Tunus, Sudan ve Mısır: Siyaset ve sokak hareketleniyor
Tunus Meclisinde erkek milletvekilin kadın milletvekiline şiddeti tartışılıyor. Sudan'da halka yönelik şiddeti dikkat çeken polisler bu kez kendileri ayaklandı. Mısır'da ise darbenin 8. yıl dönümüydü.
Fotoğraf: Yassine Gaidi/AA
Kays ABBAS
Son 10 yıldır tarihin en kitlesel halk hareketlerine tanık olan Arap dünyası; halkın sokağa inmesine ve birçok ülkede yönetimlerin düşmesine neden olan iş, ekmek, demokrasi ve eşitlik gibi taleplerin birçok ülkede hâlâ olduğu yerde durduğunu hatırlatan bir haftayı geride bıraktı.
Halk hareketlerinin ilk kıvılcımının çakıldığı Tunus’tan başlayalım. Derin bir ekonomik ve siyasi kriz yaşayan Tunus, bu günlerde İslamcı bir milletvekilinin parlamentoda Özgür Anayasa Partisinin Kadın Genel Başkanı Abir Musi’yi tokatlaması ile gündemde. İslamcı Onur Koalisyonu Partisinin üyesi olan Milletvekili Suhbi Samara’nın saldırısının ardından muhalefet partileri tarafından Meclis Başkanlığına sert eleştiriler yöneltildi. Bazıları parlamentonun ‘Siyasi meşruiyetini kaybettiğini’ söyledi.
Al Arab gazetesinde yer alan analizde, geçtiğimiz çarşamba günü gerçekleştirilen parlamento oturumunda Suhbi Samara’nın Abir Musi’yi iki kez tokatlaması üzerine bazı muhalefet liderlerinin, Ennahda Partisi Başkanı Raşid Gannuşi’nin başkanlık ettiği parlamentonun artık Tunus halkının iradesini ifade etmediğini söyledikleri vurgulandı. Söz konusu siyasiler, halkın güvenini yeniden kazanmak için bu “Kanamayı durdurma” çağrısında bulundular. Analizde yer alan bilgilere göre gerginliğin sebebi Türkiye’nin yabancısı olduğu bir konu değil. Katar’ın Tunus’ta “Kalkınma Fonu” adı altında bir merkez açması talebine Hür Anayasa Partisine mensup milletvekillerinin mecliste oturma eylemiyle cevap vermesi.
Arap dünyasında suların bir türlü durulmadığı ülkelerden bir olan Sudan, Ömer el Beşir’in 30 yıl süren diktatörlüğünün devrilmesinin yıl dönümü olan 30 Haziran’da yine gösterilere sahne oldu. Ancak bu sefer hayat şartlarını protesto edenler polislerdi. Al Kuds al Arabi gazetesi, “Sudan’ın sorunları ideolojik değil, siyasi ve ekonomiktir” başlıklı başyazısında Sudan’ın başkenti Hartum’daki Özgürlük Meydanı’nın ülkedeki mevcut karmaşık ekonomik ve siyasi koşulları özetleyen bir olaya tanıklık ettiğine dikkat çekti. Başyazıda, şehrin valisinin ve içişleri bakanının polislerden yükselen sloganlara tanıklık ettikleri ifade edildi.
30 Haziran tarihi aynı zamanda Mısır’da Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesinin yıl dönümüydü. O dönem darbeye liderlik eden Abdulfettah el Sisi daha sonra cumhurbaşkanı seçildi. Katar’a yakınlığıyla bilinen el Arabi el Cedid, Sisi döneminde insan hakları ve özgürlüklerin kötüleştiğini ve “siyasi sistem” denebilecek bir yapı kurulmadığını yazdı. Gazetenin manşetinde yer alan analizde, “Mısır devletinin iç ve dış; siyasi, ekonomik, askeri, istihbarat ve hatta eğitimsel ve kültürel olarak her düzeyde resmi kararını oluşturma süreci Sisi’nin kendisiyle başlar ve biter. On dokuzuncu yüzyılın başındaki Muhammed Ali Paşa döneminden bu yana Mısır tarihinde bir adamın elinde en yoğun gücün toplandığı bir noktaya ulaşmıştır” denildi.
TUNUS PARLAMENTOSU KADINA ŞİDDETİN ADRESİ
Al Arab
İSLAMİ Onur Koalisyonu Üyesi Milletvekili Sahbi Samara’nın Hür Anayasa Partisi Genel Başkanı Abir Musi’ye yönelik saldırısı, tartışmaları yeniden alevlendirdi. Eşi benzeri görülmemiş bir değersel ve örgütsel çöküş yaşadığı için, parlamentonun feshedilmesi için yenilenen çağrı da dahil tartışmalar yaşandı. Meclis Başkanı ve Ennahda Partisinin Lideri Raşid Gannuşi, liderlik yapamaması ve istifa etmeyi reddetmesi nedeniyle şiddetten sorumlu olmakla suçlandı.
Samara’nın Musi’ye saldırısı, hükümet başkanlığı ve işçi sendikası da dahil olmak üzere yaygın kınama ile karşılandı. İnsan hakları örgütleri, parti ve derneklerin yanı sıra bağımsız şahsiyetler Hür Anayasa Partisi liderine sempatilerini göstererek saldırganın cezalandırılması için yargının müdahalesini talep etti.
Sosyal paylaşım sitelerinde yayımlanan videoda Samara yerinden kalkıp, 16 milletvekiline sahip Hür Anayasa Partisi Başkanının yanına giderek ona tokat atıyor. Olay gerçekleştiğinde, hükümet ile Katar Kalkınma Fonu arasında Tunus’ta bir merkez açma anlaşmasıyla ilgili bir yasanın görüşüldüğü oturum canlı yayımlanıyordu. Musi ayrıca Onur Koalisyon Blokunun Başkanı Milletvekili Seyfettin Mahluf tarafından tehdit edildi ve hakarete uğradı.
Abir Musi yaptığı basın açıklamasında, kendisine muhalif milletvekillerinin fiziksel saldırılarına maruz kalmaktan korktuğu için telefonundan canlı yayın yapmadan meclise giremeyeceğini ve mecliste kalamayacağını söyledi. Musi, Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda, “Bu onların gerçek yüzü.. şiddet… kadınları aşağılama… kadınlara iftira...” dedi.
Tunus Genel İşçi Sendikası Birliği, Musi’ye yapılan saldırıdan Meclis Başkanı Gannuşi’yi sorumlu tuttuğu bir bildiri yayımladı. “Birlik, Bu korkakça saldırıyı şiddetle ve kendisine karşı çıkan herkese karşı şiddet uygulamaya alışmış bu terör blokunu kınıyor” ifadelerini kullandı.
Bu, Gannuşi başkanlığındaki parlamentoda yaşanan ilk şiddete ve yumruklu kavga değil. Gözlemciler, mecliste yaşanan şiddet olaylarını Tunus’ta demokratik geçişin başarısızlığının kanıtı olarak görüyor. İslamcıların ajandalarını uygulamak için kaostan istifade ettiklerini ve kaosu genişleterek insanları değişim yönünden ümitsizliğe itmek istediklerini belirtiyorlar.
Demokratik Blokun Lideri Numan el Aş, yaşananları parlamentonun tarihinde kara bir leke olarak değerlendirdi. Parlamentoda şiddet eylemlerinin tekrarlanma tehlikesine ve bunların Tunus sokağında şiddetin gelişmesi yönünde yansıması olasılığına ilişkin uyardı. Cumhuriyet savcılığının parlamentoda olanlarla ilgili sessizliği ise şaşırttı.
Tunus Demokratik Kadınlar Derneği, meclisin, kadına yönelik şiddetin, hak ihlallerinin yaşandığı bir arena haline geldiğini belirtti. “Kadınlar için güvensiz bir alan” haline geldiği değerlendirmesinde bulundu.
Tunus’ta Katar Kalkınma Fonu için bir merkezin açılmasına izin veren anlaşmanın kabul edilmesini protesto eden Hür Anayasa Partisi milletvekillerinin oturma eylemi nedeniyle parlamento çalışmalarına gerginlik hakim.
SUDAN’IN SORUNLARI İDEOLOJİK DEĞİL, SİYASİ VE EKONOMİKTİR!
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Sudan’ın başkenti Hartum’daki Özgürlük Meydanı, ülkedeki mevcut karmaşık ekonomik ve siyasi sahnenin bazı ayrıntılarını özetleyen bir olaya tanık oldu. Şehrin valisi ve içişleri bakanı, bir polis kalabalığının önünde hazır bulunurken bazı bireysel sloganlara tanıklık ettiler. Sloganlar, maruz kaldıkları yaşam koşulları nedeniyle hızla polislerin arasında yayıldı. Eğer zor ekonomik koşullar; devletten sabit maaş alan çalışanlar ve kamu barışını korumakla görevli güvenlik teşkilatı mensuplarını maruz kaldıkları yoksullaşma süreçlerini protesto etmeye sevk ettiyse ya tümden yok sayılan sosyal gruplar, sabit gelir olmayanlar ve yoksullar ne yapsın?
Birkaç gün önce hayat şartlarını protesto eden polislerin, geçen çarşamba günü Hartum’un çeşitli bölgelerinde “Protestocuların öldürülmesi ve iktidarın sivillere devredilmesini” talep eden 30 Haziran’ın ikinci yıl dönümündeki gösterilerin bastırılmasında görev almış olmaları muhtemeldir. Böylece geçim talepleri siyasi kökleriyle yüzleşti. Siyasi reform savunucuları ve mevcut hibrit yönetim sisteminin kurulmasına katkıda bulunanlar, ülkenin genel olarak yoksullaşmasını protesto edenler, güvenlik birimindeki meslektaşlarından ve ortaklarından göz yaşartıcı gaz yedi.
Sudan’ın askeri yöneticileri, büyük ekonomik krizlerle karşılaştıklarında kitlelerin dikkatini dağıtmak, siyasi güçleri parçalamak ve ideolojik gerekçelerle birbirlerine kırdırma konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Eski Cumhurbaşkanı Cafer el-Numeyri siyasi kariyerine sol, komünistler ve milliyetçilerle başladı. Ülke; tarımsal ve endüstriyel üretimin bozulması, ihracat gelirlerindeki düşüş, ödemeler dengesindeki açık ve protesto ve grevlerin artmasıyla temsil edilen şiddetli bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığında, o zamanlar “İslami Şeriat” yasaları olarak bilinen bir dizi ceza yasası çıkardı.
Hasan el-Turabi başkanlığındaki “Ulusal İslam Cephesi” çatısı altına giren Ömer Hasan el Beşir’e gelince, bu cepheye yönelik darbesine ve “Ulusal Kongre” adında bir iktidar partisi kurulmasına rağmen, 30 yıllık iktidarı boyunca İslami ideolojik şemsiyeyi kullanmaya devam etti. Protestolara öncülük eden siyasi elitler ile eski rejimin askeri kanatları arasında bir anlaşmaya yol açan 2018 protestoları, mevcut hükümet sistemiyle sonuçlandı.
Sudan şu anda eski askeri yöneticilerin kullandığı sefil yöntemlerle çözülemeyen yapısal siyasi ve ekonomik sorunlardan muzdariptir. Ana sorunlar ideolojik oyunlarla ilgili olmadığı için çözümleri ideolojik değildir. Temel meseleler; tiranlık, otoriterlik ve baskı eğilimlerini haklı çıkarmak için kullanılan ideolojik oyunların yöntemiyle değil, siyasi farklılıkları kabul eden ve yargı, yasama ve medyayı güçlendiren gerçek bir demokrasinin kurumsallaşmasının yanı sıra gösteri ve ifade özgürlükleriyle ilgilidir.
MISIR’DAKİ DARBEDEN 8 YIL SONRA:
SİYASİ SİSTEMİ OLMAYAN ‘YENİ BİR CUMHURİYET’
Al Arab al Cedid
İktidardaki Mısır rejimi; ilk seçilmiş sivil Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren 3 Temmuz 2013 darbesi ve 25 Ocak 2011 devriminin sonuçlarından biri olan ilk demokratik anayasanın üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra “yeni cumhuriyet” sloganını yükseltiyor. Hükümetin propagandası; yalnızca yol projeleri, yeni yerleşim yerleri ve bir dizi yoksul bölgenin sakininin bu projelere aktarılmasıyla övünme noktasında durmaktadır.
Aslında rejimin medya makinesi bu konuları tanıtmaya çalışsa bile başarısız olurdu. “Yeni cumhuriyet”in mantıksal ve politik koşulları; devlet ile yurttaşlar arasındaki ilişkide hak ve özgürlükleri güvence altına alan ve Mısırlıların alışık oldukları baskıya farklı bir yaklaşım sunan yeni ve adil bir toplumsal sözleşmenin kurulmasını içeriyor.
Sisi, önceki dönemlerde elde edilenin aksine, siyasi sistem olarak tanımlanabilecek bir şeyi kuramadı.
Bu koşullar Mısır örneğine bırakılarak, “yeni cumhuriyet”in bu bileşenlerin en temelinden yoksun olduğu belirtilmektedir. Sisi, kötüleşen insan hakları durumu ve engellenen özgürlükler bir yana, geçen yüzyılın ellili yılları arasında Birinci Cumhuriyet dönemlerinde elde edilenin aksine siyasi bir sistem olarak tanımlanabilecek bir sistem oluşturamadı. Mısır devletinin iç ve dış, siyasi, ekonomik, askeri, istihbarat ve hatta eğitimsel ve kültürel olarak her düzeyde resmi kararını oluşturma süreci Sisi’nin kendisiyle başlar ve biter. On dokuzuncu yüzyılın başındaki Muhammed Ali Paşa döneminden bu yana Mısır tarihinde bir adamın elinde en yoğun gücün toplandığı bir noktaya ulaşmıştır.
Görünen o ki, Mevcut Cumhurbaşkanı, Mısır devletini kendi bakış açısından korumak için bu modelin gerekliliğine inanıyor. Uluslararası suçlamalara ve yerel muhalefete ‘Hayır, vallahi askeri yönetim yok’ dedikten sonra, siyasi ortamı ve Mısır toplumunu uzun vadeli bir askeri yönetime hazırlayarak kendisine yöneltilen suçlamaları geri püskürtmeye çalışıyor. En azından 2030’a kadar iktidarda kalmasını sağlamak için 2019’da anayasayı değiştirdi. Ardından ülkeyi süresiz olarak yönetme ve hatta onu dilediğine, yalnız orduya mensup olanlara veya komutanlarının razı olduğu kişilere miras bırakma planını uygulamaya koyuldu.
Sisi, Mısır tarihinde ilk kez resmi ve yasal olarak askeri konseyi siyasi alana sokmasına rağmen, ona “siyasi bir sistem” yönetmesini sağlayacak tüm yetkileri vermedi. Bunun yerine Askeri Şûra ve başkanlığını yürüttüğü bir diğer meclis olan Milli Güvenlik Kurulunu üyeler, yetkiler ve bu ortak kuruluş tarafından çıkarılacaklar üzerinde tam kontrol sağlayacak şekilde kullanma imkanını kendisine ayırdı. Sisi’nin yetkileri elinde toplama konusundaki ısrarı; bir yandan sokağı ve yasama otoritesini tam olarak kontrol etme hırslarını karşılayan güçlü bir siyasi desteğe sahip olamamasından kaynaklanan kronik bir krizi yansıtıyor. Öte yandan kendisi için çizilen çizgiden sapmamaya çalışıyor.
Mursi’ye yönelik darbe, devletin çeşitli makamlarının ve ana kurumlarının “Müslüman Kardeşler”e karşı uyumunu öneren bir propaganda sahnesiyle gerçekleştirildikten sonra Sisi, hükümette sorumlu pozisyonlardaki çeşitli şahsiyetlerden, siyasi akımlardan ve anayasa hazırlama komisyonundan yardım istedi. Bu partiler ve akımlarla olan taahhütlerini ve anlaşmalarını kademeli olarak hafifletme eğilimindeydi. Böylece siyasi ve ekonomik sahne üzerinde tek başına tam kontrol sahibi olabilirdi.
Sisi, iktidarının başında ve anayasayı hazırlarken kullandığı figürleri çıkardı.
Anayasanın hazırlanma aşamasında Mübarek ve Müslüman Kardeşler’in yanı sıra Silahlı Kuvvetler Yüksek Kuruluna muhalefetiyle tanınan isimlerden yardım istenmesine yeşil ışık yaktı. Ancak Sisi, özellikle askeri yargının yetkileri ve sivilleri bu mahkemelerde yargılama olasılığı ile ilgili bazı fikirlerinin anayasada engellenmek istediklerini hissettiğinde doğrudan onlarla çatıştı.
2014 seçimlerinde aday olması nedeniyle iktidarı meşrulaştıran unsurlardan biri olan Hamden Sabahi’ye gelince; Nasırcı hareket son milletvekili seçimlerinde tutuklama kampanyaları, kısıtlamalar ve sistematik sahtekarlıklardan zarar gördü. Aynı durum, Temsilciler Meclisi ve Senatoya atama veya seçim yoluyla katılmayı kabul eden diğer partiler için de geçerlidir. Hepsi gerçek bir muhalefet oluşturamamakta ve sokakta siyasetten yoksun bırakılmaktadır.