03 Temmuz 2021 00:50

Mola | İşçinin tatil hayali bile sınırlı!

Tatil dönemi olarak bilinen yaz aylarında işçiler tatil yapamıyor. Pazar tatilini bile yapamadıklarını söyleyen birçok işçi, “Evlenmeden önce 3-5 gün gidebiliyorduk. Şimdi sadece hayal" diyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Fırat TURGUT
Sinan CEVİZ
İstanbul

Eski adıyla Paramount, yeni adıyla Resort Be Premium... Hani şu siyasetçisinden “gazetecisine” kadar isimleri şu an uluslararası suçlar niteliğindeki işlerle anılan kişilerin “davet üzerine” ya da “Bedelini ödeyerek” kaldıklarını açıkladıkları otel. 27 Haziran akşam saatlerinde, 1-8 Ağustos tarihleri arasında rezervasyon yaptırmak istendiğinde web sitesinde dizilen fiyatlar 32 bin 760 liradan başlıyor. Tabii bu sadece 2 kişinin kalabileceği standart oda. Ekranın yukarı doğru kaymasıyla rakamlar da büyüyor: 7 gece için 656 bin 250 lira, üstelik yüzde 25 indirimli!

Otelin web sitesinde değerlendirme yapan müşterilerin çoğunun verdiği not 10 üzerinden 9. Verilen paraya değiyor anlaşılan. Ama birkaç kişi kimi sorunları iletmiş. Olumsuz yorumların çoğu çalışan sayısının yetersiz olduğu şeklindeyken (Esasen az işçiye çok iş yaptırmak) bazı yorumlar çok daha ciddi sorunların olduğunun ispatı niteliğinde: “Kahveyi içişimizde aynı tat, sıcak latte ile soğuk mochanın tadının aynı olması!”

İŞÇİNİN 1 YILLIK ÜCRETİ

Neyse, kahvelerin tadını dert edinecek kadar paralı olan bu kişileri bırakıp konumuza dönelim. Otelin fiyatları... 32 bin 760 lira. Bu rakam Antep’te halı dokuma operatörü olarak çalışan Halil’in 1 yıllık ücretine denk. Daha önce demir doğrama ustası olarak çalışan 32 yaşındaki Halil, sigorta, evlilik, kurulu bir düzen diyerek 8 yıl önce fabrika işçiliğine başlamış. “Başpınar OSB’de çalışıyorum. Hepimiz burada asgari ücrete mahkum ettirildik” diyor. Tabii asgari ücret yetmeyince pazar günleri bile çalışmaya başlamış: “Her insan pazar gününü çoluğuyla çocuğuyla eşiyle geçirmek ister. Bir piknik, bir sosyal aktivite... Ama yok gidemiyoruz, aldığımız ücret yetersiz olduğu için gidemiyoruz. Düşünsenize ev kira, elektrik, su, telefonlar, çocuklar... Asgari ücretle ne yapabilir insan? Bir de mesela benim yevmiyem 100 liraysa, pazar günü gittiğimde 150 lira alıyorum. Yasaya göre bana iki yevmiye vermesi gerektiği halde, patron benim hakkımı yiyor. İtiraz edersem beni kovuyor...”

Haftalık izinden “men edilen” bir işçi yıllık iznini kullanabiliyor mu? “Bunu ben belirleyemiyorum” diyor Halil: “Üç senedir burada çalışıyorum. Yıllık izni ben istediğim dönemde kullanamıyorum. Patronun isteğine göre belirleniyor. Siparişler biraz azalırsa o zaman izne gönderiyor.” Asgari ücrete ve fazla mesaiye mahkum ettirilen, pazar izni elinden alınan, evle organize sanayi bölgesi arasına sıkıştırılmış bir işçinin aklına kış tatili gelir mi: “Çoğunlukla da kışın çıkarıyorlar. Kışın da herkes sıcak evinde oturur!”

"EN FAZLA 300-400 KİLOMETRE İLERİSİ"

Diyelim ki Halil fazla mesai ücretlerine, pazar mesaisine mahkum kalmadan yaşayabiliyor. Ya o zaman? “Kazanç iyi olsa, her şey adaletli olsa ben hafta sonu tatilini ailemle geçiririm, pikniğe giderim. Antep’in denizi yok, yıllık iznimde de denizi olan bir yere giderdim. Mersin olur, Adana olur, Antalya olur... Bunu kim istemez, herkes ister. Evlenmeden önce 3-5 gün olsa bile yapıyorduk. Ama Başpınar OSB’ye girdikten sonra bir daha tatil yapamadım” diyor. Halil’in verdiği örnekler yaşadığı yerlere yakın bölgeler. “Biz patron değiliz ki yurt dışına çıkalım, Almanya’ya, Fransa’ya gidelim tatil yapalım. Bu bizim aklımızda bile yok. Bizimki sadece il sınırlarının biraz dışı, 300-400 kilometre ilerisi” diyor.

"HİÇ YAZIN İZNE ÇIKMADIM"

Yine Antep’te yaşayan Dokuma İşçisi Mehmet’in anlattıkları da Halil’inkiyle benzer. 38 yaşında, en küçüğü 5 en büyüğü 18 yaşında 4 çocuğu var. “Kendimi bildim bileli çalışıyorum” diyor: “8 saat çalışıyorum 3 bin 500 lira alıyorum. Eleman eksikse, gelmediyse bir 8 saat daha onun yerine de çalışıyorum. Günümüzün şartlarında yetmiyor. Daha önce daha düşük maaşla ailemi geçindiriyordum. Şimdi yetmiyor. Çocuklarımın eşimin ihtiyaçları oluyor, bunları karşılayamıyorum.”

Tek göz bir evde yaşadıklarını söylüyor: “6 kişi birden 1 odada kalıyoruz. Oturma odasıyla yatma odası aynı. İmkanım olsa üç odalı bir eve çıkardım.” Üç haftada bir pazar günleri izin kullanabiliyor. “Kalmaya mecbursun. Gelmediğin zaman kapıyı gösteriyor. Kağıt imzalatıyorlar, pazar günleri çalışırım diye...”

Ancak bir yandan üç haftanın yorgunluğu, diğer yandan cepteki delik nedeniyle evden çıkamıyor: “Çoluğumun çocuğumun içinde zaman geçirmek, 1-2 kilo et alıp pikniğe gitmek isterdim. Ama olmuyor.”

Yıllık izinler de aynı: “Yıllık izinleri istedikleri zaman veriyorlar. İşlerin düştüğü, kışın ortasında veriyorlar, yazın kullandırmazlar. Hiç yazın izne çıkmadım. İzne çıkarmış olsalar, cebimde param olsa, deniz kenarına götürürüm ailemi. En azından çoluk çocukla 10 gün sağa sola kaçmak isterdim. 18 yaşında kızım var, tatilin ‘t’sini bilmez...

"BİR 10 SENE DAHA ÇALIŞIRIM, SONRA..."

“38 yaşındayım” diyor Halil: “Bir 10 sene daha çalıştırırlar, daha da çalıştırmazlar. Yaş geçtiği için işe almazlar. Yani komple sömürüp tüketmiş oluyorlar. Evi arabayı zaten lüks olarak görüyoruz ama çocuklarımın okumaları için köşeye para bırakmam lazım, onu da yapamıyorum. Bu çalışma koşullarına daha güzel bir yaşam lazım. Ama sömürü düzeni kebap gibi patronlar için. Ben öyle kişiler tanıyorum ki adam evine götüremiyor. Ama patronlarımız villa üstüne villa, işyeri üstüne işyeri alıyorlar. Şu anki işyerimde sadece pandemi döneminde 10 tane halı tezgahı parası indirdiler. Burada insanlar hasta oldukları halde işe geldiler...”

Pandemi sürecinde işçilerin zorla çalıştırıldığı, gerekli önlemlerin alınmadığı, sendika hakkını isteyen işçinin Kod 29’la kapı önüne konduğu Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan bu iki işçi, aslında milyonlarcasına tercüman. Açlık sınırının altındaki ücretlere mahkum edildikleri yetmezmiş gibi, pazar günleri de üstelik tam ücret ödenmeden çalışmak zorunda bırakılan, yapabilirlerse otoban kenarlarında yeşil alan diye pazarlanan yerlerde mangal yakan, onun için de hedef gösterilen, gelecek bir yana 10-15 günlük tatil hayalini bile küçülte küçülte neredeyse yok eden, çocuklarını “davet üzerine” ya da “Bedelini ödeyerek” bir kez dahi deniz kenarına götüremeyen, sıcak latte ile soğuk mochanın tadı aynı olsa bile bunu dert etmeyecek kadar parasız olan milyonlarcası...

"SİVAS’A GİTMEK İSTERDİM"

Samet’le Ferdi Gebze’de çalışan iki tekstil işçisi.

Hiç tatile çıktınız mı?

Ferdi: Bir kere Antalya’ya gittim, iki sene önce, başka da hiç gidemedim.

Samet: Bırak tatili hafta sonu ailemi alıp bir yere gitmek, sosyalleşmek bile yok. Maddi zorluklar oluyor. Sürekli kısa çalışmaya tabi tutulduk. Ücretlerimiz çarçur oldu gitti. Bırakın tatili zor geçiniyoruz. Hep asgari ödemekten kredi kartlarımız 8-10 bin lira oldu.

İmkanınız olsa nasıl bir tatil yapardınız?

Ferdi: Ben köye gitmek isterdim, Sivas’a. Sivaslıyım ama Sivas’ı dolaşmadım. 9 yaşından beri Gebze’deyim. Bekarım ama maddi durum iyi değil. Çalışmayan anne baba var, bir de kardeşlerimle ev yaptık, onun kredisini ödüyoruz.

Samet: Bir işçinin en güzel tatili memleketine gitmektir. Memleketimize bile gidebilirsek bizim için büyük bir şey. Hani olmaz ya, yapabilirsek ülkede bir sürü güzel yer var, bir iki hafta uygun bir yerde ailemle birlikte zaman geçirmek isterim. Stresimizi atalım yeter, fazla da bir beklentimiz yok.

Mesela bir yurt dışı tatilini hayal bile olsa aklınızdan geçiriyor musunuz?

Ferdi: Köye gidemiyorum abi nasıl yurt dışı düşüneyim?

Samet: Yurt dışı şartlar el vermediği için düşünemiyoruz. Kendi memleketimize gitsek bizim için yeterli.

İŞÇİNİN DÜŞÜK BÜTÇEYLE TATİL YAPMASININ YOLU: BORÇLANMAK

Konut, araç, ihtiyaç kredileri... Reklam bombardımanlarıyla borçlanmayı teşvik eden bankaların, yaz ayları yaklaştığında tatil kredisi vereceğini duyurması bir tesadüf değil tabi. Sistem de tatilin bir ihtiyaç olduğunu tekrarlarken çözümü ise tüm ihtiyaçlarda olduğu gibi borçlandırmak... Mesela Demirören Grubunun 750 milyon dolarlık borcunu ödemediği iddiasıyla gündeme gelen Ziraat Bankası (Şu an “Kampanya süresi dolmuştur” notu bulunuyor) 36 ay vadeyle “Tatil Destek Kredisi” vereceğini söylüyor. 10 bin liranın karşılığında ise 14 bin 225 lira alacağını... Ve normal zamanda kredi kartı olmadan geçinemeyen, sistemin, en temel ihtiyaçlarını bile borçlanarak karşılamasına mahkum ettirdiği işçiler tatile çıkarken de bunu yapıyor. Borç üzerine borç, borçlandırma üzerine borçlandırma sistemi devam ediyor. Böyle olunca gelecek aylardaki taksitleri karşılamak için kalınacak fazla mesailer de düşünüldüğünde, tatile bir sınır çiziliyor.

Bunun için de ufak bir hesap yapıp, daha mütevazı, düşük gelirlilerin “tercih ettiği” yerlere bir göz atalım.

Araba, ev, yazlık satış/kiralama konusunda popüler bir sitede filtremiz “önce en düşük” ve aradığımız sadece barınabilecek bir yer.

Marmara Bölgesi’nde tercih edilen yerlerden biri Erikli. 2+1 bir yazlık daire. Günlük kirası 200 TL. Borçlanmayı göze alan bir işçi için gayet uygun. Ancak aşağıda bir not: “Mayıs 200, haziran 250, temmuz 500, ağustos 400, eylül 200 TL...”

Yine Marmara ve Ege’de tercih edilen yerlerden biri Altınoluk. 1+1 bir yazlık daire, 250 TL. Onun da altında bir not: “Bu fiyat haziran ayının fiyatıdır...”

Ege’de tercih edilen yerlerden biri ise Didim. 1+0, 1+1 apartlar günlük 120 TL’den başlıyor. “Lüks” yazan bu dairelerde de diğerleriyle benzer bir not var: “Fiyatlar aya göre değişebilmektedir. Net fiyatlar için iletişime geçiniz...”

Popüler bir tatil/tur şirketinin web sitesi üzerinden başta belirttiğimiz 1-8 Ağustos tarihleri arasında aynı yerlerde bulunan otel fiyatlarına baktığımızda ise karşılaştığımız tablo şu şekilde: Erikli tarafında bir oda gecelik 220 TL’den başlarken, Altınoluk’ta gecelik 225 TL, Didim’de ise 140 TL. Tabii bunlar içerisinde epey kötü yorumlar barındıran ve kahvaltı dışında bir artısı olmayan otellerdeki kişi başı fiyatlar!

Tüm hesaplar yapılıp ortaya çıkan tablo düşünüldüğünde, işçilerin tatili ikiye ayrılıyor. Önemli bir kısmı tatil diye memleketine gitmek zorunda kalırken, bir kısmı da borçlanarak gidip, tatilini en kötü koşullarda geçiriyor, döndüğünde ise borcunu ödemek için fazla mesaiye kalıyor. Bu sırada birileri de Bodrum’dan İstanbul’a özel uçakla gelip, özel kuaförüne bakım yaptırıp, aynı gün içinde tekrar Bodrum’a geri dönüyor...

ÖNCEKİ HABER

Bahçeli'nin danışmanı Yıldıray Çiçek, Nur Sürer ile Ercan Kesal'ı hedef gösterdi

SONRAKİ HABER

1 yıldır uzaktan eğitim alan öğrenciler karne için gittikleri okulda hasret giderdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa