04 Temmuz 2021 23:33

Şair Neşe Yaşın: Özelin kamusala çıkışıdır şiir

Neşe Yaşın "Kar Uykusu" isimli yeni şiir kitabını anlattı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv 

Paylaş

Ali ULAŞ

Türkçe şiirin saygın isimlerinden Neşe Yaşın, bir Akdeniz insanı… Yaşamı Kıbrıs’ta geçen, çok dilli ve çok kültürlü bir yaşam süren Yaşın’ın yeni kitabına verdiği isim ilgi çekici. Zira Kıbrıs gibi Akdeniz’in göbeğinde yer alan, neredeyse yıl boyu tek bir kar tanesinin bile düşmediği bu bölgede üretilen şiirlere “Kar Uykusu” diyor. Yaşın’ın şiirleri, hüzünlü ve puslu manzaralara gebe… Yaşın’la bir araya geldik ve son şiir kitabını, politik şiiri ve Akdenizliliği konuştuk.

Bilindiği kadarıyla yaşamınız Kıbrıs’ta geçti, geçiyor. Kıbrıs, coğrafi olarak bakıldığında pek kar yağan, sert kışlar geçiren bir bölge değil. Kitabınıza “kar uykusu” ismini vermenizin içsel nedeni nedir? Bu duyguyu tetikleyen şeyi nasıl açıklarsınız?

Kıbrıslılık kimliğimin önemli bir parçası kuşkusuz ama daha çok da yersiz yurtsuz biriyim ben. Bir göçebe, bir gezginim. Kıbrıs bir mekandan öte acı veren bir kavramdır benim için. Kitaba Kar Uykusu adını vermemin nedenlerinden biri bunun aşkı işaret eden bir metafor olması. Kar Uykusu bir ölüm uykusudur ama çok tatlı bir uykudur aynı zamanda. Donmakta olan insanın uyuması engellenmeye çalışılır ama dayanamayıp dalar bu uykuya. Tıpkı aşk gibi… Yıkımın olacağını hissedersin ama bu tatlı uyku seni kandırır. Karın beyazı masumiyeti, uyku ise rüyayı çağrıştırıyor. Ayrıca karda bir masal duygusu da var. Bütün bunların kitaptaki şiirler toplamına denk düştüğünü düşünüyorum.

Kar Uykusu”nda masalsı bir dünya kurduğunuz görülüyor. Gerek biçimsel, gerekse de içerik bağlamında son dönemlerde şiirinizin değiştiğini, yeni bir anlama büründüğünü düşünüyor musunuz? Şiirde yenilik kavramına nasıl bakıyorsunuz?

Bu kitabın hem diğer kitaplarımın bir devamı hem de farklı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bir libretto havası var. Bütün şiirler birbiriyle ilişkili ve bir hikaye etrafında dönüyorlar. Biçim ve içerikten öte atmosfer farklı sanırım. Bir masal atmosferi var. Mitolojik göndermeler diğer kitaplardakinden daha yoğun. Kurgunun verdiği olanakları kullandığım için daha uçuk alanlara yönelebiliyorum. Buradaki esas derdim gerçeği anlatıyorum iddiasından kaçınmak. Çünkü hiçbir anlatı gerçeği yansıtmaz bence. Bir seçicilik vardır anlatılarda. Bir bağlam kurar ve onu destekleyecek ayrıntılara yöneliriz. Bu post-truth çağında, bu linç iştahı arasında en dürüst olabileceğim yer kurgu. Çok farklı okumalara olanak vermekti benim niyetim. Ben kendi anlatımımı kursam da bunun başka boyutları da olabileceğine işaret ediyorum şiirlerde. En azından gerçeğin sahibi benim ve onu size aktarıyorum iddiasında değilim. Şiirlerin birinde “Farklıdır masalın kötü kişisi/ Değişince masalı anlatan” diyorum. Yani hikayenin bütün kahramanları aynı hikaye için farklı bir anlatı kurabilecektir.

Başta “Kar Uykusu”nda olmak üzere, şiirinizin bir yalnızlık duygusu taşıdığından söz etmek mümkün. İçeriği bir kenara bırakırsak, şiirin mahrem olduğunu düşünür müsünüz? Şiir, kişiseldir, denilebilir mi?

Şiirin bir kuralı, tek bir tanımı yok. Farklı şiir anlayışları ve yaklaşımları var sadece. Bir şair çıkıp çok farklı bir şey yapabilir bir gün. Yazdığını ise şiir katına çıkaran pek çok öge olabilir. Şiirin büyüyle ilgisi vardı geçmişte. Hipokrat’ın tıp metinlerini bile bir vezinle yazdığını biliyoruz. Bence şiir ruhun dili. İç sesimizi bir dile ve melodiye çeviriyoruz. Bazı şairler bu melodiyi hiç önemsemeyebilir de. Şiirlerimde bir yalnızlık duygusu hep var. Ama yine henüz bir kitaba girmemiş bir şiirimde söylediğim gibi “Ben bu yalnızlığı/ içimdeki kalabalıktan yaptım.” Ayrıca benim yalnızlığım bir başkasının da yalnızlığı. Şiirin mahrem olduğunu ve bu yüzden önemli olduğunu düşünürüm. Özelin kamusala çıkışıdır şiir. Kalabalık bir masada da yazılabilir belki şiir. Yani o kalabalık arasında bir şiir büyütebilirsin içinde. Masada işittiğin bir sözcük bir şiiri ateşleyebilir.

Bir röportajınızda “Aşk yarım olmaktan kurtulmak sanki.” diyorsunuz. Aşk, çoğaltabilir mi sahiden insanı? Ne düşünüyorsunuz?

Öyle mi demişim? Bu biraz da iki yarıya bölünmüş bir adada yaşamaktan gelen bütünleşme özlemi belki de. İçimi yakan bir şey. Geçen gün yazdığım bir yazıda ise yarım insan olmanın sakıncalarından söz ettim. Yarım bir insansan öteki parçanı arar durursun ve hiçbir parça tam oturmaz. Bütün bir insansan senin gibi ütün olan bir insanla bağlar kurar ve daha da büyürsün. Yalnızlığı başarmak önemli bu yüzden. Yalnızlığı başarırsan senin gibi yalnızlığı başarmış bir başka insanla buluşturabilirsin onu.

Şiirinizin de tıpkı sizin gibi çok dilli-çok kültürlü olduğundan bahsetmek mümkün. İngilizcenin, Rumcanın, Yunancanın şiirinizi ne denli etkilediğini düşünüyorsunuz?

Farklı diller çoğul okumalara olanak sağlıyor diye düşünüyorum. Şiir de öncelikle bir dil işi. Farklı dillerin inceliklerine varmak kendi dilinde de olanak sağlıyor insana. Türkçe yazan Kürt şairlerin çok iyi şiirler yazmasının bir nedeni de bu belki.

Şiiriniz, barış yanlısı bir pozisyon alıyor ve dünyanın daha güzel bir yer olacağı ümidini taşıyor. Çağın bu denli kaotik olduğunu düşünürsek, bu ümidi nasıl koruduğunuzu merak ediyoruz? Özellikle Kıbrıs’ta kalıcı bir barıştan bahsetmek mümkün mü sizce?

Eğer bir ütopyan varsa o bugününe de ışık tutar. Barış sadece bir politik antlaşma demek değildir. Barış kültürü bugünden kurulabilecek bir şeydir. Önce insanın kendi içindeki duvarları yıkmasıyla başlar. Belki o antlaşmayı, adanın birleştiğini, Kıbrıs sorununun çözüldüğünü hiç göremeyeceğim ama ben kendi Kıbrıs sorunumu bir grup arkadaşımla çoktan çözdüm. Ben kendi mikro kozmosumda bir barış kültürü oluşturup orada var olabiliyorum.

"SOL POLİTİK İKLİMİN İÇİNDEN BİR ŞAİRİM"

Geçmişten bugüne “politik şair” veya “politik şiir” gibi ayrımlar yapılageliyor. Siz bu tanımlamalardan hangisini kendinize yakın buluyorsunuz? Ya da kendinizi yakın bulmadığınız oluyor mu?

Şiirin dilinin politik dille mesafe kurması gerektiğini düşünüyorum. Şiir politik alanın meselelerini kendine dert edinip bunu kendi dili içinde duyumsatabilir tabii ki. Özel alan ve kamusal alan dikotomisini yok etme becerisine sahip şiir. Yani ünlü feminist slogana başvuracak olursak “Özel olan politiktir”. Şiir özelin sesi olurken bunun aslında ne denli politik olduğunu da gösterebiliyor bize. Her şey iki kişi arasında başlıyor. Yani iki kişinin ilişkisi aslında politik alanın da meselesi. Birisi iktidar kurmak ister, öteki direnir. İki kişinin ilişkisinde de baskı, adaletsizlik, zülüm gerçekleşebilir. Zalim- kurban ilişkisi iki kişi arasında yaşanabileceği gibi politik düzlemde de yaşanır. Şiiri diğer disiplinlerden farklı kılan bütün bu disiplinlerin bilgisini geri planda taşıyabilmesi. Şairin bir politik algısı, bir duruşu var ama bu şiirin geri planında durduğu müddetçe ya da bunun şiirde doğrudan aktarımı değil de bir sirayet etme durumu gerçekleştiğinde gerçek işlev yerine gelmiş oluyor. Benim bakışım bu doğrultuda en azından. Ben de sol politik iklimin içinden bir şair olarak bunun rüzgarını şiirime taşıyorum kuşkusuz. Ama doğrudan bir politik yorum yapma ihtiyacım varsa bunun için politik bir makale yazabilirim her zaman. Başka hiçbir yolla anlatamadığım şeyler için yazıyorum şiiri.

ÖNCEKİ HABER

BioNTech aşısı Kovid-19 geçirenlere tek doz uygulanacak

SONRAKİ HABER

Kısıtlamasız pazar gününde sahillerde yoğunluk yaşandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa