Özgür acılar cumhuriyetinde yaşarken
Sivas Katliamı’nda kaybettiğimiz Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok yazdı: Bu yıl babamın öldüğü yaştayım. Onsekizbindokuzyüzseksen günlük ömrümün yarısından fazlasını bir yanım hep eksik geçirdim.
Fotoğraf: DHA
Zeynep Altıok AKATLI
“Onyedibinyüzyetmişbeş gün geçirmişim.
Kırkyedi yaş üzerinden hesabettim;
Üçyüzaltmışbeş gün sayarak bir yılı.
Neyse; üç gün sonra nasılsa döneceksin.”*
Babam bu dizeleri yazdıktan bindokuzyüzdoksaniki gün sonra 52 yaşında hayata gözlerini yumdu. O günden bu yana tam onbinikiyüzyirmi gündür adalet peşindeyiz. Onu benden alan vahşilik aradan geçen bunca yılda hiç eksilmedi. Korkunç katliamın suçluları aramızda kol geziyor. Bu katliamın ardındaki azmettiriciler araştırılmadı. Soruşturulmaksızın korunanlar yüksek makamlarda. Kim olduğunu bildiklerimizin yükselişini izliyoruz. Kim olduğunu bilmediklerimiz kim bilir belki diğerlerini koruyanlar arasında daha da yüksek mevkide?! Gün gelip karanlıkların içinden biri çıkıp da yeni bir ifşa süreci başlatırsa öğreneceğiz. Belki de hiç öğrenemeyeceğiz!
Madımak Otelini saran gözü dönmüş güruh içinden göstermelik de olsa yargı önüne çıkarılan 124 kişinin yargılandığı ana dava ibretlik bir süreç sonunda hem de tuhaf bir hızla bir yıl dolmadan sonlandırıldı. Öyle ya alışkın değiliz adalet yolunda hızlı sonuçlara. Gezi davaları, Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın gazetecilerin, siyasilerin yargılandığı davalar uzadıkça uzuyor. Amaç bir avuç sanık yaratıp onları da hafif cezalarla kurtarmaktı. 1994 yılında mahkemenin koşa koşa aldığı karar avukatların itirazı ile 1999 yılında bozulduğunda tutuksuz yargılanan bu barbarların bir kısmı ellerini kollarını sallayarak kaçtılar. Hüküm giyenlere türlü sözler verildi, ülkenin adalet bakanı ayaklarına giderek ziyaret etti, koşulları iyileştirildi. Hatta akıl almaz şekilde elinde benzin bidonu ile insanları ateşe verdiği delillerle sabit olan bir katil geçtiğimiz yıl bizzat ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından keyfi ve hukuksuz bir şekilde affedilerek salıverildi. Firari sanıklar kırmızı bülten ile aranırken davaları zaman aşımına uğratıldı. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan şahıs buna pek memnun oldu. Memnuniyetini gizlemeye bile gerek görmeksizin “Hayırlı olsun” açıklaması yapabildi. Firari sanıklar üzerinden süren mahkeme ve Anayasa Mahkemesinde karar bekleyen zaman aşımı için ana davada olduğu gibi süratli bir süreç işlemiyor. Duruşmalar dakikalar içinde erteleniyor. Oyalama bu davanın mütemmim cüzü oldu. Zaman aşımı kararıyla serbest kalan sanıklardan İhsan Çakmak İnterpol tarafından aranıp da bulunamadığı uzun yıllar içinde evlenip, askerlik yapıp, çocuğunu nüfusuna kaydettirip rahatça dolanırken zaman aşımı kararı alınır alınmaz da Sivas Katliamı sanık avukatlarından Mevlüt Uysal’ın başkanlık döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesinde işe başlatıldı.
Geçtiğimiz günlerde 9 Haziran günü 25. kez toplanan mahkeme heyeti haklarında yakalama ve kırmızı bülten kararı olan üç sanık hakkında yurt dışı veya yurt içi adresine ilişkin bilgi ve belge bulunup bulunmadığı yönünde MİT’ten bilgi isteyerek bu kez de ekim ayına yeni tarih verdi. Interpol’ün mahkemeden bu sanıklar için iade talebinin nedenine ilişkin belge talebi de son duruşmanın gündemindeydi. Yıllardır söylediğimiz ihmalin adeta bir kanıtı gibi. Görülüyor ki devletimiz İnterpol’e bunca yıldır bu sanıklar için doğru düzgün bir başvuru dahi yapmamış.
Sivas Katliamı’nın 28.yılında bir mafya lideri Alevilerin yeniden hedef alınacağı büyük bir katliam planlandığını iddia ediyor. Üstü örtülü katliamlar, devlet içinde karanlık yapılanmalar, devlet eliyle işlenen siyasi cinayetler, azmettirilen katiller, yolsuzluklar ile ilgili çok ciddi iddialar bir mafya liderinin ifşasıyla gündem oluyor.
Sivas Katliamı davasında uygulanan cezasızlık politikası ve katilleri koruyucu kalkan tıpkı daha öncesinde olduğu gibi günümüze uzanan suçlar için de emsal niteliğinde. Birkaç gün önce İzmir’de ülkenin üçüncü büyük siyasi partisi HDP’nin İl Başkanlığına kalabalık bir katliam yapmak niyetiyle gelen cani toplantıyla ilgili değişiklik nedeniyle boş bulduğu merkezde gözünü kırpmadan gencecik bir kızı öldürdü. Nefret söylemiyle toplumu katmanlara ayıran iktidar yöneticilerinin “Bunlar daha iyi günleriniz” benzeri sözlerle hedef gösterdiği kesimlere yönelik görev bilinci oluşturuluyor. Parti kapatma tehditleri yanı sıra yasal bir partiye oy veren seçmen kitlesi kriminalize edilerek koca bir halk terörist ilan edilirken birileri can almayı görev edinip parti basıyor. Dün Sivas’ta Alevilerin kentlerinde kültür şenliği düzenlenmesinden, aydınların konuşmasından “tahrik olan” kafa yeni katliamlar peşinde bugün hâlâ Alevilerin kapılarını işaretliyor, Kürtleri terörist ilan ediyor, hak savunucularını hedef alıyor. Canımız yanıyor. Canımız alınıyor. Sedat Peker geçmişte Kürt iş adamlarının ölüm emrini veren Mehmet Ağar’ın içinde bulunduğu yapının iş başında olduğunu ima ediyor. Deniz Poyraz’ın ölümüyle sonuçlanan HDP İzmir saldırısının ardından halka kalabalık yerlerde bulunmamayı salık veriyor. Kan donduran, korkunç açıklamalar. Açıkça halkların kardeşliğine kastedilirken bu saldırıyı açıkça telin etmek yerine provokasyon olarak tanımlamak faşizmi, ırkçılığı hafife almaktır. Devletin başı her zaman olduğu gibi geciken açıklamasında “Provokatif saldırıyı en şiddetli şekilde kınadık, kınıyoruz, benzerlerini de kınayacağız” diyor. “Benzer bir acının yaşanmasına izin vermeyeceğiz” demiyor. Devletin dili bu olamaz. Yeni saldırılar olur biz de kınar geçeriz anlamına gelebilecek bu söylem bu ülkede gelenek haline getirilen “Tahrik olma özgürlüğünün” eyleme geçmesine yol açar.
Tam onbinikiyüzyirmi gündür dinmeyen bir acıyla sesleniyor, babamın üç gün sonra gelmeyeceği gerçeğiyle yaşıyorum. Bu yıl babamın öldüğü yaştayım. Onsekizbindokuzyüzseksen günlük ömrümün yarısından fazlası bir yanım hep eksik, içimde daimi bir sızıyla geçirdim. Yeni acılara uyandığımız her günü sayamasak da en sarsıcı şekliyle yaşıyoruz. Acımızı dile getirdiğimiz, bizi yönetenlerin adaletsizlikleriyle bize yaşattıklarını toplumun vicdanına sunduğumuz için, haksızlığı ifşa ettiğimiz, direndiğimiz için işimizden oluyoruz, yargılanıyoruz, hedef gösteriliyoruz, can veriyoruz. Olsun susmayacağız.
“Bu özgür acılar Cumhuriyetinde,En büyük acı duygulara gem vurmak.”**
Bize yaşatılana mecbur değiliz. Şiddete, baskıya karşı eşitlik, iyilik ve barış için acılarımızı ortaklaştırarak birbirimizin yanında olarak “Aşacağız bir duvarı ayaydınlık buğulu gecede gülyordamı.”***
*Metin Altıok / Dörtlükler ve Desenler
**Metin Altıok / Dörtlükler ve Desenler
*** Metin Altıok / Hesap İşi Şiirler / Koku şiirinden esinle değiştirilerek kullanılmıştır.
Temmuz 2021 / İstasyon Dergi