01 Temmuz 2021 00:43

Gazeteciler anlatıyor: Bülent’e yapılanlar sahadaki tüm gazetecilerin fotoğrafı

Gazeteciler polis şiddetiyle karşı karşıya kalarak gazetecilik yapmaya devam ediyorlar. Sahada çalışan gazeteciler hemen hemen her eylemde polisler tarafından şiddete uğradıklarını anlatıyor.

Fotoğraflar, gazetecilerin kişisel arşivlerinden alınmıştır.

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Bazen geçim sıkıntısı yaşayan insanların yanında, bazen bir çevre mücadelesinde, kimi zaman haksızca işten atılan işçilerin eyleminde ya da geçtiğimiz günlerde olduğu gibi kimliklerine sahip çıkan insanların yanında… Gazeteciler hemen her yerde halkın sesini duyurmak, dertlerini kamuoyuna aktarmak, halkın haber alma hakkı adına işlerini yani haberlerini yapıyorlar. Ancak maalesef son zamanlarda sahada gazetecilik yapmak demek polis şiddetini de göze almak demek anlamına geliyor. Geçtiğimiz günlerde basın meslek örgütleri yaptıkları açıklamada “Gazeteciliği boğamayacaksınız” demişti. Sahadaki gazeteciler de tam da bu noktada yaşadıkları sorunları gazetemize anlattı. Gazeteciler özellikle Emniyetin genelgesiyle kendilerine yönelik polis şiddetinin daha da arttığını vurgularken, ne pahasına olursa olsun gazetecilik yapacaklarına dikkat çekiyor.

‘TAHAMMÜLÜMÜZ KALMADI’

Evrensel'e konuşan Cumhuriyet gazetesi Muhabiri Tuğba Özer “Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın boynuna basılarak çekilmiş fotoğrafı aslında sahadaki tüm gazetecilerin resmiydi. Gazetecileri nefessiz bırakma girişimi çok uzun süredir karşımızda duruyor. Zira aynı gün alanda olan ben de dahil birçok gazeteci işini yaparken engelleme girişimiyle karşılaştı” diyerek sahadaki gazetecilerin yaşadıklarını bu sözlerle anlatıyor. Özer turkuaz basın kartı sahibi olduğunu ancak bu kartın dahi artık işe yaramadığını şöyle anlatıyor: “Çünkü zaten bekledikleri şey o kartı taşıyanların hak ihlallerinin, kötü muamelelerin yaşandığı eylemlere uğramayan gazeteciler olması. Kartı gösterdiğimde yüzlerinde oluşan birkaç saniyelik afallamayı buna bağlıyorum. Onur Yürüyüşü’nde durum, çektiğim videoya kadar yansıdı. Defalarca basın mensubu olduğumu belirtmeme rağmen kartıma el konulmaya, görüntü almam engellenmeye çalışıldı. Bu basın kartı olmayan bir gazeteci için iki katı baskı demek. Ben bu gibi durumlarda taviz vermeden çekimimi sürdürmeye devam ediyorum. Kameramı kapatmıyorum. Çünkü benim işim bu. Onlar da üstümüze yürümeye, bizi itmeye, bağırarak geri çekilmemizi sağlamaya çalışıyorlar. Aslında alanda psikolojik bir mücadele de veriyoruz bu anlamda.” Özer, çoğu zaman önlerine etten duvarlar örerek görüntü almalarının engellendiğini belirtiyor ve “Çünkü duvarlarının arkasında yanlış bir şeyler döndüğünü kendileri de biliyor, görülsün istemiyorlar. Bir arkadaşımızın daha işini yaparken dövülmesine, gözaltına alınmasına ya da tutuklanmasına tahammülümüz kalmadı. Başta sendika ve basın örgütleri olmak üzere tüm gazetecilerin kolektif şekilde buna tepki göstermesi gerekiyor” diyor.

‘POLİS ARTIK GÖSTERE GÖSTERE SUÇ İŞLİYOR’

Freelance Gazeteci Emre Orman da 4 yıldır aktif bir şekilde sahada muhabirlik yapıyor. Mesleğe başladığından beri baskının eksik olmadığını aktaran Orman “Çünkü sistemi her zaman kaos ayakta tutuyor. Basın ise bu kaosu kimin yarattığını, ezilenleri kimlerin ezdiğini, nasıl ezdiğini yazar. Masa başında da sokakta da basının kaderi hep budur. Türkiye’de polis artık göstere göstere suç işliyor. En ufak hak talebinde insanlar işkenceyle gözaltına alınıyor, kimisi de boğazına bastırılarak adeta öldürülmeye çalışıyor, Onur Yürüyüşü’nde meslektaşımız Bülent Kılıç’ın yaşadığı gibi” diyor. 1 Mayıs öncesinde Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesini “Polisin işleyeceği yeni suçlar için bir koruma kalkanı mahiyetinde” diyerek tanımlayan Orman “O günden beri özellikle bunu gerekçe göstererek daha da organize ve azgınca saldırmaya başladılar. Emniyet, polisin suç işlemesini önleyeceğine bu suçu meşrulaştırıyor. Bu noktada da basın, bu şiddet tahtasının merkezindeki hedef haline geliyor.” diyor.

EYLEM RUTİNİ: ‘ÇEKEMEZSİN, YASAK!’

Bülent Kılıç’ın ‘nefesinin kesildiği’ Onur Yürüyüşü eyleminde Muhabirimiz Meltem Akyol da engelleme ile karşı karşıya kalan gazetecilerden. Görüntü alması engellenen, telefonu yere atılan Akyol, “O gün birçok gazeteciye müdahale oldu. Bülent Kılıç’a yapılan en vahimiydi. Hepimizi dehşete düşürdü” dedi. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 30 Nisan’da yayımlanan ve kamusal alanda görevlerini yapan polisin ses ve görüntü kayıtlarının alınmasını engelleyen genelgenin gazetecilere dönük baskıyı arttırdığına dikkat çeken Akyol’a göre, polislerle gazeteciler arasındaki ‘Çekemezsin yasak’, ‘Çekerim ben gazeteciyim, benim işim bu’ diyaloğu her hak arama eyleminin rutini. Bir de “Basın masın yok, yasak” var diyen Akyol şöyle devam ediyor: “Bunu kadın eylemlerinde de, Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde de gördük. Yoğun bir polis şiddeti var. Bu şiddetin görüntülenmemesine yönelik de ciddi bir engelleme var. Genelge ile bu arttı, üstelik bu genelge şiddetin de meşru kılıfı haline geldi” diye konuştu. Fiziksel şiddetin yanı sıra gazetecilerin sahada ‘Polis gelir de makinemi alır mı, atar mı’ kaygısının artmış durumda olduğuna vurgu yapan Akyol, “O kadar şiddetli bir şey var ki, siz eylemde yaşadığınız şiddeti dillendirmiyorsunuz bile. Her eylemden sonra mutlaka ya kolumuz ya bacağımız mor gidiyoruz eve” ifadelerini kullandı.

BİZDE ‘METİN’İN MUTLAKA İZLEMELİYİM’ ISRARI VAR

Akyol’a göre basın kartının olmaması haber takibindeki tek engel değil. “Basın kartının olmaması ile işe 1-0 geriden başlıyorsun, çünkü ‘İktidar sana kart vermediyse demek ki muhalifsin’ algısı baştan oluşuyor. Ama kartı olan arkadaşlarımız engellenmiyor diyemem” ifadelerini kullanan Akyol, “Bakıyorsun oradaki polis hem yargı yerine koyuyor hem meslek örgütü yerine koyup senin gazeteciliğine karar vermeye çalışıyor. Bütün onları geçtin yaptın haberi, misal Bülent Kılıç’a polis saldırdı. Ama ben bunu ‘saldırdı’ diye yazarsam bu kez de gazete Basın İlan Kurumunun ilan kesme cezalarıyla karşı karşıya kalıyor” dedi. Akyol son olarak şunları söyledi:

“Bütün bunları yalnızca kendimize dönük olarak görmüyoruz. Baskı esasında haber alma hakkınadır, gerçeğedir. Hak arayanların sesinin çıkmaması içindir. Ama bilmeliler ki bizde de Metin Göktepe’nin ‘Mutlaka izlemeliyim’ ısrarı var. Mutlaka izleyeceğiz, mutlaka yazacağız, göstereceğiz.”

SAHADA ÇALIŞMAK EŞİTTİR POLİS ŞİDDETİ

Özgür Gelecek Muhabiri Taylan Öztaş da “Sahada aktif olarak çalışan gazeteci ve muhabirler için çalışmak demek, her an polis şiddetiyle karşı karşıya gelmek demek.” diyerek anlatıyor gazetecilerin yaşadıklarını. Öztaş gittikleri eylemlerin işçi ve emekçilerin, kadınların, Kürt halkının ve LGBTİ’lerin hak arama eylemleri olduğunu ve Türkiye’deki ağır baskı koşulları nedeniyle gazetecilerin de baskıya uğradığını aktarıyor. Öztaş “Gittiğimiz hemen hemen her eylemde bir polis engellemesi ve gözaltılar söz konusu elbette. Bu saldırılar genel olarak da işkenceyle yapılan gözaltılar oluyor” diyor ve şöyle devam ediyor: “Biz devrimci basın emekçileri de bu işkenceyi teşhir ediyoruz doğal olarak. Polis de bunun bilincinde olduğu için saldırısını ilk olarak biz basın emekçilerine yöneltiyor. Son Onur Yürüyüşü’nde Bülent arkadaşımızın bu denli işkenceye maruz kalmasının esas nedenlerinden birisi de budur. Yani polis işkenceyi belgelemememiz için özel bir çaba sarf ediyor.”

‘YA İKTİDAR YANLISI HABER YAP, YA BEDEL ÖDE’

ETHA Muhabiri Pınar Gayıp Emniyetin Genelgesi’nin polisin uyguladığı işkencenin ispatı niteliğinde olduğunu çünkü, gazetecilerin polisin işkencesini ve kötü muamelesini belgelediğini belirterek “İşkencelerin üstü örtülmek istenirken, bizim belgelememizle birlikte açıklama yapmak zorunda kalıyorlar” diyor. “Sahada ciddi zorluklarla karşılaşıyoruz; darbediliyor, hakarete uğruyor, tehdit ediliyoruz. Diğer yandan cihazlarımız da kırılıyor, işkenceye uğruyoruz. Müdahale olacak eylemlerde polis görüntü alınmasını engellemek amacıyla önce bize, gazetecilere müdahale ediyor” diyen Gayıp bunun son örneğinin Onur Yürüyüşü’nde Gazeteci Bülent Kılıç’a uygulanan işkence olduğunu aktarıyor. Üstelik Pınar Gayıp da yürüyüş sırasında polisin şiddetini çekerken; polis kalkanlarıyla sarıldı ve darbedildi. Gayıp “Yani işkenceyi belgelemeyeceksin; belgelersen aynı muameleyi sana da uygularız mantığı.” diyerek açıklıyor bu yaşananları. Gayıp şöyle devam ediyor: “İktidar her alanda olduğu gibi kendi gazetecisini yaratmak istiyor. Saray lehine yazalım, çizelim, görüntü çekelim istiyor. Yalanlarını, hak ihlallerini, yolsuzluklarını ifşa etmeyelim istiyor. Karşı çıkan gazetecileri de hedef alıyor. Basına yönelik baskının tek nedeni bu, ya biat edip iktidar yanlısı haber yapacağız ya da reddedip bedel ödeyenlerin haberini yapacak ve bedel ödeyeceğiz.” 

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan, Kılıçdaroğlu hakkında 500 bin liralık manevi tazminat davası açtı

SONRAKİ HABER

Polis şiddeti rejimin aynası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa