07 Temmuz 2021 08:10

Bir olay: 2021 Onur Ayı Bir Kavram: Basın ve Haberleşme Özgürlüğü

Bu haftaki "Bir Olay Bir Kavram" sayfamızda basın özgürlüğünü ve onur ayında yaşanan keyfi gözaltıları tartıştık.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Bir olay: 2021 Onur Ayı

İfade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere sınırlı temel hak ve özgürlüklere saldırılar yoğun bir şekilde artarken, 22 Haziran gününde Şişli Maçka Parkı’nda yapılmak istenen LGBTİ+ pikniği Şişli Kaymakamlığı tarafından “Milli güvenlik ve kamu düzeni” sebep olarak gösterilerek yasaklandı. Daha sonra piknik gerçekleştirilmek istenince de piknik yapmak için gelen kişilere polis sert bir biçimde müdahale etti. Ayrıca parkın girişinde de pikniğe gelen kişilerin çantaları arandı. Eskişehir'de yapılacak Onur Yürüyüşü’nde eylem öncesinde eylemin yapılacağı Adalar mevkiini ablukaya alan polis “Yasaklama kararlarına aykırı davrandıkları” bahanesiyle şüpheli gördüklerini gözaltına alırken, kitlenin bir araya gelmesine izin vermedi ve 20 kişiyi gözaltına aldı. İstanbul’daki müdahalede de polis Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasak kararını gerekçe olarak gösterirken plastik mermi ve biber gazıyla müdahale edip çok sayıda yurttaşı gözaltına aldı. Ankara'daki Onur Yürüyüşü'ne de müdahale edilirken caddede bulunanlar polisin müdahalesine tepki gösterdi ve Ankara’da da hem eylemcilerden hem de tepki gösteren yurttaşlardan gözaltına alınanlar oldu. Ancak eylem ve yürüyüş tüm baskılara rağmen kalabalığın ısrarıyla gerçekleşti.

KEYFİ GÖZALTILAR

Kalabalık toplanmaya başlandığında da keyfi olarak da yurttaşları tutuklayan polisin “Ağzını açanı alın” söylemi tepki çekti. Kafede arkadaşıyla oturan bir yurttaşı ve ses bombası atılmasına tepki gösteren bir yurttaşın da hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınması da en çok tepki gösterilen durumlardandı. Yoğun bir şekilde gaz kullanılmasından ötürü bayılanların da olduğu müdahalede yurttaşlar tüm saldırılara rağmen mücadeleyi ve yürüyüşü sürdürmeye devam ederken, polis boğazına diz basarak ters kelepçe taktığı AFP muhabiri Bülent Kılıç’ı, Kılıç “Nefes alamıyorum” demesine rağmen sert müdahalesini devam ettirerek gözaltına aldı. Ayrıca gözaltı işlemi sırasında şiddet uygulayan polisi kayıt altına alan Evrensel Gazetesi muhabiri Meltem Akyol’u da polis sert bir biçimde engellemeye çalıştı ancak Meltem Akyol “Ben gazeteciyim, engelleyemezsiniz” diyerek kayıt altına aldı. Basın açıklamasını okumak için Odakule’ye yürüyen yurttaşlara yine müdahale edilirken, sayıca artmaya devam eden kitleyle birlikte Taksim Tünel’de toplanılarak basın açıklaması okundu. Açıklamada: “Bizler LGBTİ+’lar, kadınlar, işçiler, Kürtler, öğrenciler olarak devletin bize yönelttiği tüm saldırılara karşı bir arada durmakta kararlıyız. Birlikte örgütlenecek, sokakta beraber bağıracak, yeniden partileyecek, güvenli alanlarımızı birlikte koruyacak ve büyüteceğiz” dendi.

Bir Kavram: Basın ve Haberleşme Özgürlüğü

Basın ve haberleşme özgürlüğü dediğimizde ilk akla gelen; haberleri, fikirleri ve düşünceleri baskı altında kalmadan açıklayabilme özgürlüğü olur. Ancak sınıflı toplumda soyut ve sınıflar mücadelesinden azade bir özgürlük tanımı yapılamayacağından, her özgürlük gibi basın özgürlüğü sorunu da daha karmaşık bir mesele haline gelmektedir.

Teknolojinin gelişmesine paralel olarak kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve çeşitlenmesi, burjuvazinin bu durumu demokratik toplumun, çok sesliliğin ve özgürlüklerin bir göstergesi olarak propaganda etmesine olanak sağlamıştır. Ancak geçmişte olduğu gibi bugün de yaşananlar, basın özgürlüğünün burjuvazinin çıkarlarıyla ve kapitalizmin korunmasıyla sınırlandırılmış olduğunu göstermektedir. İşçi ve emekçilerin yıllara yayılan mücadelesiyle kazanılan ve korunan siyasal hak ve özgürlüklerin daha köklü ve gelişmiş olduğu Batı ülkelerinde de bizimki gibi bu hak ve özgürlüklerin çok daha sınırlı olduğu ülkelerde de durum böyledir. Kapitalist toplumda burjuvazi; basın-yayın, iletişim araç ve aygıtları tekelini elinde tutmakta ve proletarya ve emekçilerin aydınlanmaları, dünyayı, toplumu, toplum içindeki kendi konumlarını kavramalarını ve bunu değiştirme arayışlarına girmelerini engellemek için bunları en etkili tarzda kullanmaktadır.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜCADELESİ DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN PARÇASI

Türkiye gibi demokratik hak ve özgürlüklerin daha da sınırlandırılmış olduğu ülkelerdeyse basın üzerindeki baskılar çok daha doğrudan ve görünür biçimde gerçekleştiriliyor. Nitekim bir ülkedeki basın özgürlüğünü anlayabilmek için öncelikle o ülkedeki siyasi ortama ve bu bağlamda da bu toplam siyasi ortamın gazeteciler ve yapılan/yapılacak haber içerikleri içerisindeki etkisine bakmak elzem olacaktır. Bununla birlikte yasal ortam da yapılan haberlerden doğru gazetecilere açılan davaların içerikleri ve bunların hukuksal karşılıkları hasebiyle önemlidir. Bu noktada toplamında hukukun ülke içerisinde işlerliği de aslında basın özgürlüğünün kendisine ilişkin tartışmaların temelini oluşturmuş olur.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu 2020 Raporu’nda Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olarak tarif ediliyor. Gazeteciler yaptıkları haberler sebebiyle özgürlüklerini gün be gün yitirirken halk haber alma hakkından mahrum bırakılmış oluyor. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, 2021 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre 180 ülkede 153. Sırada yer alıyor. AKP döneminde büyük medya holdinglerinin çeşitli yollarla havuzda toplanması, muhalif basın ve yayın organlarının kapatılması veya büyük para cezalarıyla yıldırılmaya çalışılması, gazetecilerin adliye koridorlarından çıkamaması Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki tehdidi gözler önüne seriyor.

Son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü yayınladığı genelgeyle birlikte kolluk personelinden kamusal alanda görevlerini yaparken ses ve görüntü kaydı alanların engellenmesini istedi. Son dönemdeki toplumsal mücadelelere yönelik giderek artan polis şiddeti karşısında gazetecilerin ve vatandaşların bu şiddeti kamuoyuyla paylaşma noktasında önlerine geçen bu genelge toplamında oluşturulan sansür ve baskı politikalarının medya üzerindeki ayağıydı. Böylece gerici-faşist bir politik rejimin inşasıyla karakterize Türkiye’nin siyasal iktidarı; toplumsal muhalefeti ezmek üzere gösteri ve yürüyüş, örgütlenme gibi en temel demokratik hak ve özgürlüklere saldırırken, bu şiddetin kayıt altına alınmasını ve halka ulaştırılmasını da engellemek üzere basın özgürlüğüne saldırmakta. Gerçekleri ortaya çıkarmanın, yaşanan gelişmeleri aktarmanın doğrudan sorumluluğunu taşıyan basının özgürlüğünü savunmak tam da bu noktada demokrasi mücadelesinin en temel unsurlarından biri haline gelmektedir.

ÖNCEKİ HABER

Şişli Etfal Dayanışması Meclisi ziyaret etti, taleplerini anlattı

SONRAKİ HABER

Delta varyantı ve salgının geleceği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa