Tozkoparan’da bildik hikaye: Gerekçe kentsel dönüşüm gerçek rantsal bölüşüm…
İstanbul'un orta yerinde bir vaha Tozkoparan. Korona günlerinde suyu, elektriği, doğal gaz kesilen Tozkoparanlıların bu çilesinin nedeni evlerinin ellerinden alınmasına itiraz etmeleri.
Meltem AKYOL
Özgür KILICI
İstanbul
“35 seneden beri astım hastasıyım, hava alıyorum ben ama makinam çalışmıyor şimdi. Bu korona’da evde su yok kızım, su. 5. kata kovayla su taşıyorum.”
“Bak görüyorsun, bir tas çorbayı sokakta içiyoruz. Bu evi ben ne hallerle aldım, onlar anca kendi çevrelerindeler, onlar Saraylarda yaşasın, biz…”
“21. Yüzyılda 80’li yılları bize yaşatıyorlar. Elektrik yok su yok. Avrupa bizi kıskanıyor diyorlar, Avrupa uzaya çıkıyor biz burada kendi mahallemizin dışına çıkamıyoruz baskın olacak diye…”
İstanbul’un orta yerinde bir mahalle, Tozkoparan. Yukarıdaki sözler haziran sıcağında su kuyruğuna, tüp kuyruğuna girmek zorunda kalan Tozkoparanlılara ait. Günlerdir yaşanan bu çilenin nedeni evlerinin ellerinden alınmak istenmesine itiraz etmeleri. Aslında hikaye bildik: Önce rant değeri yüksek bir mahalle birden bire riskli alan ilan edildi, sonra yıkım kararı… Gerekçe kentsel dönüşüm, ama gerçek rantsal bölüşüm…
“BİR ANDA RİSKLİ ALAN OLUVERDİ”
İstanbul’un Güngören ilçesinde bulunan Tozkoparan ve Mehmet Nesih Özmen mahalleleri 21 Nisan 2020’de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle bir anda afet bölgesi ilan edildi. 7 ay önce yıkım çalışmalarına başlanacağı gerekçesiyle mahalleliye ‘evlerinizi terk edin’ tebligatı geldi. Konu yargıya taşındı, İstanbul 10. İdare Mahkemesi tahliye ve yıkım işlemlerine yönelik yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak ne olduysa Haziran ayı başında yürütmeyi durdurma kararı kaldırıldı, ardından 23 Haziran’da Mehmet Nesih Özmen ve Tozkoparan Mahallesi’nde elektrik, su ve doğal gazlar kesildi. İstanbul’un göbeğinde bir mahallede elektriksiz, susuz ve doğal gazsız kalan mahalleler bir su kuyruğunda, bir tüp kuyruğunda. Yurttaşlar bunu yaşıyor ancak Güngören Belediyesi’ne göre Güngören’deki kentsel dönüşüm ‘yerinde ve yeşil.’ Dahası ‘insan merkezli’.
Peki ya gerçekler? Tozkoparan halkından dinleyelim…
“YARGI SÜRECİNDE ‘GİZLİ EL’ DEVREDE”
Muhammet Haluk Çavuşoğlu, 34 yaşında. Anne ve babası ile yıllardır Tozkoparan’da yaşıyor. 7 ay önce ‘evlerinizi terk edin’ tebligatı aldıktan sonra dava açtıklarını, ‘riskli alan’ ilan edildiklerini de böyle öğrendiklerini söylüyor Çavuşoğlu. Ve devamını da anlatıyor: “Dava açtık, bir el bütün davaları Danıştay 10. Daire Başkanlığında topladı ve daha önce alınmış bütün yürütmeyi durdurma kararları kaldırıldı. Güngören Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sunduğu bölgelerde 1972’inin raporları falan var. Danıştay savcısı görüşü buranın riski alan olmadığı yönünde. Süreç devam ediyor.”
“HANİ GÖNÜL BELEDİYECİLİĞİ?”
Yargı süreci sonlanmadan mahallelerinin su, elektrik ve doğal gazlarının kesildiğini söyleyen Çavuşoğlu, şimdiden 18 binanın da yıkıldığını anlatıyor. Çavuşoğlu, “Ya 21. Yüzyıldayız, bu yüzyılda 80’li yılları bize yaşatıyorlar. Elektrik yok su yok. Avrupa bizi kıskanıyor diyorlar, Avrupa uzaya çıkıyor biz burada kendi mahallemizin dışına çıkamıyoruz, baskın olacak diye. Bakın kendi evlerimizi en az 180 bin lira borçlanarak almamız isteniyor, bir de şimdi ödeyeceğim dese bir kişi, tek taksitte ödetmiyorlar. 15 yılık faizli bir takside tabi tutuluyor. Yani düşünsenize bir muvakkatname imzalattılar orada, ‘mücbir sebeple yüklenici şart koyduğu şeyi yerine getiremez’ diyor. Yani bu ne demek, 200 bin liralık fak koyduysa ekonomik gerekçelerle bunu 400 bine çıkarabilir, bunun önünde engel yok” diyor.
Yerel seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sıkça dile getirilen ‘gönül belediyeciliği’ sözünü hatırlatan Çavuşoğlu şunları söylüyor: “Cumhurbaşkanının gönül belediyeciliğini burada sağlanmasını istiyoruz, Cumhurbaşkanı çok sayıda dünya ülkesini hibe gönderdi, onların bir kısmını Tozkoparan’a göndermesini rica ediyoruz. Çünkü artık bunu kaldıracak gücümüz yok. Biz diyoruz ki gelin yerinde çözün. Ama herkes buradan rant elde etmek istiyor. İnsanların çoğunluğu Ak Partiye oy vermiş, buradan 300-500 kişi Ak Parti üyesi istifa edeceklerini söylediler, hazırlıklarını yapıyor.”
“DERDİMİZ ÜZÜM YEMEK DE DEĞİL, BAĞCIYI DÖVMEK DE DEĞİL,
DAVAMIZ EVİMİZ”
28 yaşındaki Zeki Can Bakır, mahallede yaşanan sürecin son aylarda ciddi anlamda bir ‘taciz aşamasına geldiğini anlatıyor. Bağrıyanık, meselenin rant olduğunu özetliyor: “Burası İstanbul’un merkezi ilçeleri arasında en fazla yeşil alanın yer aldığı birinci ilçe. Sağımız Merter, solumuz Yıldız Teknik Üniversitesi. Zaten nedense projenin başlangıç noktası da Merter’in sınırı” diyor.
O çok ciddi bir müdahale ile karşılaştıklarını anlatan Bakır şöyle devam ediyor: “Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, bizim derdimiz üzüm yemek de değil. Bizim derdimiz burada üzüm bağlarımızın kurutulmasına izin vermemek. Bizim davamız evimiz.”
32 yaşındaki Ferhat Bağrıyanık, altyapı hizmetlerinin kesilmesi için mahalleye gelen ekiplere engel olmak isterken gözaltına alınan isimlerden. Bakır olan biteni şöyle özetliyor: “Burada büyük bir rant var. Bizim evlerimizi gasp edip bize ev satmaya çalışıyorlar. Çıkın diyorlar bize, ‘gerekli şeyleri yapacağız’ diyorlar. Ama ne yapacaklar, kim yapacak, nasıl ne zaman, kaç yılda yapacak bilgimiz yok. ‘Çıkın’ diyorlar. Ama biz çıkmamaya niyetliyiz.”
56 YAŞINDAKİ GÜNDOĞDU: 5. KATA KOVAYLA SU TAŞIYORUZ!
Firdevs Gündoğdu 56 yaşında. 1984 beri Tozkoparan’da yaşıyor. Kiracı olarak geldikleri evi 1987’de satın aldıklarını anlatıyor sesi titreyerek: “Benim eşim büyükşehir belediyesinden emekli, çok zor durumda kalarak taksit taksit ödedik bu evin parasını. Bir 2 oda bir salon evimiz vardı, onu da elimizden aldılar. Kiralık ev bakıyoruz, 1500 liralık evler olmuş 3 bin lira. Biz maaşla geçinen insanlarız, nasıl yaparız? Biz bu evleri nasıl bırakır gideriz?”
Astım hastası olan Gündoğdu’nun bağlanması gereken makine da elektrik olmadığı için çalışmıyor: “35 seneden beri astım hastasıyım, hava alıyorum ben ama makinam çalışmıyor şimdi. Elektrikler yok. Şekerim tansiyonum çıktı, acillere gidiyorum. Benim gibi bir sürü komşularım var.”
Sakin sakin başladığı sözlerini öfkeyle sürdürüyor: “Bu korona’da evde su yok kızım, su. Tankerle su geliyor, 5. kata buradan kovayla su taşıyorum. Buzdolabımızdaki her şey çöpe gitti; ne yağımız kaldı ne peynirimiz. Ben aşağı indim 5 liralık peynir aldım, o kadar zoruma gitti ki. Teyemmüm edip namazınınız öyle kılıyoruz kızım biz. Olmaz Müslüman Müslümana bunu yapmaz. Allah kabul etmesin. Onlar bizim ciğerimizi yaktı.”
“DÖNÜŞÜM DİYORLAR, BİZİ 50 YILLIK EVLERE GÖNDERİYORLAR”
Dönüşümün gerekçelerinden biri deprem. Firdevs Gündoğdu’nun buna dair de söyleyecekleri var: “Benim evimin değeri 700-800 bin lira. Bana veriyor 400 bin lira. Gidin Güngören’den ev alın diyorlar. Oradaki evler 40-50 yıllık. O zaman bu deprem karşılık yapılıyorsa ben nasıl gidip çürük binaları alayım?”
“Bu böyle olmaz, biz yardım istiyoruz bir an önce bu zulmü bitirsinler” diyor Firdevs Gündoğdu “Ama” diye de devam ediyor: “Yardım istiyoruz dediysem sadaka istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. Devlet bizim işimize el atsın, hakkımızı versinler helalleşelim. Bizler 1 haftadır çok mağduruz, biz bir an önce taleplerimizi kabul etsin, sözleşme istiyoruz. Biz dönüşüme karşı değiliz ki ama gelsinler anlaşalım, konuşalım.”
“AMA YAYINLAYIN BUNU!”
Cumhurbaşkanına sesleniyor Gündoğdu ve “Cumhurbaşkanımız gelsin bir hakla konuşsun, onları biz başa getirdik zamanı gelince indirmeyi biliriz. O Güngören belediye başkanına da sesleniyorum, gelsin de o attıkları nutukları bir daha versin. Onu da nasıl çıkartıysak indireceğiz aşağı” diyor.
Arada maskesini de çıkarıyor, ‘yüzümü de görsünler al’ diye ve ekliyor: “Ha bunları konuştuğum için atsınlar beni hapse, en azından orada su vardır, yemek vardır, yatak var. Yeter bu kadar zulüm. Olmaz, bu zulmü yapanlar bunu çeker. Ciğerimiz yandı ciğerimiz yandı, öbür dünyada 20 tırnağım yakalarında.”
Giderken de uyarıyor: “Ama yayınlayın bunu…”
“ONLAR SARAYLARDA YAŞIYOR, YA BİZ…”
Safiye Çolaklar 63 yaşında. 35 yıldır Tozkoparan’da yaşıyor. Evlerde elektrik-su-doğal gaz olmadığı için yemek de pişmiyor. Her akşam henüz elektriği suyu olan komşuların pişirip getirdiği yemekler nöbetin devam ettiği Barış Parkı’nda hep beraber yeniyor. Komşuların getirdiği çorbayı içerken konuşuyoruz Çolaklar ile. ‘Çek kızım’ diyerek başlıyor konuşmaya: “Bak görüyorsun, suyumuz yok, cereyanımız yok ki bir tas çorba yapıp içelim. Böyle şey olur mu, bu ne rezillik. Bir tas çorbayı sokakta içiyoruz. Bu evi ben ne hallerle aldım, benim kocam 27 sene belediyeye hizmet etti.”
Güngören Belediyesi yetkilileri ile görüşemediklerini de anlatan Çolaklar “Belediye başkanı kaçıyor bizden, yüksek makamlar zaten hiç görmüyor. Neden bizden kaçıyorlar, biz adam yemiyoruz. Bir eşimin emeklisi var, ben nasıl borç ödeyeyim, nereye gideyim. Söyleyin de yapalım. Ama onlar anca kendi çevrelerindeler, onlar Saraylarda yaşasın, biz…” diyor.
"KORONA ÖLDÜRMEDİ, BUNLAR BİZİ ÖLDÜRECEK…"
“Lütfen sesimizi duysunlar” diyerek bir kez daha yetkililere seslenen Çolaklar şöyle noktalıyor sözlerini: “Mum yakıyoruz, ibadetimi dahi yapamıyorum, namazımı kılamıyorum. Allah kabul etmesin. Ben Korona oldum, inanın korona öldürmedi, bunlar bizi öldürecekler”
“FAKİR FUKARA İLE OYNAMASINLAR…”
Güzel Güneş 61 yaşında. Onların daha elektrik-su-doğal gazları kesilmedi. Kaygı içinde bekliyorlar. Kaybettiği eşinin emekli maaşı ile kendisi ile birlikte 5 kişi geçinmeye çalıştığını anlatan Güneş, “Oğlum işten çıkardılar, 4 senedir işsiz. Beraber oturuyoruz, 2 tane de torunum var. Zaten aldığım 2 bin lira ile zor geçiniyorum. 15 gün gidiyor, sonra komşulardan alıyorum, ay başı gelince de borçları kapatıyorum. Sonra yine… İnan ki doğru dürüst evimize bir ihtiyaç bulamıyoruz” diye anlatıyor durumunu.
“Fakir fukaraya bu yapılmaz, ayıptır” diyen Güneş günlerdir tanık olduklarını da şöyle anlatıyor: “Dozer getirip evinizi başına yıkarım, şöyle yaparım. Milleti korkutuyorlar.
Elektriği-suyu kesmişler, kamyon getiriyorlar kapıya, ‘hadi gidin’. Nereye gidecek bu millet. Yani bu yaşıma geldim bu rezillik görmedim. Fakir fukara ile oynamasınlar.”
“AK PARTİ'YE OY VERMİŞ İNSANIM, NE YANIMDA NE ARKAMDA GÖRDÜM”
Zerrin Önay 66 yaşında. 30 senedir Tozkoran’da yaşıyor O da. Böbreğinden tümör alındı, kanser takibinde, yanı sıra başka birçok hastalıkla boğuşuyor.
“Güngören Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ arasında, üçgenler-beşgenler arasında kaldık” diye anlatıyor yaşadıklarını. Önay, “Eşimin emeklisi ile geçiniyorum. Şimdi evlerimizi alıyorlar, bize nereden ev verecekleri belli değil” diyor.
Şöyle tamamlıyor Önay sözlerini: “Buraya her partinin milletvekili geldi yalnız iktidar partisinin milletvekilleri gelmedi. Mağduruz. Ben burada bu seçilmiş başkana oy verdim, Ak Parti’ye devamlı oy vermiş insanım, ne arkamda ne yanımda gördüm onları. Böyle olmamalıydı. Bu yılda su kuyruğuna giriyoruz. Sayın cumhurbaşkanı gelsin görsün halimizi.”
KİRİŞ: “12 YILDIR DAVET ETTİĞİMİZ HİÇBİR YETKİLİ GELMEDİ”
Tozkoparan ve Mehmet Nesih Özmen Mahalleleri Kültür ve Dayanışma Derneği (Toz-Der) yıllardın kentsel dönüşüm adı altında hayata geçirilmeye çalışan projelere karşı mücadele ediyor.
Bölgeye dair bilgi veren Toz-Der Başkanı Ömer Kiriş bölgedeki kentsel dönüşüm tartışmalarının geçmişinin 12 yıl öncesine dayandığına dikkat çekiyor.
Mahalle riskli alan ilan edildi edilmesine ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından hazırlanan riskli alan raporuna göre Tozkoparan, Güngören’deki 11 mahalle içerisinden dokuzuncu sırada. “Burası devletin dar gelirliler için yaptığı sosyal konut alanı. İstanbul çölünün ortasında nefes alınacak bir vaha. Sosyal donatı alanlarımıza göz diken haramzadeler burayı yok etmeye çalışıyorlar” diyen Kiriş gerekçenin ‘rant’ olduğuna dikkat çekiyor. “12 yılda 14 tane panel yaptık ve bunlara TOKİ'nin de Güngören Belediye yetkililerini halkla konuşması için davet ettik. Hiçbirine gelmediler. Sorulara cevap veremiyorlar. Belediye etkileri tamamen diyaloğa kapalı” diyen Kiriş, insanların kentsel dönüşüme karşı olmadığını, buradan rant elde edilmesine karşı olduğuna dikkat çekiyor: “İnsanlar kat mülkiyeti haklarına sahip, ‘metrekaremi metrekare istiyor. Bundan doğal bir şey olabilir mi?”
“KENTSEL DÖNÜŞÜM ADI ALTINDA RANTSAL DÖNÜŞÜM BU”
Mahallede yaşayan ve bir cihaza bağlanmak zorunda kalan vatandaşların ise durumu zor. İlaç kullananlar ise ilaçlarını çöpe atmak zorunda kaldı. Erman Karahan 38 yaşında. 2 çocuğu var. 17 aylık kızı elektriğe bağlı cihazlarla hayata tutunuyor: “Henüz tam olarak hastalığını bilememekle birlikte solunum cihazına bağlı, ağzından henüz beslenemiyor karnından mama makinesiyle besleniyor. Ona da elektrik gidiyor. Kaslarında bir güçsüzlük olduğu için öksüremiyor. Evde bir öksürük cihazım var tıkandığı takdirde onunla müdahale ediyoruz o da elektriğe bağlı.”
Altyapı hizmetlerinin kesildiği gün bütün mahallenin birlik olarak elektriğinin kesilmemesi için siper olduğunu anlatan Karahan, elektriğinin kesilmediği, kesilen suyunun ise kaymakam talimatı ile yeniden açıldığını anlatıyor.
Karahan’ın evinden aşağıya bir hortum sallanıyor, bütün mahalleli kullansın diye böyle bir çözüm bulmuş. Kimse de elektrik yok diye de pek kullanmıyor, “Ancak çocuk için kullanıyoruz. O elektrik bana sadece çocuk için bağlandı burada bütün komşularım karanlıkta yön benim ışığı takmam gururuma dokunuyor.”
Başından beri muhattap alınmadığını söyleyen Karahan, “Biz buraya çökmüş değiliz, tapularımız var. Bu tapuları da Recep Tayyip Erdoğan verdi, 1994 senesinde.
Kentsel dönüşüm diyorlar burada kentsel dönüşüm adı altında bir rantsal dönüşüm oluyor, bizim binalarımız çürük değil çok eski binalar da değil. Ama buna rağmen biz de istiyoruz evlerimizi yenilensin, daha güvenli depreme dayanıklı evler yapılsın. Ev yapıyorlar, bize kendi evimizi satıyorlar, bizle konuşmadan bizim önerimizi almadan” diyor.