30 Haziran 2021 04:38
/
Güncelleme: 10:04

Gül Yordamı’ndan Kavganın Yüreği’ne Kemal Özer

Bugün edebiyatımızın unutulmaz isimlerinden Kemal Özer'in 12. ölüm yıldönümü... Osman Bozkurt, Kemal Özer'i yazdı.

Gül Yordamı’ndan Kavganın Yüreği’ne Kemal Özer

Kemal Özer | Fotoğraf: Kadir İncesu   

Osman BOZKURT

Kemal Özer’in ilk şiiri 1 Ağustos 1951 yılında, ilk kitabı da “Gül Yordamı” adıyla 1959 yılında yayımlanır. Aramızdan 2009 yılı 30 Haziran’ında ayrılan şair, buna göre 74 yıllık ömrünün yaklaşık 58 yılını şiire ve yazına adamış. Nüfus kaydı Özer Özer olmasına karşın o, edebiyat dünyasına Kemal Özer olarak doğmuş. Böylece adını kendi koyan şair olmuş. Ne hisli söylemiş Hasan Hüseyin Korkmazgil, “uy anam anam / haziranda ölmek zor!” Üzerinden 12 yıl geçmesine karşın dün gibi taze acımız. Artık Kemal Özer aramızda değil ama onlarca eseriyle ışığı önümüzde, çünkü şiir ölmez. “Ses” adlı şiiriyle bize şöyle sesleniyor Kemal Özer: “Duymuyorum ama biliyorum / ordasınız / ne kadar saklarsanız saklayın / eleveriyor sesinizi / aklınızdan geçirdikleriniz!”

İKİNCİ YENİ’YE DAİR ÖZ ELEŞTİRİ

Şimdi aklımızdan geçirdiğimiz, Kemal Özer’in ve şiir evreninin kendi koşulları içinde esinlenmeğe değer bazı yönlerine değinmek. Her insan, kendisini kuşatan koşullardan etkilenir ve donanımıyla orantılı algıları ölçüsünde etkilendiği gibi kendi dışına etki yansıtır. İstanbul doğumlu olan şairin babası, ücretli bir demir yolu çalışanıdır. Pansiyon şeklinde kiraya verdikleri odada bulduğu Sait Faik’in “Lüzumsuz Adam” kitabını okuyan Özer, etkilenir ve öykü denemeleriyle başlar yazmaya. Şiire başlamasını yıllar sonra şöyle açıklar; “Bir süre sonra, daha kolay olduğunu görerek şiir yazmaya başladım.” Öyküyü bırakmıştır ve 1963 yılına kadar üç şiir kitabı yayımlanır. Kendisinin bu dönem şiirleriyle ilgili görüşünü de şöyle anlatır; “İkinci Yeni’nin çağrışımlara dayanan, dizeyi şiire birim yapan, anlamı rastlantısala kadar indirgeyen atılımından yararlanıyordum.” Bu tespitlerinin bir sonucu olsa gerekir ki, İkinci Yeni’den uzaklaşır ve dördüncü kitabını 1973 yılında yayımlar. Neden öykü yerine şiire yöneldiği ve niçin İkinci Yeni sorularına verdiği yanıtların duruluğu, içtenliğini gösterir. İnsan, yaptığından da yazdığından da sorumlu bir varlıktır. Özer’in tutumu, bu bilincin aydın bir şaire yakışır göstergesidir. 

Afşar Timuçin’in “Bu birdenbire girdiği ikinci çizgiden hiç ödün vermedi” dediği Kemal Özer’in, “Kavganın Yüreği” adıyla 1973 yılında yayımladığı kitabının ilk şiiri “Üzgünüm ama övünüyorum,” toplumcu gerçekçi şiire geçişini duyuran bir öz eleştiri şiiriydi. Şiirin son bölümü “ ... // kavga mı ediyorlar bilsinler / niçin ettiklerini ve kiminle // gelecek günlerin bilinci / su versin ateşteki çeliğe / üzgünüm insanın dağılan yüreğini / bir dizeyle birleştirmek için / bunca geç kaldığına şiirlerimin / ama övünüyorum gene de kardeşler / kavgaya girmekte geciksem bile / yanınızda olacağım yaratırken zaferi.” Evet, İkinci Yeni için yaptığı tespitlerin mantıksal sonucu olan toplumcu gerçekçi şiire yönelimini, bu kez de şiirsel bir öz eleştiriyle dillendirmesi doğal ve örnek bir davranıştır. Örnektir, çünkü ideolojik siyasi bakımdan makas değiştirenlerin bile öz eleştiriyi akıllarından geçirmedikleri günümüzde, herkes için iyi bir ders niteliğindedir. Öz eleştiri sonrası başarı veya başarısızlık durumu, bu ilkesel doğruyu değiştirmez. 

TOPLUMCU ŞİİRE GEÇİŞ

Kemal Özer’in yazın yaşamına katılım yılları İkinci Yeni’nin kabardığı bir dönemdir. İkinci Yeni olayının nedenleri konusunda ileri sürülen ve çoğunluğu sıklıkla çakışan görüşleri tartışan Sennur Sezer’in vardığı sonuçlar da, daha çok Asım Bezirci’yle örtüşmektedir. Asım Bezirci, iki kaynak ileri sürer. Özetle; yerli kaynak, 1946 sonrası komünist avıyla başlayan, 1950’li yıllar boyunca süren baskı rejimi ve kısmen de Ahmet Haşim etkisidir. Yabancı kaynak ise; gerçeküstücülük ve dadacılık gibi kaynaklardır. Sennur Sezer’e gönderme yapmamın asıl nedeni; 1946’dan 27 Mayıs 1960’a kadar süren baskı rejimini etraflıca anlatması ve siyasette Ezop dili üreten siyasi baskının, şiirde de kapalılığa yol açtığının anlaşılmasını kolaylaştırmasıdır. İkinci Yeni’ye “kaçış şiiri” denmesinin asıl nedeni de budur. Böylelikle 1960’lı yılların kısmen demokratikleşme ve özellikle ikinci yarısında kabaran toplumsal muhalefet dalgası paralelinde toplumcu gerçekçi şiirin de yaygınlaştığını görüyoruz. Bireysel değişimlerin de, toplumsal değişim süreci paralelinde yansıdığı ve Kemal Özer’in şiirimizdeki yerinin buna göre belirdiği söylenebilir. Bu değişimi yaşayan yalnızca o değildir ama okuruna karşı bu sorumluluğu gösteren yine Kemal Özer’dir. Kaldı ki, İkinci Yeni’nin ilgi çeken şairlerinden olmasına karşın, çoğundan farklı olarak daha o zamandan yaşamsal çelişkileri şiirine alanlardandır ve toplumcu şiire yönelimi elini rahatlatmıştır denilebilir.

ŞİİRİNİN EVRENSEL YÜZÜYLE YETİNMEYEN BİR DÜNYALI

Kemal Özer şairdir ama aynı zamanda nesir türünde yazığı öykü, günlük, anı, söyleşi, gezi, deneme ve çocuk kitapları yanı sıra ortaklı çeviri çalışmalarıyla edebiyatımıza hatırı sayılır miktarda eser kazandırmıştır. O, yalnızca şiirinin evrensel yüzüyle yetinmeyen bir dünyalıdır. Daha Varşova Paktı dağılmadan birçoğunu yerinde görmüş, edebiyatçılarını tanımış ve gezi yazılarında da yer vermiştir. 2001 yılında Polonya’daki bir kültür festivaline giderken, rehberlik için Varşova Üniversitesinden bir Türkoloğun telefon numarasını da ondan almıştık. Kemal Özer’e duyduğu saygı, yakın ilgisine yetmişti. 

Çeviri çalışmalarından biri de Ergin Koparan’la birlikte “Suskun Sesler” adıyla Türkçeye kazandırdıkları ve ilk baskısı 1992’de yayımlanan Romen Kadın Şairler seçkisidir. Kitabı yayımlandığı zaman okumuştum ve verilen adı kuşkuyla karşılamıştım. On yıl kadar sonra Romanya’ya gittim. Sistem değişmiş, yeni rejime de hoşnutsuzluk belirmişti ama eski rejimin baskısından yakarış sürüyordu. İşte o zaman Kemal Özer’in kitaba verdiyi isim doğruymuş, dedim. Eski rejim daha eşitlikçiydi ama öz savunma kaygısıyla yaptığı baskı, belli ki bezdirmişti. Bir grup yazarımız, Kemal Özer ve Aziz Nesin’le birlikte 1989’da gitmişlerdi ve rehberleri Romanyalı Türkolog Nevzat Yusuf’tu. Kendilerinin nasıl izlendiğini ondan dinlemiştim. 

Nevzat Yusuf, Kemal Özer’i dostu olarak anıyordu. 1970’li yıllarda Çağdaş Türk Şairleri Antolojisi’ni hazırlamaya çalışırken listesinde Kemal Özer’e yer verdiği halde, teknik bir hata sonucu baskıda adı bulunmuyordu. Kemal Özer gönül koymuş, Nevzat Yusuf’da çok üzülmüştü. İlerleyen yaşı ve Bükreş Üniversitesindeki görevi bittiğinden, çok arzuladığı halde genişletme çalışmasını yapamıyordu. Ayrıca bu kez telif izinleri sorunu da vardı. Kemal Özer’i 2009 yılında yitirmiştik ama Nevzat Yusuf’un isteği üzerine birlikte üç yıla yakın çalıştık ve antoloji 2017’de Bükreş Kitap Fuarına yetişti. Genişletilmiş baskı; Güngör Gençay, Ahmet Özer, Ahmet Telli, Afşar Timuçin gibi pek çok şairimizle birlikte Kemal Özeri’de kapsıyordu artık. Tanıtım toplantısı yapılırken Nevzat Yusuf’un, hüzünlenerek “Bugün Kemal Özer’in aramızda olmasını çok isterdim,” deyişini unutamam.

           

Evrensel'i Takip Et