01 Temmuz 2021 00:02

Fosforlu kıyafetleriyle görünmeyenler: Süpürdükleri ilçede yaşayamıyorlar

Bakırköy sokaklarını karış karış süpürüp temizleyen belediye işçilerinin büyük bir kısmı komşu ilçelerde yaşıyor. Çünkü işçilerin ücretleri temizledikleri ilçede bir ev tutmalarına yetmiyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Eren ERGİNE
Murat UYSAL
İstanbul

Lapa lapa kar, şarıl şarıl yağmur yağsa da dinmez Bakırköy’ün caddelerinin akan kalabalığı. Sürekli yenilenen, farklı kaynaklardan birleşip yine farklı kaynaklara dökülecek olan bu kalabalık, güneşin insanın burnundan girdiği saatlerde de aynı yoğunlukta. Koca koca binaların esmeyen gölgesine sığınan insanlar orada ya soluklanmakta ya da birilerini beklemekte. Karşı duvarda zamanla yırtılmış, sökülmüş afişlerde bir tek sosyalizm sözcüğü okunur durumda. Afişlerin altında, el arabasının üzerinde, kirli pembe battaniyesiyle biri görünmezliği çoktan bulmuş gibi yatıyor.

‘ÇÖPÜNÜ ATMAZSAN GİYİNMENE İZİN VERMEZLER’

Çok geçmeden turuncu gri kıyafetiyle Bakırköy Belediyesi süpürgecisi görünüyor. Üzerine zimmetli süpürge ve küreğini başka yer aramadan bir yandan göz ucuyla sağını solunu da keserek el arabasının üzerinde yatan adamın yanına saklıyor. Köşede bekleyen çavuşunun yanına yetişmeden yakalıyoruz süpürgeciyi. Bu kalabalıkta şimdiye kadar en fazla “Kolay gelsin” sözünü işiten süpürgeciyle bir sohbete giriyoruz. Diğer belediyelerde görmeye alışkın olduğumuz işçilerin işbaşı yaparken toplandığı molalarda buluştuğu konteynerler bu bölgede yok. “Bir otelin bodrumunda iş kıyafetlerimi giyiyorum. Karşılığında otelin çöpünü atıyorum, pisliğini temizliyorum. Çöpünü atmazsan, süpürmezsen, giyinmene soyunmana izin vermezler” diyor.

Uzaktan bizi kesen çavuş ise az sonra yanımızda bitiyor. Çavuş, “Yer bulamıyorlar, yer bulsalar...” diyor. O sırada yanımıza yanaşan bir başka süpürgeci söze giriyor: “Belediyenin onca yeri var, bir tanesini bize verse rahat ederiz. Temizlik yaptığım yerde iki apartmanın arasında bir boşluk var orada giyiniyorum. Bir başka arkadaşım bir otoparkın bahçesinde giyiniyor. Benim gibiler sokak köşesinde giyiniyor ama utanan çekinen adamlar var, onlar da böyle temizlik karşılığında otoparka, otele, bir mağazaya giriyorlar.”

Çalışma koşulları ve ücretler hakkında daha fazla konuşmaktan çekinen işçiler bize başka bölgeleri tarif ediyor ve kalabalığın içinde yemek yiyebilecekleri gölgeler aramaya koyuluyorlar.

‘KİMSE EKMEĞİNDEN OLMAK İSTEMİYOR’

Bakırköy Belediyesindeki her süpürgeci bu şartlarda çalışmıyor. Başka bölgelere gittiğimizde ismine mob dedikleri konteynerde toplanmış işçilerle karşılaşıyoruz. Öğle arasında sigara içen sohbet eden işçiler gazeteci olduğumuzu öğrenince önce “Anlatacak bir şeyimiz yok” diyor, ardından işçilerden biri sessizliği bölüp, “Kimse ekmeğinden olmak istemiyor. Burada üç kuruşa çalışıyoruz ama dışarı da o işi de bulamayacağız. Yolu yemeği çıkınca asgari ücret alıyoruz. Asgari ücrete dışarıda da çalışırsın ama ya bulamazsan, o zaman evde çoluk çocuk ne yapar, bir ay kirayı ödeme bakalım ne oluyor, bu korku bize yetiyor” diyor.

Hiçbiri temizledikleri sokaklardaki lüks dairelerde oturabilecek güçte değil, “Buraların kiralarına para mı yeter ağabey? Zaten aldığımız para burada bir evin kirası. Küçükçekmece, Bağcılar, Zeytinburnu buralardan geliyor çoğumuz, sabahın altısında burada oluyoruz” diye anlatıyor.

‘YOLU YEMEĞİ ÇIK ASGARİ ÜCRET’

Kısa boyu, yamru duruşu, üç parmak genişliğinde kollarıyla 14 yaşındaki bir çocuk vücudunda ihtiyar cesaret alıp giriyor söze: “Bizim iki onbaşıyı eylemlere katılmışlar diye işten attılar. Şimdi biz konuşsak kim bilir ne yaparlar? Kaç yaşına geldim, bakıyorum evdekilere, şimdi sen çık deseler bana, ne yapar ne ederim? Bunca sene çalışmışım, kenarda bir birikimim yok. Eskiden iyiydi, İstanbul’daki belediyelerin içinde en dolgun ücreti biz alırdık. Şimdi öyle mi, AKP’li belediyelerin bile gerisine düştük. Yolu yemeği çık, al sana asgari ücret. Bu zamanda geçinilir mi bu paraya? Temmuzda sendikanın belediye ile davası görülecekmiş, Allah ede oradan bir şey çıksa da bizim sözleşmeler imzalansa. Yoksa halimiz kötüdür. Her belediye imzaladı, bir biz kaldık.”

Buradan da ayrılırken tembihler belli, konuşan konuşmayan her işçi, “Aman sesimiz yayımlanmasın biz olduğumuz bilinmesin” diyor.

5 LİRAYA KARIN DOYAR MI?

Bir başka bölgeye doğru ilerlerken ellerinde iki koca çöp torbasını atmaya giden bir işçiyle karşılaşıyoruz. Mesai saati başlamış, herkes gibi “Kolay gelsin” diye girdiğimiz söze ezberden “Sağ ol” diye karşılık verip yüzümüze dahi bakmadan yoluna devam ediyor. Onunla birlikte ilerlerken diğer işçilerle de konuştuğumuzu söylüyor, onların anlattıklarından bahsediyoruz. “5 lira ya 5 lira yemek parası, doyar mı karın 5 lirayla...” Yeni moladan çıkmış süpürgecinin ilk sözleri bunlar oluyor. Bakırköy gibi bir yerde neler alınır 5 liraya? “İki simit almaya kalksan çoğu yerde alamazsın. İki simitle de çalış bakalım çalışabilirsen gün boyu. Belediye başkanı ‘Aşevi kurdum, işçiler gitsin oradan yesin’ diyor. Yesin de kardeşim benim oraya gitmem 1 saat, dönmem 1 saat. Nasıl olacak, her gün nasıl gideceğim ben oraya? Hepimiz evden getiriyoruz yemeğimizi” derken tarif etmeye başlıyor yemek getirdiği kapları. “Plastik, hoş böyle, kapaklı farklı farklı bölmeli... Geçenlerde aldım, içine dolduruyorum akşamdan her şeyimi. Peynir, zeytin, domates, salatalık, ekmeğimi de aldım mı yanıma tamam” diyor.

Bir ağacın gölgesindeyiz, çavuşu aşağıda kalan işçi iç cebinden tütün paketini çıkarıp çakmağını çakıyor: “Az yakında bir taksi durağı var, sağ olsunlar çayımı onlar veriyor. Para almıyorlar. Ben de hayrına çıkarken çöplerini alıyorum, kapılarını süpürüyorum. Eskiden sık sık çorba verirdi esnaf, bir lokma da onlardan yerdik, şimdi onların da hali kötüdür” diye anlatıyor. Geçen ay hesabına 3 bin 50 lira yatmış, “Cebimde yol parası kalmadığını 2 saatlik yolu gecenin dördünde çıkıp yürüdüğümü bilirim. Yeter mi hiç bu para! Şükür ki şimdi çocuklar çalışıyor da evin geçimi öyle oluyor. Tek çalışırken her şey ucu ucuna şimdi de çok farksız değil ama geçiniyoruz işte. Emekliliği bekliyorum, biraz düze çıkayım, tazminatı alıp çıkacağım. Çekilmez oldu artık bu hal, hele de bu yaşta.”

Çavuştan gelen telefonla sohbetimiz bölünüyor. Bakırköy’ün turuncu gri giyen fosforlu şeritli görünmezleri, karın tokluğuna sokakları paklamaya koyuluyor.

Konuştuğumuz işçilerin mesai arkadaşlarından, onlarla aynı şartlar altında çalışan 36 yaşındaki 1 çocuk babası Nihat Şafak’ın 28 Haziran günü çalışma saatleri içerisinde kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini öğreniyoruz.

TİS'E HÂLÂ YANAŞMIYORLAR

İşçilerin örgütlü olduğu DİSK Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şubenin Mali Sekreteri Süreyya Doğan işçilerin söylediklerini doğruluyor. İşçilerin üzerindeki korkuyu şu sözlerle ifade ediyor: “Belediye Başkanı temizlik şantiyesine gidiyor. İşçilere ‘Ben bu kadar para veririm beğenen beğenir beğenmeyen çeker gider’ diyor. İşçileri bu şekilde baskı altına alıyorlar. Belediye Başkanının geldiği gün soru soranın yerini, mesai saatini değiştiriyorlar. Bakırköy’de baskının binbir türlüsüne şahit oluyor işçiler.”

Doğan mesai saatleri içerisinde hayatını kaybeden Bakırköy Belediyesi İşçisi Nihat Şafak’ı anarak, “Kuralsız, güvencesiz ve toplu sözleşmesiz çalıştırılan Bakırköy Belediyesi işçileri, yoğun iş yükü, stres altında, hijyen olmayan işyerlerinde, yoksullukla mücadele ederek geçim sıkıntısı içerisinde çalıştırılıyorlar. Günlük brüt 5 lira yemek parası ile beslenemiyor ve 3 bin 100 lira ile ailelerinin geçimini sağlayamıyorlar. Bu dertler ve bu sıkıntılar ile işyerlerinde ölümle burun buruna çalışıyorlar. Bu yoksulluğun, bu sıkıntının, kuralsızlığın, güvencesizliğin sonucu Bakırköy Belediyesi Temizlik İşçisi Nihat Şafak arkadaşımız vefat etti ve aramızdan ayrıldı. Aynı Bakırköy Belediyesinde çalışmakta iken aramızdan ayrılan Mustafa Yılmaz, Nihat Kurtuluş, Mustafa Akyüz, Ali Akdemir, Eşref Fındık gibi” ifadelerini kullandı.

13 Temmuz’da belediye yönetiminin açtığı yetki itiraz davasının duruşmasının görüleceğini söyleyen Doğan, “Belediye Başkanının bize dayatmak istediği 3 yıllık toplu sözleşme. Bize ‘Gelin yukarıda bunu imzalayalım’ dedi. Bunu kabul etmediğimiz için itiraza devam edeceğini düşünüyoruz. Türkiye’deki adalet sistemi çok ilginç, çünkü Sarıyer Belediyesinde de aynı süreç yaşandı, oradaki bilirkişi raporu farklı çıktı, buradaki farklı çıktı. Aynı durumda olan şeyler nasıl bir yerde farklı öbür yerde farklı oluyor diye düşündük” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Halkalı’da tır trene çarptı, tren teşkil işçisi Oğuzhan Ayyıldız ağır yaralandı

SONRAKİ HABER

En zenginle en fakirin olduğu yer: Ülker CCC

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa