüzlü dili kullandı. Sizi hoş ve yumuşak tutan ama tam tersini yapmak için bahaneler sunan bir dil.

Dibeybe, Erdoğan okulunun seçkin bir öğrencisi olduğunu konferansta yaptığı konuşmada kanıtladı. Hükümetinin yabancı güçlerin ve paralı askerlerin ülkeden ayrılmasını talep ettiğini söylediği doğru, ancak bunun için bir takvim belirlenmesi çağrısını geri çekti. Hükümetin 24 Aralık’ta seçim yapmak istediğini söylediği doğru ama “İç anlaşmazlıklar ve çıkarlar seçimleri engelliyor” diyerek başarısızlığın önünü açtı. Seçimler için anayasal altyapıya ulaşılamamasında yasama kurumlarını suçladı. Sanki arkasındaki grup o taraflardan biri değilmiş gibi “Libyalı tarafları engellemeyi durdurmaya ve taahhütlerine uymaya” çağırdı.

Mareşal Halife Hafter ile görüşmeyi reddetmesinin gösterdiği gibi, birleştirmek istemediği askeri kurumun birliğini savunduğu doğrudur. “Askeri kurumu birleştirmek için daha fazla çalışmak, bölünmeyi aşmak ve birlik sağlamak için daha fazla çalışma gerekiyor” dedi. Sözler seni memnun eder lakin durum, “Ölme eşeğim ölme yaz gelecek” vaziyetinde. Bu Erdoğan’ın okulu ve yapılan bu okulun ilk dersidir. Dibeybe iyi bir öğrencidir.

Libya, Erdoğan’ın partisine ve yandaşlarına ait bir Türk kolonisinden başka bir şey değil. Mesele paralı askerleri, ordusu ve bölükleriyle sınırlı olmayıp, Osmanlı Türkiye’si imajına kadar uzanmaktadır. Erdoğan’ın askerlerinin çekilmesine yönelik uluslararası taleplere eninde sonunda boyun eğeceğini varsaymak saflık olur.

“Ulusal Mutabakat Hükümetinin çağrısını” üzerine bir örtü olarak alan Türk varlığı; antlaşmalarda ve  askeri kurumlarda kök salmaktadır. Libya gibi kırılgan bir ülkede Erdoğan, bu güçlerin hayatta kalması için ek gerekçeler yaratacak hilelerden yoksun kalmayacak. Burada Dibeybe, sanki seçimler meşruiyet sorununu çözmek için gerekli belirleyici faktör değilmiş gibi, “Libyalı partilerin anlaşmazlıklarını” seçimlerin kendisi de dahil olmak üzere her şeye engel olarak koymaya şimdiden hazırlanıyor. Farklılıklara gelince, seçimlerin yapılabilmesi için bunların biteceğine ya da bitmesi gerektiğine inanan tek bir aptal yok dünyada.

Denklem basit: Dünya, meşruiyet konusundaki anlaşmazlığı sona erdirmek için seçimler istiyor. Erdoğan, seçimlerin sona ermesi için farklılıkların devam etmesini istiyor. Bütün oyun bu.

Dibeybe Hükümetinin kurulmasına izin veren uluslararası yaklaşım, dört ana görevi yerine getireceğini varsayıyordu: Ülkenin farklı bölgeleri arasındaki yollar açmak, askeri ve güvenlik teşkilatı da dahil olmak üzere kurumları birleştirmek, paralı askerleri ve yabancı güçleri sınır dışı etmek ve 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimler için koşulları hazırlamak.

Bu hükümetin sona ermesi için sadece 6 ay kaldı. Sahil yolunun geç açılması dışında, bu büyük görevlerin hiçbiri fiilen gerçekleştirilemedi.

Dibeybe, Libyalıları temsil edebilir görünmek için her türlü hileyi yaptı, ancak Erdoğan’ın çıkarlarından daha fazla kimseyi temsil edemedi. Türkiye ile kişisel çıkarları Libya’daki çıkarlarından daha büyük olduğu için onu yüzüstü bırakmayacak. Türk vatandaşlığını almış olsaydı (Ve bu gecikmiş bir kehanet olabilir), Libya’ya bağlı olduğu yanılsamasından çok daha derin bir aidiyet hissedecekti.

Dibeybe, Erdoğan’ın Mısır’la flört etmeye çalıştığı gibi, onu Libyalı olduğu konusunda aldatmak için Mısır’a gitti. Güçlerinin Libya’daki varlığının bir nebze kabulünü kazanmak ya da en azından süresini uzatma çabasında.

Erdoğan, seçkin öğrencisinin bildiği kadar Mısır’ın Libya’da köşe taşı olduğunu biliyor. Libya ve Mısır halkları arasındaki bağların derinliği nedeniyle değil. Komşuluk faktörü ve örtüşen çıkarlar yüzünden de değil. Libya’nın, Mısır’ın stratejik ve güvenlik derinliğinin bir parçası olması nedeniyle.

Erdoğan’ın mevcut Başkanlık Konseyini seçip Dibeybe’yi hükümetin başına getirerek bir zafer elde ettiğini artık herkes görüyor. Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı şey, Libya tiyatrosunu iki yoldan birine gitmeye hazırlamaktır: Başarısızlığın yeniden gerçekleşmesi nedeniyle çatışmalar yeniden başlayacak ve böylece güçlerinin kalması sağlanacaktır veya seçimleri kazanacak ve yine güçleri kalacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et