03 Temmuz 2021 11:16

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması Memur-Sen’i kesmedi

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Memur-Sen’in yayımladığı raporda kadına yönelik şiddetin abartıldığı savunuldu.

Fotoğraf: Memur-Sen

Paylaş

Damla KIRMIZITAŞ
Ankara

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine karşı karşı binlerce kadın sokağa çıkarken AKP’ye yakınlığıyla bilinen Memur-Sen’in yayımladığı raporda kadına yönelik şiddetin abartıldığı savunuldu.

Memur-Sen Kadın Komisyonu tarafından hazırlandığı belirtilen, ancak üç yazarından ikisi erkek olan “Aile ve Kadın Politikalarına Yeni Bir Paradigma” raporundaki ifadeler, “Bu kadar da olmaz” dedirtti. Erkeğe şiddet engellenirse kadına şiddetin engellenebileceği savunulan raporda, “Kadına şiddeti yersiz ve orantısız vurgulayan (...) Onlara göre, kadına şiddet hemen her durumda kadının sırf kadın olması nedeniyledir” denildi.

“ERKEĞE ŞİDDET ENGELLENİRSE KADINA ŞİDDET DE ENGELLENİR”

Memur-Sen’in tepkilere neden olan raporunda, “Şiddet konusu o kadar büyük bir yer işgal etmektedir ki diğer şiddet mağdurları ancak tali olarak gündeme gelebilmektedir. Erkeğe şiddet konusunun gündeme getirilmesi, kadına şiddet korosu karşısında çatlak sesten öteye gidememektedir. Halbuki erkeğe şiddet engellenebilirse kadına şiddet de engellenmiş olur; çünkü şiddet öğrenilen, yansıtılan bir davranıştır. Şiddete uğrayan erkek şiddeti öğrenir ve uygular. Kadının mağduriyeti, erkeğin mağduriyetinin uzantısı olarak da pekala yorumlanabilir. Kadınlık hatırına bile olsa erkeğe şiddetin gündem olması gerekir. Fakat gündem yapılmıyor. Hayali kadınlık ve hayali erkeklik kategorileri üretilip, birbiriyle savaşa sokuluyor” denildi.

“MİNİ ETEK GİYEMEMEK BASKI DEĞİL”

Kıyafeti nedeniyle birçok kadın saldırıya uğramasına rağmen kadın ve erkeklerin aynı sorunları yaşadığı iddia edilen raporda, bir kadın öğretmenin mini etek giyememesinin kadına bir baskı yaratmadığı belirtilerek, “Genel bir müdahaledir. Giyim-kuşama karışılması bir şiddet olarak yorumlansa bile özel olarak kadına şiddetten bahsedilemez çünkü erkekler de aynı durumdadır” ifadeleri yer aldı. Memur-Sen’in kamuoyu ile bu raporu paylaştığında birçok televizyon, şort giydiği için kendisini rahatsız eden erkeklere tepki gösteren genç bir kadının haberini geçiyordu.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ŞİDDET UNSURUNA DÖNÜŞTÜ”

Raporda, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin, sözleşmenin mevzuatlara aktarılmasından, çeşitli alanlarda toplumsal cinsiyet ideolojisine güdümlü düzenlemeler yapılmasından sonra başlayan tartışmaların ve toplumsal tepkilerin bir sonucudur. Kadına şiddetle ve aile içi şiddetle mücadeleyi amaçladığı belirtilen İstanbul Sözleşmesi, Türkiye bağlamında bir toplumsal çatışma ve şiddet unsuruna dönüşerek talihsiz bir noktaya varmış ve feshedilmekten kurtulamamıştır” ifadeleri yer aldı.

SÖZLEŞME ŞİDDETE YÖNELİK TEDBİR ÖNERMEMİŞ(!)

Raporda, “Bazı kesimlerin ‘Yaşatır’ diyerek aşırı anlam yüklediği İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle birlikte kadınların şiddete açık hale geldiği iddiasının ne kadar doğru olduğuna bakmak gerekir. İstanbul Sözleşmesi, şiddetle mücadelede bütüncül tedbirler önermek yerine, şiddeti cinsiyet üzerinden tanımlamakta, böylece hem şiddet olgusunu çarpıtmakta hem de şiddetle mücadelede alanını daraltmakta, dengesizlik oluşturmaktadır. Sözleşme’nin kaldırılması herhangi bir boşluk üretmediği gibi; iki değer (kadın ve aile) arasında çatışma üreten bir metin olması, aileyi şiddetle özdeşleştirmesi, kadın-erkek rollerini temelden haksızlık olarak yorumlaması, cinsiyet farklarını ortadan kaldırmayı amaçlaması, geleneksel değerlere savaş açması, eşcinselliği meşrulaştırması gibi nedenlerden ötürü kaldırılması olumlu bir adımdır” denildi.

TEDBİR KARARLARINA AĞIR TAHRİK ELEŞTİRİSİ

6284 sayılı Kanun’un hiçbir suç tanımı yapmayan fakat suçlama üreten bir kanun olduğu savunulan raporda, bu kanundaki “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz” hükmünün istismara ve haksızlıklara kapı araladığı savunuldu. “En azından makul şüphe olmaksızın” verilmiş bir tedbir kararının suçlanan şahıs için ağır bir tahrik unsuru olabileceği savunulan raporda, “Öte yandan asılsız şikayetleri ise teşvik etmektedir. Uygulamada kötüye kullanılabilecek veya mağduriyetlere neden olabilecek, her an için sorgusuz-sualsiz bir zorlama hapsine dönüşebilecektir. Delil ve belge aranmaması ilkesinin önleyici kararlara da genişletilmesi, şiddet faili olduğu iddia edilen şahısların temel hak ve özgürlüklerinin ihlaline ve mağduriyetine, kanunun istismarına ve şiddetin artmasına/ağırlaşmasına neden olabilmektedir. Önleyici tedbir kararının ihlali durumunda zorlama hapsi kararının verilmesiyle sorunlar daha da derinleşmektedir. Failin ekonomik, sosyal ve sağlık durumunu dikkate almayan uzaklaştırma kararlarının; failin sokakta kalması, ailesinden ayrı düşmesi, kendi evine girememesi gibi nedenlerle öfkeyi büyütüp şiddeti artırdığı, eşlerin barışma ihtimalini azaltıp boşanmaları körüklediği şeklindeki tespitler kamuoyuna mal olmuş ve bazı raporlara yansımıştır” denildi.

“KADINA ŞİDDET ORANTISIZ VURGULANIYOR”

Raporda, “Kadına şiddeti yersiz ve orantısız vurgulayan, bu suretle bulanıklaştırıp çözümsüzleştiren zihniyet, söz konusu iki tanımı bilinçli olarak iç içe geçirmektedir. Onlara göre, kadına şiddet hemen her durumda kadının sırf kadın olması nedeniyledir. Halbuki böyle bir sosyal gerçeklik yoktur. Kadınların uğradıkları şiddetin büyük bir kısmı, aynen veya denk şekillerde, erkeklere de uygulanmaktadır. Toplumdaki şiddet kültürünün yayılımından ibarettir. Kadınların maruz kaldığı pek çok şiddet vakasında kadınlıklarının rolü pek yoktur. Kadınlar da, tıpkı erkekler gibi, genel şiddet atmosferine maruz kalmaktadır. Odağı genel şiddet kültüründen koparıp, salt kadınların uğradığı şiddete hasretmek bir çarpıtmadır. Kadına şiddeti de daha muğlak ve çözümsüz hale getirir. Cinsiyet ve şiddet olgularına bütüncül baktığımızda, kadınların kadınlıkları nedeniyle  maruz kaldığı şiddetin muadiline, erkeklerin de erkeklikleri nedeniyle maruz kaldığını tespit edebilmekteyiz” ifadeleri yer aldı.

6284’ÜN DE ORTADAN KALDIRILMASINI İSTİYORLAR

İstanbul Sözleşmesi’yle aynı frekansta olan, toplumsal cinsiyet ideolojisine dayalı bütün mevzuatın ayıklanması ve tasfiye edilmesi gerektiği ifade edilen rapor önerisinde, “İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal uygulama yasası olan 6284 sayılı Kanun ilga edilmelidir. Şiddetle mücadelede dengesizlik oluşturmayacak, kapsamlı, probleme bütüncül ve yapısal yaklaşan yeni ve daha etkili bir yasa çıkarılmalıdır. Devletin şiddetle mücadele ve aileye müdahale konularında yeni bir paradigmaya ihtiyacı vardır” denildi.

ÖNCEKİ HABER

CHP: Akköprü barajının özelleştirilmesine izin vermeyeceğiz

SONRAKİ HABER

Şüpheli ölümlere ‘intihar’ etiketi yeni kadın cinayetlerine sebep oluyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa