28 Haziran 2021 09:53

Boğaziçi akademisyenlerinin verdiği açık ders Eğitim Hakkı 101 ile tamamlandı

Boğaziçi akademisyenlerinin Söz 101 ile başlatıp 2020-21 ikinci dönemi boyunca Güney Kampüste sürdürdükleri, tüm üniversite mensuplarına açık dersleri Eğitim Hakkı 101 ile tamamlanmış oldu.

Mine Göl Güven | Fotoğraf: Can Candan

Paylaş

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri Bahar döneminin açılışında Söz 101 dersiyle başlattıkları açık dersleri, Temel Eğitim Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mine Göl Güven’in 23 Haziran 2021 Çarşamba günü verdiği “Eğitim Hakkı 101” başlıklı dersle tamamladılar.

Doç. Dr. Göl Güven, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin 116. nöbetinin hemen ardından verdiği derste, “Öğrenmek nedir?​” sorusunu cevapladıktan sonra, “nitelikli” eğitim hakkı”na odaklandı. Öğrenmeyi Jacques Delors (1996)’un tanımından yola çıkarak 4 boyutta ele aldı: bilmeyi öğrenmek (bilişsel süreçlerimizi işletmeyi öğrenmek), eylemler ve durumlar karşısında özerk davranabilmeyi öğrenmek (yapmayı öğrenmek), birlikte yaşamayı öğrenmek ve olmayı öğrenmek (yaşantılardan ve deneyimlerden öğrenerek yaşam yolculuğuna devam etmek).

Bireylerin kendilerini ve tam potansiyellerini keşfetmelerini sağlayan öğrenme ortamlarında, öğretmenlere düşen görevi bireyin gelişimini ve öğrenmesini desteklemek olarak tanımlayan Doç. Dr. Mine Göl Güven, tam donanımlı yetkin ve yeterli bireylerin ancak kendilerini özgürce ifade edebildikleri ortamlarda gelişeceğini vurguladı. Bu tanımın dışında kalan ortamların ise biatçı, otoriter, ben bilirimci, birey değil kopya kuklalar yetiştireceğinin altını çizdi.

NİTELİKLİ EĞİTİM

Nitelikli eğitim ile toplumsal kurumsallaşmanın yarattığı tüm çeşitliliği dışlayıcı, eşitsizliği pekiştirici, ayrıcalık ve ayrımcılığı özendirici, adaletsiz yapıları ortadan kaldırmanın mümkün olabileceğini belirten Göl Güven, nitelikli eğitimden faydalanmanın yaş, cinsiyet, etnik-ırk, inanç, aile geçmişi, coğrafi bölge, sosyo-ekonomik statü gibi değişkenlere bağlı olduğuna dikkat çekti. Gücü elinde tutan çoğunluk gruplarından olmayan bireylerin ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz bırakıldığını ve eğitimin bu katmanları derinleştirme işlevi gördüğünü söyledi. Adaletin yerini bulması için kaynakların eşit dağılım ve eşit faydalanma ilkeleri çerçevesinde ihtiyaca göre, ihtiyaca uygun dağıtılması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Birleşmiş Milletler’in 2019’da sürdürülebilir 17 gelişim hedefinden birini “Hayat boyu öğrenme fırsatlarının ırk, etnik köken, cinsiyet, ekonomik düzey, engelli olma durumu gözetmeksizin; katılımcı, kapsayıcı ve nitelikli eğitimin herkes için garanti altına alınması” olarak belirlediğini hatırlatan Göl-Güven,  nitelikli eğitime erişim konusunda 35 OECD ülkesinden Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 13 ülkenin bu hedefe ulaşamadığını belirtti.

“Türkiye’de neredeyiz?​” sorusunu erken çocukluk eğitiminden verdiği örneklerle cevaplamaya çalışan Göl Güven 2013 yılına ait 3-5 yaş arası okullaşma oranındaki karşılaştırmalı verilere göre; OECD ülkelerinde bu oranın yüzde 83, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 95,6, Birleşmiş Krallıkta yüzde 78,6, Yunanistan’da yüzde 76,2, ABD’de yüzde 71,3, Türkiye’de ise yüzde 27,6 olduğunu belirtti. Ülkemiz çocukları erken çocukluk döneminde ortalama 8 ay kurumsal eğitime maruz kalırken, OECD ülkelerinde bu ortalamanın 2 yıl 3 ay olduğunu söyleyen Göl Güven, bir başka çarpıcı veri olarak erken çocukluk hizmetinden faydalanan annelerin üniversite mezunu, yüksek gelir sahibi olduklarını ve çocukların daha çok özel okullara gittiklerini söyledi.

FEYZİ ERÇİN'E SELAM

“Eğitimin yaygınlaştırılması ne işe yarıyor?​” diye soran Göl Güven, 2003 yılında yapılan PİSA sınavında en az bir yıl erken çocukluk eğitimi alanların matematik puanları ile bu eğitimi almayanlar arasındaki fark 40 puanken, 2012 yılında bu farkın 51 puana çıktığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “PİSA 2015 Ulusal Raporuna göre Türkiye’den PİSA’ya katılan 15 yaş grubu öğrencilerin yüzde 46,3’ü herhangi bir okul temelli erken çocukluk eğitimi almamış, bu oran OECD ülkeleri için ise sadece yüzde  4,5’tir.”

Eğitim Hakkı 101 dersinin kalan kısmında 4 temel soruya odaklanan Doç. Dr. Göl Güven eğitim hizmetlerini kimin sunacağı, eğitimi kimin vereceği, eğitim hizmetlerinin parasını kimin ödeyeceği ve kimin yöneteceğinin düşünülmesi gereken önemli sorular olarak sıraladı. Okul olmadan öğrenmenin gerçekleşebildiğine ama öğrenci olmadan öğrenme olamayacağına dikkat çeken Göl Güven “Öğretmenin kim olacağına devlet değil öğrenci karar verir” diyerek Boğaziçi Üniversitesi dönem sonu  öğrenci değerlendirmelerinde yüksek puanlar alan fakat atanmış yönetim tarafından ders vermesi engellenen Feyzi Erçin’e de selam gönderdi.

Nitelikli eğitim kurumlarının sayısını arttırmak gerektiğinin altını çizerek toplumun her kesiminden öğrenciye nitelikli eğitim sunabilmek için mücadele eden Boğaziçi Ünversitesi’nin herhangi bir üniversite olmadığını fakat her üniversitenin Boğaziçi Üniversitesi gibi olmasına çalışmak gerektiğini söyleyerek dersini sonlandıran Göl-Güven, Türkiye’de bireysel ve toplumsal refahın ve esenliğin sağlanabilmesi için bilimsel temellere dayalı nitelikli eğitimin yaygınlaştırılmasının zorunlu olduğunun altını çizdi.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin Söz 101 ile başlatıp 2020-21 ikinci dönemi boyunca Güney Kampüste sürdürdükleri, tüm üniversite mensuplarına açık dersleri Eğitim Hakkı 101 ile tamamlanmış oldu. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Irak hükümeti, ABD'nin saldırısına dair "Bu egemenlik ihlalidir" açıklaması yaptı

SONRAKİ HABER

Basın meslek örgütleri, polis şiddetine karşı sokağa çıkıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa