Sınavsız eğitim tek adam iktidarına bir gömlek büyük
Tek başına “sınavsız üniversite” çok bir şey ifade etmiyor. Gençliğin sınavsız üniversite talebi; demokratik, ücretsiz, nitelikli eğitimin alınabildiği bir üniversite talebi ile iç içe bir talep.
Görseller & Kolaj: DHA
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu “sınavsız üniversite” çıkışı, henüz somut bir proje olarak karşımızda durmadığından ve yalnızca Bahçeli’nin kendi zihnindeki gerekliliğin beyanı olarak kalmış olduğundan, geniş gençlik kesimleri içerisinde tartışmanın odağı haline gelemedi. Ancak, meselenin tam da bu noktada kalmış olması, bir tartışma nesnesi haline gelememiş olması da bu çıkışa dair sorulabilecek soruların varlığını hala korumasına sebep oluyor ve cevaplandırılmasını daha acil bir ihtiyaç haline getiriyor.
Türkiye gençliği artık Bahçeli’nin herhangi bir söyleminin yalnızca kendisiyle sınırlı kalmadığı, getirmiş olduğu hemen her önerinin aslında iktidar ortağı olduğu tek adam hükumetinin bir önerisi olduğu konusunda bugüne kadar epey gözlem edindi. Bu gözlemle birlikte Türkiye gençliği aynı şekilde, tek adam hükumetinden kendi hayatlarına, kendi meselelerine dair atılacak herhangi bir adımın kendileri için olumlu hiçbir etkisinin olmadığı konusunda da epey deneyim biriktirdi. “Sınavsız üniversite” çıkışını bu sebepten, Bahçeli’nin şahsi beyanı yerine, iktidarın gençliğe dair geliştirmiş olduğu yeni bir proje olarak ele almak gerekiyor.
PEKİ İKTİDAR NEDEN BU PROJEYE İHTİYAÇ DURUYOR?
Peki, iktidar neden böyle bir projeye ihtiyaç duyuyor ve bu proje ile amaçladığı şeyler neler?
Uzunca bir süredir AKP gençlik içerisinde kendi fikri iktidarını sağlayabilmiş durumda değil. Gençliğin yaşamış olduğu ekonomik kaygılar, geleceksizlik, işsizlik, niteliksiz eğitim gibi bütün o can alıcı meselelerle birlikte değerlendirdiğimizde AKP gençlik içerisinde iktidar olamadığı gibi, azınlıkta kalan o mevcut pozisyonunu da yitiriyor günden güne. Sınavsız üniversite talebinin iktidar ortağı tarafından dillendiriliyor olması, gençliğin göz ardı edilemeyecek bir rahatsızlık ve öfke biriktirdiğinin iktidar tarafından gözlemlenebiliyor oluşunun kanıtını oluşturuyor.
Geçmiş yıllarda genel liselerin başarı sıralaması olarak Anadolu liselerinden çok geride olmasından doğan ikili durumu ortadan kaldırmak için genel liselerin kaldırıldığına şahit olmuştuk. Burada da AKP iktidarı yine bir yaraya merhem olma iddiasındaydı. Ancak bu değişiklik hiçbir ikiliği ortadan kaldıramadı, genel liselerin adının değişmesiyle kalan bir dönüşüm oldu. Benzeri bir şekilde OKS’den SBS’ye geçişte dayanak teşkil eden gereklilik, öğrencilerin üç yıllık müfredatın toplamının altında ezilmesinin önüne geçmek, öğrencilerin eğitim gördüğü yılki müfredattan sorumlu olduğu bir sınav sistemine geçmekti. Ancak bu durumun eğitimin iyileşmesi ve gelişmesi yönünde bir etkisi olmadı. OKS ile sadece tek bir sınav senesinde dershaneye yazdırılan öğrenciler, SBS ile üç yıl boyunca dershanelere gitmek durumunda kaldılar ve dershaneye kayıt oranları arttı.
Türkiye gençliği bunların hiçbirini unutmuş değil. Bu durumlardan ders çıkarmış ve iktidarın eğitim politikalarına dair şüpheci ve eleştirel pozisyonu almış durumda. Hatta öyle ki, bu çıkışın gençliğin gündeminde geniş bir yer bulmamasının bir sebebi de gençliğin AKP’den kendisine dair gelecek herhangi bir hamleye olan inançsızlığı olabilir.
Sınavsız üniversite, yukarıda bahsettiğimiz üzere, özellikle lise öğrencilerinin ağzına çalınan bir bal. AKP, işin bu tarafında göstermelik de olsa gençliğin taleplerini karşılayan bir noktada pozisyon alıyor. Ancak liseden üniversiteye geçiş süreci farklı düzeylerde eğitim veren iki kurumun birbiri ile karşılıklı etkileşimini zorunlu kılan bir süreç. Yani bu sürecin liseliler için tutmuş olduğu yer nasıl oraya has ve orayı ilgilendiren bir mesele niteliğindeyse, aynı şekilde üniversiteler açısında da kendine has kimi sebeplere sahip olan ve kimi sonuçları da doğuracak olan bir süreç.
Boğaziçi’nde kayyum rektöre karşı yapılan eylemler, YTÜ’de Millet Bahçesi’nin karşısında yapılan eylemler, İÜ’de yemekhane zamları sonrasında öğrencilerin göstermiş oldukları tepki, ODTÜ’de öğrencilerin ağaçların kesilmesine ve bahar şenliğinin iptaline karşı göstermiş oldukları yakın tarihli direnişler… Bunlarla ve irili ufaklı diğer birçok üniversite eylemleri ile birlikte düşündüğümüzde, gençliğin başta kendi üniversitelerinden başlayarak ve sonrasında genişleyerek tek adamın kendisine dair de sürdürmüş oldukları itiraz, AKP tarafından önlem alma gereksinimi doğuruyor. Halihazırda herhangi bir devlet kurumundaki her bir işe alımın ya da atamanın liyakati öncelemediği açıkken merkezi bir sınav olmadan yapılacak öğrenci alımlarının güvenilirliği de akıllarda soru işareti bırakıyor. Bu soru da tek adam hükümetinin üniversitelere yaptığı müdahalelerin bir parçası olarak değerlendirilebilecek, “Üniversite içerisinde kadrolaşma yaratabilecek bir sonuç yaratabilir mi?” tedirginliğini doğuruyor.
İKTİDAR SERMAYEYE BORCUNU EĞİTİM HAKKINI GASBEDEREK ÖDÜYOR!
Burjuvazinin bir temsilcisi olarak tek adam hükumeti, iktidarını nasıl bu sınıfa borçluysa, bu borç burjuvaziye karşı yerine getirilmesi gereken bir zorunluluğu da dayatıyor. Tek adam hükumeti, geçirmiş olduğu on dokuz yıllık iktidarı boyunca bu borcu her defasında ödedi, bugün de ödemeye devam ediyor. Sınavsız üniversite çıkışını da tüm bunlardan bağımsız değerlendiremeyiz. Sömürünün ve toplumsal eşitsizliğin korunmasını sağlama göreviyle iktidarını sürdüren tek adam yönetimi, bu temel üzerinden eğitim alanındaki politikalarının nasıl hizalanacağını belirliyor. Dolayısıyla herkes için ulaşılabilir ve sınavsız bir eğitim, 19 yıllık bir mazisi olan AKP’nin ve yeni küçük ortağının, bütün bir kazanılmış haklara gerçekleştirildiği saldırıları göz önüne alınca gerçeklik iddiasını yitiriyor. Zira öğrencilerin okurken çalışmak zorunda kaldığı, eğitime harcanan bütçenin diyanet ve askeri harcamaların kat be kat altında bırakıldığı, üniversitelere polis yığınakları, kapılarında kilit görüntüleriyle hatırlandığı, üniversitelerin gelecek kaygısını giderebilmenin nisbi bir aracı halindeki konumunun bile ekonomik krizin ve niteliksiz eğitimin etkileriyle sarsıldığı gündemler çok geniş bir gençlik kesiminin günlük yaşamında farklı ama bir o kadar da benzer örnekler olarak kendisine yer ediniyor. İktidarın bu politikalarının öğrenci gençliğin yaşamına etkilerinin giderek daha geniş bir kesimi muhatap kılması ise aslen eşitliğe ve kazanılmış haklara örgütlü bir saldırı olduğu iddiasını güçlendiriyor. Eşitsizliğin giderildiği ve talep eden herkesin istediği alanda eğitim görebildiği ve böylesi bir olanağın ölçme seviyesine dair bir güvenilirlik sağlamayıp yalnızca sıralamaya dayalı bir sistemle sınanmadığı bir eğitim nasıl olabilir sorusunu her genç soruyor. Gençlerin eğitime ilişkin taleplerinin yanında tek adam hükümeti ise pergeli öğrencilerin taleplerine değil, eşitsizliği ve karı sürdürmekten yana batırıyor.
PERGELİN UCU ÖĞRENCİLERİN TALEPLERİ YERİNE EŞİTSİZLİĞİN DERİNLEŞMESİNE BATIRILIYOR
Paralı eğitim düzeni içerisinde vakıf üniversiteleri yıldan yıla kendi karlarını artırmaya devam ediyor. Açılan yeni bölümler, yeni üniversiteler, genişletilen kontenjanlar bu durumun bir neticesi. Mevcut işleyiş zaten çoğu noktada vakıf üniversitesinde eğitim görmeyi bir zorunluluk veya hiç değilse düşünülmesi gereken bir alternatif olarak emekçi ailelere dayatıyor.
Bahçeli açıklamalarında, Türkiye’nin mevcut üniversite kontenjan sayısının 1 milyonu aşmış olması üzerinden çıkışını temellendiriyor. Bahçeli’ye göre kontenjan sayısı 1 milyonu aşkın olduğundan sınavsız üniversiteye geçiş Türkiye tarafından rahatlıkla altından kalkılabilecek bir süreç olacaktır. Ancak, görmezden gelinen bir gerçeklik var ki o da yaklaşık 1 milyonluk kontenjanın 170 bine yakınının vakıf üniversitesi kontenjanı olması. Kaldı ki bu projenin hayat bulması durumunda sermayeye sağlanan bu imkân, sermayenin özel üniversitelere daha fazla kaymasını da beraberinde getirecek ve 170 binlik kontenjanı daha da artacaktır. Yani en iyi ihtimalle bile 170 bin öğrenci ve ailesi, sermayenin denetimsiz insafına teslim edilmiş olacaktır.
Sınavsız üniversite talebi gençliğin en çok tartıştığı, o veya bu düzeyde de olsa en çok dillendirdiği taleplerden. Ancak tek başına “sınavsız üniversite” demek çok bir şey ifade etmiyor. Gençliğin sınavsız üniversite talebi; demokratik, ücretsiz, nitelikli eğitimin alınabildiği bir üniversite talebi ile iç içe. Bahçeli, sınavsız üniversite ile fırsat eşitliği yaratılacağını söylese de biz biliyoruz ki aksine bu eşitsizlik daha da derinleşecek. Ailenin kazandığı gelirin artması sınava geri kalan öğrencilerden daha iyi koşullarda hazırlanabilme imkanını da beraberinde getiriyor. Sınavın ortadan kalktığı koşulda ise maddi gelir, sınav başarısını etkileyen bir faktör olmak yerine, doğrudan sınav başarısının yerine geçmiş olacak. Bu koşullar ortadan kalmadan zikredilen bir “fırsat eşitliği” söylemi, yalnızca söylem olmaktan öteye gidemeyecek. İşte gençliğin talebini onların projelerinden ayırt eden de burası. Türkiye gençliği sınavsız üniversiteyi, fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla istiyorsa, iktidar cephesi bunu derinleştirmek üzere adımlar atıyor. Sınavsız üniversite talebimiz, üniversitelere dair diğer taleplerimizle bir arada hareket ediyor. Üniversitelerde özgür bir şekilde bilimin üretilmesi için yürüttüğümüz mücadele ile eş zamanlı yürütüyoruz sınavsız üniversite mücadelemizi. Geriye kalan taleplerimizin dışında, onlardan bağımsız bir talep değil bizler için sınavsız üniversite talebi.
İktidarın gençliğe verebilecek hiçbir şeyi kalmadığının farkında ve bilincinde olan bir gençlik söz konusu. O halde ne yapmalı? Taleplerimizin iktidar elinde suistimal edilmesinin karşısında durmanın yegâne yolu talebi en ileriden, en güçlü şekilde sahiplenmektir. Bizim adımıza bize dair karar alınmasının karşısında kendi sözümüzü söyleyebileceğimiz birliği inşa etmemiz gerekmektedir.
Bahçeli, konuşmasının tamamında haksız durumda değildir. Sınavların, gençler ve aileleri için maddi manevi bir stres süreci olduğu; gençlerin yorulduğu, bunaldığı, sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlar yaşadıkları yanlış tespitler değildir. Ancak şurası kesin ki, sınavsız eğitim talebini dillendirmek ve gerçekleştirmek şu an için tek adam iktidarına bir gömlek büyük gelir.