Sendikayı emekçiler mi yoksa kadrolar mı yönetir?
"Hak mücadelesi, emek mücadelesi örgütü olduğumuzu tekrar hatırlamalı ve bu minvalde yol almalıyız. Yoksa eriyip gitmeye mahkumuz.”
Fotoğraf: Evrensel
Hakan SÖNMEZ
Tüm Bel-Sen Denizli Şube Örgütlenme Sekreteri
İnsanların hayalleri vardır ve umut hiç eksik olmaz. Bu hayaller ile umuttur bizi var eden. Bitti mi ne heyecan kalır ne yaşamak için bir gaye. İlk kez delege olarak katıldığım KESK’in 10. Olağan Genel Kurulu arifesinde içimdeki ateş tarif edilemezdi. Sendika kongremizden daha iyisini umut ediyordum. Hak kayıplarımızın bunca arttığı süreçte ağustosta görüşülecek toplu sözleşme sürecini nasıl ele alacağımızı konuşuruz sanıyordum. Ama üzülerek tecrübe ettim ki boşuna heyecana kapılmamak gerekirmiş.
Kongreyi izlerken “Sermayenin bizi ayrıştırmak için özel bir plana ihtiyacı yok” diye düşündüm. Sadece dış gözlemlerle, ufak dokunuşlarla dahi anladım ki bu sürecin gelişiminde kati surette başarı elde edilmiş durumda. Bu kadar mı bölündük, bu kadar mı tahammülsüzüz birbirimize anlayamadım. Sendika nedir tanımının cevabı bile aynı konfederasyonun kongre kürsüsünden herkese göre değişir biçimde. Sendika neydi ne değildi? Bu sendikaların biz emekçilere verdiği rol neydi?
Oysa sözlük anlamı ile ortaklaşsak; “işçilerin ya da işverenlerin ayrı ayrı olmak üzere iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular yönünden çıkarlarını korumak, yeni haklar sağlamak ve onları daha da geliştirmek amacıyla aralarında yasalar uyarınca kurdukları birlik.” Peki sözlük anlamında bakıldığında dahi, bu dar bakış açısında kazançlarımız için ne konuşuldu, ne hedeflendi? Koca bir hiç. Burada Emek Hareketinin çabasını ifade etmek gerekirse dakikalarla sınırlı konuşmalarda tüzük değişikliği gündemi, emekçilerin kendi sendikalarında örgütlü olması için çabalayan sendikal anlayış, toplu sözleşme sürecine dairdi.
KENDİ SENDİKALARIMZI KENDİMİZ YÖNETELİM
Haklarımızı, çıkarlarımızı konuşmak yerine “Eş başkanlık, meclis, toplumsal muhalefetin öncülüğü gibi” konuşmaları dinlemek durumunda kaldık. Sendikalarımızın siyasi partiler gibi eş genel başkanlıklar, meclisler ile yönetilmesi bizi bir çıkmaza koydu, devam ediyor. Şube yöneticisi olarak sürecin içinde olmama rağmen beni şaşırtan konuşmalar yapılıyordu; “Kamu emekçilerinin umudu KESK, mücadelenin öncüsü KESK, biz şöyle allı şöyle şanlıyız.” “Sendikalara üye olmak istemiyorum çünkü güvenmiyorum” diyen emekçilerle yaptığımız görüşmeleri düşünüp, hepsi benim belediyemde toplanmış desem sendikaların üye sayıları da öyle göstermiyor ki.
Konfederasyonun başkanlık iradesi de emekçilerde dolayısı ile tabanda olmalıdır. Konfederasyonun karar alma kurulları da sendikalar olmalıdır. Tabandan gelmeyen, tavandan kumanda edilen sendika birlikleri temel amacının dışında değildir de nedir?
Merkezileştirilmiş demokrasimizde olduğu gibi önümüze konulan adaylara oy vermeye alışmış olduğumuz için herhalde ezber edilen bozulamıyor. Kimsenin kimseye tahammülü yok, konuşmacıları, büyük hatta çok büyük çoğunluk nezaketen bile dinlemekten yoksun, desteklenmeyen önergeleri zafer edası ile alkışlamak da bunun sonucu. Kendi grubunun konuşmacısını dinlemek yeter bakış açısı ile gelişilmesi mümkün değildir. Sendikaların var oluş amacı emeğin karşılığını almak, alın terinin değerini tanımlamak için siyasete yön vermek olabilir, kendi siyasetine göre emekçileri hiçe sayarak siyaset yapmak değildir. KESK’in de bu politikalardan uzaklaşması gerekir.
Kamu emekçileri olarak, emek getirisinin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel olarak karşılığını almak; ideolojik olarak senden olmayanı da dinleyerek, emekçilerin kararlarının uygulayıcısı olacak doğru insanları doğru yere seçmekle mümkündür. Görüyorum ki “Şurada şu arkadaş, gerek teorik gerekse pratikte doğru insandır, bu kişi seçilsin” yaklaşımı bir kenara bırakılmış. Başkalarının doğru insanları seçilmekte.
Herkesin bir silkelenip kendine gelmesi lazım. Sendikalarda her ideolojide, her siyasette insanların varlığına sözüm yok. Ama hak mücadelesi, emek mücadelesi örgütü olduğumuzu tekrar hatırlamalı ve bu minvalde yol almalıyız. Yoksa eriyip gitmeye mahkumuz. Yarını daha güçlü inşa etmek için kimsenin umudunu, heyecanını yitirmeyelim.