Eğitimde sınıfsal uçurum
Adil değil tabii ki bu sınav. İşte çalışıyorsan aynı zamanda bir de sınava çalışamıyorsun. Parası olan gider özel ders alır, kursa gider. Yani bence de zengin fakir ayrımı.
Fotoğraf: Freepik
Kaan BİÇİCİ
Diren GÖKTEPE
Avcılar/İstanbul
26 Haziran öğleden sonrası. TYT sınavı tamamlanmış, sınavdan çıkan arkadaşların yüzünde Mona Lisa’nın gizemli ifadesine benzer, bir yandan ilk sınavı atlatmış olmanın getirdiği rahatlık bir yandan da sınavın zorluğundan, pek de iç açıcı geçmemesinden ötürü surata oturmuş bir huzursuzluk ifadesi. Biz de Avcılar’daki sınava girmiş gençlerle bir anket yapma niyetiyle henüz müsilajdan nasibini almamış Avcılar Sahiline gidiyoruz. Yanına ilk oturacağımız arkadaşlar, sohbetimizin ilk iki dakikasından ötürü konuşmak istediğimiz anketi iptal etmemize neden oluyor. Fahri, Emircan ve Kaan…
“MATEMATİK DE BİYOLOJİ DE GÖRMEDİK”
Aynı meslek lisesinden arkadaşlar ama anlattıklarına göre anaokulunda başlamış bu arkadaşlık. Sınav deyince gülen yüzler kayboluyor tabii. Üçü de mezun ikinci defa girmişler sınava. İlk Fahri söz alıyor ve pek iyi sayılmaz diyerek devam ediyor: “Matematik de biyoloji de görmedik. Üniversiteye hazırlık falan olmadı zaten. Son sene de staj yaptık. Okulun elektrik gibi ıvır zıvır işleriyle de uğraşıyorduk. 10. sınıftan beridir de zaten okuldaki atölyede çalışıyoruz. Onda da okul para kazanıyordu, biz kazanamıyorduk.” Kaan burada araya girip hatırlatma geçiyor “Başlarda vermediler aslında, sonra biz tepki gösterince vermeye başladılar. Onda da mal başına ücret veriyorlardı. Ne kadar çok parça yaparsan o kadar para alıyordun.” Fahri de atölyede çalışmalarına rağmen yok yazılmalarına sitem ederek devam ediyor.
Fahri geçen sene dershaneye gitmiş ama pek verimli olmamış onun için, o yüzden bu sene gitmemiş. Tabii tek sebebi verimli olmaması da değil diyerek başlıyor söze: “Geçen sene stajdan çıkıp dershaneye gidiyordum, yorucuydu. Bir de sonradan salgın yüzünden o da uzaktan oldu, aslında derslerin de hepsine eksiksiz katıldım ama hiçbir etkisi olmadı yine. Bu sene çalışıyordum bir de ekonomi de kötü etkiledi tabii aileme destek olmak istedim.” Yine bir duraksayıp sözüne devam ediyor “Bir saatten sonra aileden para istemek insanın gururuna dokunuyor. Babam kredi çeker o dershanenin parasını yine öderdi ama istemedim.”
Çalıştığı iş de aslında öyle çevremizde kolay kolay herkesten duyacağımız bir iş değil. Bir de gençlerde daha da nadir; endüstriyel dağcılık. Biz de ilk defa duyunca bu mesleğin ne olduğunu sorduk başladı anlatmaya: “Bu yüksek binalarda cam silme işleri, led çekme ya da işte dağlara tel çekmek yola düşen taşları engellemek için. Fiziksel açıdan zor bir iş tabii ama yükseklik korkunuz da yoksa mental açıdan epey keyifli.” Sözünü bitirmeden bu iş için eğitim alınması gerektiğini ve bu eğitimin de paralı olduğunu ekliyor.
Tabii konu dersler, sınav, çalışma falan olunca geleceğe dair de konuşmaya başlıyoruz. Olursa eğer elektrik bölümünü istiyor, meslek liseli olduğu için belgesi olduğunu da hatırlatıyor. “Elektrik çekme işleri için öyle aklımda, maaşı da güzel, bir de baba mesleği.” İş bulabilecek misin diye sorunca, herkes bir sırıtıyor önce. “Torpille bulunur” diyorlar sanki önceden cevapta anlaşmışlar gibi. Sonra Fahri devam ediyor: “Evin yanında bir fabrika var enjeksiyon fabrikası. Etiket koyan bir tane robot var. Bir ay çalışmıştım zaten o zaman orada onunla ilgileniyordum. Normalde gitsen ‘sen bu işi yapamazsın’ deyip almazlar seni. Ben torpille işi alırım.”
Sonrasında başladığımız konuya hızlıca bir dönüş yapıp sınavın adilliğini soruyoruz. Anında “Adil değil” diyor ama sonra da ekliyor: “Ama ayrım da nasıl yapılır belli değil.” Sonra sebebini soruyoruz adil olmamasından ona da anında cevap geliyor: “Zengin fakir ayrımından tabii ki” diyor, diğer arkadaşların da onayladıklarını gösterircesine kafaları sallanıyor.
“ÖZEL DERSİ PARASI OLANLAR ALABİLİYOR”
Fahri’den sonra Emircan ile aynı sorularla sohbete başlıyoruz. Emircan çok da olumsuz bir tablo çizmiyor sınav hakkında aslında. “Sınava pek çalışmamama rağmen orta düzey geçti. İki yıl tutturacak kadar bir sonuç gelirse yeter benim için.” Tabii sorular Fahri de sorulunca Emircan da sohbet biraz daha zıplaya zıplaya ilerliyor. Emircan aslında geçen sene Sakarya Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünü kazanmış, uzaktan canlı derslerine de girmiş ama daha okulu hiç canlı görmemiş. Hocaların derslerinde ilgili olmadığını da ara bilgi şeklinde geçiyor bir yandan. Tekrar girmiş sınava yine makine istiyor, tercih yapacakmış ama bu sefer İstanbul’da bir üniversite istiyor. Dershaneye neden gitmediğini sorduğumuzda da farklı bir cevap almıyoruz. “Önceki senelerde gitmiştim de bu sene maddi açıdan sıkıntı yaratacağından gitmedim. İş bulmak zor, deneyimsiz arıyorlarsa ancak iş bulabilirim. Ya da işte torpille ancak bir şeyler oluyor” diyerek düşüncelerini dile getiriyor.
Konu sınavın adilliğine gelince yine benzer bir yanıt geliyor: “Adil değil tabii ki bu sınav. İşte çalışıyorsan aynı zamanda bir de sınava çalışamıyorsun. Parası olan gider özel ders alır, kursa gider. Yani bence de zengin fakir ayrımı.” Kaan söze atlıyor burada özel okullarla devlet okullarının farkından bahsetmeye başlıyor. “Bizi aynı sınava sokmaları çok saçma zaten. Özel okullarda az kişi var bizde her sınıf 50 kişi… Özelde belki hocaya üç kez soru sorabilirsin bizde bir tane sorsan azar işitiyorsun, bir de ‘çocuklar sorabilirsiniz’ dedikleri halde. Bize dersleri sevdiren hocalar vardı ancak onların sayesinde bir şeyler öğreniyorsak öğreniyorduk.” Fahri de dershane kısmına dair bir ekleme yapıyor: “Diğer okullardaki arkadaşlar orada dersleri tekrara giderken biz gittiğimizde ilk defa görüyoruz o konuları.”
Kaan’a da soruyoruz tabii nasıl bir sınav olduğunu, önce bir gülümsüyor sonra da ekliyor “Sorular çok uzundu, sıkılıyor insan bir süre sonra. Matematik soruları paragraf paragraftı baya, sanırsın edebiyat soruları.” Kaan da geçen sene gidip bu sene kursa, dershaneye gitmeyenlerden. “Geçen sene kursa gittim her şeyden az az öğretilmeye çalışıyordu, biz de öğrenmek için uğraşıyorduk tabii ama hepsinden az az olunca pek de bir şey öğrenemiyorduk. Dershane paraları da uçuk kaçık zaten. Hala geçen senekinin borcunu ödüyorum. Niye bu kadar pahalı anlamıyorum da. Birçok insan sırf bu maddi yükün altına girmemek için göndermiyor çocuklarını dershaneye” diyerek hala ödediği dershane borcundan bahsediyor.
“KAZANDIĞIM DA BORCA GİDİYOR”
Sınavdan ne gelirse tercih yapacağını söylüyor ama borçlarından dolayı da okulu dondurup çalışmaya devam edeceğini söylüyor. “Kazandığım da borca gidiyor zaten.” Sonra kısa bir sessizlikten sonra “Okumak saçma zaten” diyor. Tabii böyle bir çıkış olunca direkt tüm gözler Kaan’a dönüyor. Kaan sözüne başlamadan Fahri’den “+1” geliyor ama sonradan da yorumunu ekliyor hemen “Bence de mezun olmak pek de bir şey değiştirmiyor ama saçma da değil tabii. Çok zekiysen ya da çok çalışırsan yine bir şeyler olur.” Sonra Fahri aniden yaptığı çıkışına açıklamasını getiriyor. “Tanıdık bir abim senelerce okuldaydı, yüksek lisans falan da yaptı. Okuduğu bölüm makina mühendisliğiydi. Ama şimdi ne yapıyor? Bir fabrikada depo müdürü. Çok saçma o yüzden. 12 yaşından beri hafta sonlarında, yaz tatillerinde, bayramlarda çalışıyorum. Okumama isteğim buradan geliyor. Ama mekatronik bölümü istiyorum. Ancak orada da şöyle bir durum var bu alana dair pek bir destek yok. Bence geleceğin mesleği ama devlet yeniliğe açık değil, o yüzden destek vermiyorlar.” Fahri de okumama isteğine dair bir şeyler ekliyor: “Ben de okuma isteğim olsun isterdim ama 4+4+4 olduğunda ortaokulda zorla imam hatip lisesine yazdırıldım. Eğitim görmüyorduk orada da zaten. ‘Hz. Muhammed’in Hayatı’, ‘Arapça’ gibi dersler görüyorduk.”
“TORPİLSİZ İŞ BULMAK MÜMKÜN DEĞİL”
Konu iş bulmaya gelince Kaan da “torpil” diyor. “Vasıfsızı torpille alıyorlar, sen istediğin kadar yetenekli ol. Amatör futbol liginde oynuyordum, orada bile torpil geçiyor. Topa vurmayı bilmeyen çocuk takıma alınıyor. Lisans meselesi de var tabii… 5 bin TL’ye lisans veriyorlar.” Kaan kendi istediği bölümde o da mezun olduktan sonra hemen iş bulabileceğini düşünmüyor. Yine torpil kelimesini cümle içinde kullanıyor: “Türkiye’de torpilden başka seçenek bırakmadılar. Torpille bulurum ben de iş. Yoksa çözülmez.”
Yavaş yavaş sohbetin sonuna gelirken “Ya biz ne yapacağız?” diyoruz. Herkes bir süre birbirinin suratına bakıyor tabii, biri söz alsın diye bekleniyor. Fahri seçilmiş kişi oluyor ve başlıyor: “Bu sorunlar çözülmez, çok zor yani. Kim gelirse gelsin eşitsizliği gideremez. Ama tabii giderecekse de hemen ‘pat’ diye düzelecek değil.” Kaan ekliyor sonra: “Torpil olmazsa yine sorunlar kökten tamamı çözülmez tabii ama büyük çoğunluğu çözülür.” Güneş daha da ensemizi kızartmadan sohbetimizi sonlandırıyoruz.