09 Temmuz 2021 00:50

MAN işçileri: Aramızda ek iş yapmadan geçinemeyenler var

MESS kapsamındaki MAN'da çalışan işçiler eskiye göre yaşam standartlarının epey düştüğünü, ek iş yapanların sayısının arttığını söylüyor.

Fotoğraf: MAN Basın Bülteni

Paylaş

Birkan BULUT
Hasan DEMİR
Ankara

MESS grup sözleşmesi kapsamında olan Ankara’daki MAN fabrikasında çalışan işçilerin bir yandan alım gücünün düşmüş olması ve çalışma şartlarının ağırlığı talepleri arttırırken, diğer yandan sendika yönetimine olan güvensizlik ve patronun kâr hırsı beklentileri düşürüyor. Eskiye göre yaşam standartlarının epey düştüğünü ifade eden işçiler, ek iş yapanların sayısının arttığını söylüyor.

Almanya merkezli MAN Global Ltd. dünyanın birçok yerinde; otobüs, kamyon ve tır üretimi yapıyor. Otobüslerin önemli bir bölümü işletmenin Ankara fabrikasında üretiliyor. Yaklaşık 3 bin 500 kişinin çalıştığı fabrikada, dönemde 12-14 otobüs çıkartılıyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 verilerine göre 2020 yılında 2 basamak daha yükselen firma, bu yılı Türkiye’nin en büyük 58. firması olarak tamamladı. Pandemi koşullarında piyasada daralma ve bazı siparişlerin iptal edilmesine rağmen şirket 3 milyar 695 milyon 241 bin 26 TL net satış gerçekleştirdi.

"ARTIK MARKETE GİDERKEN TEDİRGİNİM"

Peki bu salgın koşullarına rağmen kârına kâr katan MAN AŞ’nin işçileri payını aldı mı? Fabrika büyüdükçe kötüleşen çalışma ve yaşam koşullarını anlatan işçiler, büyüttükleri pastada kendi dilimlerinin daha küçüldüğünü söylüyor. 15 yıldan fazla MAN’da çalışan bir işçi bu yıllarda gelirinin nasıl geriye gittiğini şöyle anlatıyor: “Bizim işe girdiğimiz yıllarda marketten 4 poşetle çıkıyorduk, şimdi 1 poşetle ancak çıkıyorum. Bizim ilk zamanlarımız ile şimdiki gençlerin durumunu kıyaslarsak berbat durumdalar. Mesela ilk yıllarımda, bir gün işten eve geldim; çocuk daha küçük o zaman ağlıyor, bisiklet istiyormuş; hemen gittim aldım bir tane. Şimdi beraber markete giderken tedirgin oluyorum. Eskisine göre yaşam standartlarımız çok düştü.”

"EK ÖDEMELERDE BİLE BANKAMATİK SIRASI OLUYOR"

Bir başka işçi de durumunu “Asgari ücretli ile aramızda alım gücü olarak fark vardı. Şimdi ise asgari ücretliyle kıyaslıyorum durumumu. Son dönemdeki çıkışlar çok etkiledi, işsiz çok olunca insanlar en azından işimiz var demeye başladı. Oysa biz MAN’da çalışıyoruz rahatlığı vardı bizde eskiden, o kalmadı. Şimdi herkesin kredisi var. Eskiden ayın sonu gelirdi, şimdi ay başı bankamatiklerin önü doluyor. Hatta arada ek ödemeler oluyor; insanlar o kadar sıkışık durumda ki o ödeme günlerinde bile sıra oluyor” diyerek anlatıyor. Kredi ve borç yükünden kurtulamadıklarını, yaşam standartlarının düştüğünü anlatan işçiler arasında ek işler yaptığını söyleyenler de var.

"VERİMLİLİK HESAPLARI BİRLİKTELİĞİMİZİ BOZDU"

İşçilerin çalışma koşulları da özellikle yalın üretim uygulamalarının artmasıyla çok ağırlaşmış. 2004’ten itibaren ağırlıklı uygulanmaya başlayan yalın üretim anlayışı temelde yoğun çalışma olarak işçilere yansımış: "Bizden iyileştirme için öneri isteniyor, üretimi verimi artırmak için. Bunun yanlış olduğunu, bize zararı dokunacağını söyledim. Bizim iyileştirmelerimizden sonra boşa çıkanlar oldu. Yani üretimde yapılan iyileştirme ile 2 saat boşa çıkıyor mesela. Ama daha rahat çalışmıyoruz 2 saat boşa çıkınca, işçi fazla diyerek işten çıkarıyorlar.”

İş yoğunluğunun yansımalarını geçmişle kıyaslayan bir işçi de “Fabrikada işe gelince selamlaşırdık, birbirimizi tanırdık. Şimdi öyle bir şey yok. Hem yeni gençler hem de üretim hızlandı. Şimdi iki sohbet edince yukarıdan sesleniyorlar. Bu verimlilik hesapları birlikteliğimizi de etkilemiş oldu. Eskiden birliktelik havası vardı, biz o dönem yemeğimizi beraber yerdik, iftarımızı birlikte açardık... Üretim yoğunlaştıkça işçiler birbirinden uzaklaştı bu birlik de öyle koptu” diye ifade ediyor.

"ŞİRKET BİLE İSTEMESİNİ BİLMİYORSUNUZ DİYOR"

İşçiler hangi bölümde çalışırsa çalışsın iş yoğunluğundan çok şikayetçi. Ağrıdan sızıdan uyuyamadığını, daha çok içki içtiğini, sürekli sinirli ve yorgun olduğunu anlatan işçi az değil. Durum böyle olunca bütün işçilerin gözü eylül ayında görüşmeleri başlayacak olan toplu sözleşmede. Bir yandan alım gücünün düşmüş olması ve çalışma şartlarının ağırlığı talepleri arttırırken, diğer yandan sendika yönetimine olan güvensizlik ve patronun kâr hırsı beklentileri düşürüyor. Bir işçi durumu şöyle tarif ediyor: “Sendikanın toplu sözleşme için verdiği anketlerde en fazla yüzde 30 yazıyor. Daha baştan sınır koyuyorlar. Belki biz yüzde 50 zam almamız gerektiğini düşünüyoruz. Umudum beklentim yok bu toplu sözleşmeden. Şirket yöneticileri bile ‘Siz istemeyi bilmiyorsunuz, ben ​avro ile otobüs satıyorum, Türk Metal ile MESS anlaşsınlar verelim zammı’ diyor.”

"NE YAPAYIM BEN BU ŞEMSİYEYİ?"

Bir otobüsün değerinin en az 2 milyon TL olmasını işçiler isteklerinin karşılanmasının dayanağı olarak görüyor. Gelir ve kârın yüksek olmasını aslında kendi durumlarının düzeltilmesi için kullanılabileceğini düşünen işçiler, bu düşüncenin hemen arkasından sendikaya dair umutsuzluk ve güvensizliklerini anlatıyor: “Sendikacılığı bitirdiler. Sendikanın otelinde indirim var, ne yapayım ben onu? Geçen arkadaşla konuşuyordum, bu zamana kadar kaç bin lira aidat vermişizdir diye. Ben hesapladım, 50 bin liradan fazla. Peki bu zamana kadar ne yapıldı? Sen benim hakkımı aramıyorsan neden varsın? Pandemi​​den önce sendika ve personel müdürü bize şemsiye verdi. CEO benim bir alakam yok bununla dedi. Tepki oldu ama herkes alıp gitti. Ya şimdi ben bu şemsiyeyi ne yapayım? Şemsiye vermek de nereden çıktı? Sen benim istediğim zammı masada savunacak mısın benim için önemli olan o.”

Sendikanın geçen sözleşme dönemlerinde yeterince eylem yapmadığını anlatan bir işçi de “Servise alkışla yürüme, tabak çanağa vurma, sakal bırakma... Ya sabah 8’de bahçeye oturup bir gün çalışma bakalım. O otobüs o gün çıkmasın, sipariş gecikince ceza ödesinler; bakalım o zaman ne oluyor? Sözleşmeye dair umudumuz az, beklentiyi düşürüyorlar işler az diye. İşler az da koskoca MAN’ın verecek parası mı yok, hâlâ çalışıyoruz... Bir otobüs en az 2 milyon TL” diyor.

"GEREKİRSE YİNE HAVAALANI YOLU KAPATILMALI"

Toplu sözleşme talepleri için mücadeleyi konuştuğumuzda 6 yıl önce metal işçilerinin birçok fabrikada gerçekleştirdiği direnişten söz açılıyor. O dönem direnişlerin MAN’a nasıl yansıdığını sorduğumuzda bir işçi şunları söyledi: “Metal Fırtına olduğu zamanlar bize dediler ki ‘Siz Bursa’dakiler gibi yapmayın, onlar ne alırsa biz size de vereceğiz’. Bursa’dakilerin kazandıkları bize de yansıyınca biri ‘Allah bereket versin’ demişti. Bunu Bursalılar verdi Bursalılar! Bursa’dakiler mücadele verdi, biz onların hakkını yedik.”

Metal işçisi, “Anketle, üç beş soruyla taslak olmaz. Bak burada oturduk sizinle ne güzel konuşuyoruz detayına kadar. Bizim de toplu sözleşmede ne istediğimizi konuşup birlikte karar vermemiz lazım. Toplu sözleşmeyi fabrika olarak yapmamız lazım. Eskiden fabrikada sözleşme yapılıyordu. Hatta geçmişte MAN işçileri havaalanı yolunu bile kapatmış. Gerekirse böyle eylemler yapmak gerek” diyor.

ÖNCEKİ HABER

Kulüpler Birliği Vakfının yeni başkanı Ahmet Ağaoğlu oldu

SONRAKİ HABER

"Türkiye'deki muhalefete baskı" başlıklı tasarı AP'de kabul edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa