Suriyeli paralı askerler bu kez Afganistan yolunda mı?
Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, Erdoğan yönetiminin Afganistan ısrarını, Washington eksenine tamamen dönmesine bağladı. Al Arab, Türkiye'nin Suriyeli paralı askerleri gönderileceğini yazdı
Fotoğraf: Bekir Kasım/AA
Kays ABBAS
NATO’nun geçtiğimiz haziranda Belçika’da toplanan zirvesinden sonra Türkiye’nin başta Kabil’deki Hamid Karzai Havalimanını korumak üzere Afganistan’da asker bulundurma teklifi birçok boyutuyla tartışılmaya devam ediyor.
Hatırlanacağı üzere ABD, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere ve Pentagon’a yapılan ve binlerce kişinin öldüğü saldırıların ardından Afganistan’ı işgal etmişti. Aynı yılın ekim ayında başlayan işgalin gerekçesi, saldırıyı üstlenen el Kaide’nin Lideri Usame bin Ladin’in Afganistan’da saklanıyor olmasıydı. Oysa Afganistan’ın yaşanan saldırılarda doğrudan bir sorumluluğu yoktu.
İşgalden sonra Usame bin Ladin’in gevşek bir ittifak içerisinde olduğu Taliban yönetimi devrildi. Lakin Taliban kısa süre içerisinde toparlanarak ülkenin yine en önemli aktörü olmaya devam etti. Taliban’ın devrilmesi savaşı sona erdirmediği gibi, Afganistan’da istikrara yol açmadı. Vatandaşlarına güvenliği, barışı ve kalkınmayı geri getirebilecek bir yönetim oluşturamadı.
ABD İSTEYEREK ÇEKİLMEDİ
Arap basınında konuyla ilgili yapılan değerlendirmelerde ABD ve NATO’nun Afganistan’ı işgalinden 20 yıl sonra çekilmesinin “İsteğe bağlı” olmadığı aksine savaşın başarısızlığının neticesi olduğu görüşleri yer almıştı. Afganistan işgali bugüne kadar oldukça ağır bir bilançoyu arkasında bıraktı. Bu işgal, Amerika’nın tarihteki en uzun; insan ve maddi kaynaklarını en çok tüketen savaşı olarak nitelendirildi. İşgal ABD’ye 1 trilyon dolardan fazla paraya, 3 bin 200’den fazla ölü askere ve yaklaşık 21 bin yaralıya mal oldu. Afgan güvenlik güçleri yaklaşık 50 bin asker kaybetti ve binlercesi yaralandı. Bu rakamlara ölen ve yaralanan sivillerin sayıları dahil değildir.
İşte Erdoğan yönetimi, ABD dahil herkesin tasını tarağını toplayıp kaçtığı böyle bir coğrafyaya asker göndermenin peşinde.
TÜRKİYE NEDEN ASKER GÖNDERMEK İSTİYOR?
Türkiye’yi yakından takip eden Akademisyen Muhammed Nureddin, Erdoğan’ın asker göndermesindeki ısrarını, Washington eksenine tamamen dönmesine bağlıyor. ABD’nin bölgedeki politikasına tamamen bağlanmasının kanıtı olarak Karadeniz’de devam eden tatbikatları, yine Karadeniz’de NATO varlığının güçlendirilmesini ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO’ya katılımını desteklenmesini, ayrıca Türkiye’nin ağustos ayı sonlarında Kiev’de düzenlenecek “Kırım Kurtuluş Forumu” olarak adlandırılan toplantıya katılmasını gösterdi.
AFGANİSTAN’A SURİYELİ PARALI ASKERLER
Bilindiği gibi Erdoğan; Libya ve Azerbaycan’da olduğu gibi Suriyeli paralı askerleri çatışma sahalarında kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişti. Al Arab gazetesi Türkiye’nin Afganistan’a Suriyeli paralı asker göndermeyi planladığını yazdı. Gazete,
Ankara’nın Libya’ya ve Dağlık Karabağ’a Suriyeli paralı asker gönderirken izlediği işe alım yöntemlerini benimsemeyeceğini, aksine, bu kez özel güvenlik şirketlerine ait güvenlik personeli olarak Suriyeli paralı askerler için resmi sözleşmeler imzalayarak uluslararası kamuoyunu yanıltmaya ve eleştiriden kaçınmaya çalışacağına vurgu yaptı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Türkiye istihbaratı ile gerek Suriye’deki nüfuzu altındaki diğer bölgelerde, gerek kendisine sadık Suriyeli grupların liderleri arasında Afganistan’a paralı asker gönderme konusunda fikir birliği olduğunu bildirdi. Paralı askerlerin yaklaşık 2 bin ile 3 bin dolara kadar maaşla işe alınacakları ileri sürüldü.
ASKER GÖNDERMEK ÜÇ KOŞULA BAĞLI
Konuyla ilgili el Cezire sitesinde detaylı bir makale kaleme alan Said el Hac ise, Erdoğan’ın Afganistan’a asker göndermesinin üç ana faktöre bağlı olduğunu yazdı. El Hac, “Washington’un Türk taleplerine/koşullarına tepkisi, sahadaki durum ve Taliban’ın konumu. Buna Türkiye’deki muhalefetin tutumu da eklenebilir” dedi. El Hac Afganistan’a asker göndermenin en iyi seçenek olduğunu belirterek, “Çünkü Afganlar -Taliban da dahil- Türkiye’ye ABD’ye baktıkları gibi bakmıyorlar. Bir yanda Müslüman bir ülke olduğu için, diğer yanda Afganistan’da geçmiş yıllarda oynadığı roller muharebe misyonlarından uzak olduğu için onlar ne düşman ne de hasımdırlar” dedi.
TÜRKİYEDEKİ DEĞİŞİM: WASHİNGTON’A GERİ DÖNÜŞ
Muhammed NUREDDİN
al Halic
Türkiye, şu ana kadar NATO’daki tek Müslüman ülke. Buna rağmen ABD onu yalnızca, Batılı “beyaz asker” yerine birden fazla cepheye ölmek üzere gönderilen askerlerin kaynağı olarak gördü.
Türkiye’nin modern tarihinin NATO üyesi olduğu dönemi, Ankara ile Washington arasında Türkiye’ye karşı askeri yaptırımlar noktasına ulaşan gelgitlere tanık oldu. İncirlik üssünü ABD güçlerine kapattığı oldu.
Türkiye, “sıfır sorun” politikalarıyla, dış ilişkilerine daha fazla manevra alanı sağlamak için pusulayı biraz değiştirdi. Ancak bu durum 2016’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yapılan darbe girişiminde Barack Obama yönetiminin verdiği destekle Amerikan hoşnutsuzluğunu yansıtıyordu. Bununla birlikte, Obama yerine Donald Trump’ın başkan olması, Erdoğan ile Trump arasında ciddi kişisel ilişkilere izin verdi.
Ancak Joe Biden’ın ABD başkanlığına gelmesi, Türk Cumhurbaşkanının endişelerini artırdı. Biden, 2016’da başkan yardımcısı olduğu süreçte Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı savaşında demokratik bir şekilde devirmekle tehdit etmişti.
Biden’ın seçilmesinden sonraki işaretler, Erdoğan ile temasa geçmediği için Türkiye açısından rahat değildi. Seçilmesinden 6 ay sonra Washington’un Ermeni Soykırımı’nı tanıma kararını kendisine bildirmek için aradı. Ancak Türkiye, Biden ile uzlaşma politikasını benimsedi ve iki cumhurbaşkanı arasında 13 Haziran’da Brüksel’de yapılacak görüşmeye önem verdi.
Zirve, başta Türkiye’nin Rusya’yla yaptığı S-400 füze anlaşması ile Türkiye’nin terörist olarak adlandırdığı Suriye’deki Kürt kuvvetlerinin konumu olmak üzere iki ülke arasındaki çetrefilli sorunlara bir çözüm getirmese de ardından gelen Türk adımları, Ankara’nın eskisinden daha fazla bir şekilde Amerikan evine dönüş yolunda olduğunu gösterdi. Bu tutum, ABD’yi memnun eden ve aynı zamanda Rusya’yı rahatsız eden birçok konuda somutlaştı.
Belki de yeni “Türk ekseni”nin ilk göstergesi, Ankara’nın Kabil Havaalanını koruma ve oradan çekilen NATO kuvvetleri yerine Afgan polisini eğitme misyonunu kabul etmesidir. Türkiye oraya NATO adına değil Türk sıfatıyla asker gönderecek, ancak Taliban, Afganistan’daki herhangi bir NATO kuvvetinin varlığının devam etmesine karşı olduğunu açıkladı. Afganistan’ın, Türkiye’ye binlerce militan sağlayan Uygur bölgesinde Çin ile sınır komşusu olması; Rusya’ya yakın olması ve Afganistan’da ve Türkiye’nin bizzat Taliban hareketiyle gizli bir anlaşma içinde düşmanca bir rolünden korkan İran’la sınır olması; kuşkusuz, Rusya, İran ve Çin’i rahatsız ediyor.
İkinci gösterge Türkiye’nin, 14 Haziran’da gerçekleşen NATO zirvesinde Karadeniz’de deniz ve hava varlığının güçlendirilmesi ve Gürcistan ile Ukrayna’yı İttifaka dahil etmek için çalışmaya ilişkin sonuç bildirgesinde yer alan kararı onaylamasıdır. Bütün bunlar Rusya için endişe kaynağı.
Üçüncü gösterge, Türkiye’nin ağustos ayı sonlarında Kiev’de düzenlenecek “Kırım Kurtuluş Forumu” olarak adlandırılan toplantıya katılımıdır. Ancak Rusya’nın en büyük endişesi, elbette Türkiye’nin de katıldığı Karadeniz’deki büyük NATO tatbikatlarıdır. Karadeniz, Soğuk Savaş boyunca bir Sovyet gölüydü. Ancak NATO, Türkiye’nin yardımıyla bu denize zorla girmeye çalışıyor. Karadeniz’deki NATO manevraları, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Antalya’ya acil bir ziyaretine neden oldu. Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’yla görüşmesini ve Rusya’nın Türkiye’nin desteklediği NATO hamleleri konusunda endişe duyduğu mesajını iletmesini gerektirdi.
Türkiye; Suriye’de İdlib bölgesindeki Türk kuvvetlerine karşı bir Rus askeri harekatından korkmasına rağmen gözlemciler, Türkiye’nin ABD’ye olan yanlılığını iki ana faktörle ilişkilendiriyor: Birincisi, Türkiye’nin Amerikan ve Batı baskısı hissetmesi ve bunun Türk ekonomisine olumsuz etkisi nedeniyle birçok göstergenin gerilemesi. İkincisi (ve belki de en anlamlısı), Türkiye Cumhurbaşkanının 2023’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarı şansı için daha fazla koşul sağlama arzusu. Bu başarı ancak Joe Biden ile daha iyi ilişkilerle mümkün olacaktır. Belki de ABD’nin “S-400” ve “F-35” konusunda “ani sessizliği” art arda ortaya çıkabilecek yeni yaklaşımın bir parçası olabilir.
TÜRKİYE AFGANİSTAN’DA KALACAK MI?
Said el HAC
el Cezire
Son NATO zirvesinden bu yana Afganistan dosyası, Türkiye Cumhurbaşkanının ülkesinin güçlerini uluslararası havaalanını güvence altına almak ve yönetmek için başkent Kabil’de tutmaya hazır olduğunu açıklamasının ardından Türk-ABD ilişkilerinin en önemli konusu haline geldi.
11 Eylül 2001 saldırılarının sonrasında 20 yıl süren savaşın ardından ABD, geçen yıl Taliban’la yaptığı bir anlaşmanın ardından güçlerini Afganistan’dan çekmeyi kabul etti.
Uzun bir süre bocalayan müzakere döneminden sonra Washington, 29 Şubat 2020’de Taliban ile tarihi olarak nitelendirilen ve ABD güçlerinin 14 aylık bir süre içinde ülkeden çekilmesini öngören bir anlaşma imzaladı. İki taraf arasında tutsak değişimi ve güven artırıcı önlemlerin yanı sıra Taliban ile Afgan hükümeti arasında diyalog ve müzakerelerin başlatılması kararlarını da içeriyordu.
Trump seçimi kaybettikten ve Biden başkanlığı kazandıktan sonra ABD’nin yeni başkanı anlaşmayı reddetmedi. Ancak, geri çekilme takviminin pratik olmadığını düşündü ve bunu saldırıların yıl dönümünde, yani önümüzdeki 11 Eylül’de tamamlamayı vadetti.
Washington; Afganistan’a müdahalesinin sonuçları, dış politikasındaki öncelikler ve bazı iç dinamikler de dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı Afganistan’dan çıkmak istiyor. Ama kesinlikle üzerindeki rolünü ve etkisini tamamen kaybetmek istemez ki bu da bir tarafın bu görevi yerine getirmesini gerektirmektedir. Türkiye en uygun seçenek gibi görünüyor. Çünkü Afganlar -Taliban’ın kendileri de dahil- Türkiye’ye ABD’ye baktıkları gibi bakmıyorlar. Bir yanda Müslüman bir ülke olduğu için, diğer yanda Afganistan’da geçmiş yıllarda oynadığı roller muharebe misyonlarından uzak olduğu için onlar ne düşman ne de hasımdırlar.
Bu bağlamda geçtiğimiz nisan ayında Taliban ve Afgan hükümeti arasındaki “barış müzakereleri” yolunu tamamlamak ve bu konuda Türkiye, Katar ve Birleşmiş Milletler ortaklığında bir konferansa ev sahipliği yapmak üzere İstanbul seçilmişti. Ancak Türk Dışişleri Bakanlığı, Taliban’ın katılmayı reddettiği açıklamasının gölgesinde,
katılımcı heyetlerin hazırlıklarını tamamlaması için konferansın ertelendiğini duyurdu.
Bu bağlamda ABD ve NATO, Afganistan’a dışardan açılan kapı olan Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanına özel bir önem veriyor. Özellikle son zamanlarda bazı ülkelerin oradaki temsilciliklerini kapatmasına neden olan kötüleşen saha gelişmeleri ışığında, Afgan topraklarında ikamet eden ve bu toprakları ziyaret eden diplomatik misyonlar ve uluslararası kuruluşlar için bir emniyet supabı olduğu için havaalanı önemli.
TÜRK VİZYONU
Ekim 2001’de Türk parlamentosu hükümetin Afganistan’a asker göndermesini onayladı. Aralık ayında Güvenlik Konseyinin Afganistan’da Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’nü (ISAF) kurma kararıyla Türkiye misyona NATO bünyesinde 260 askerle katıldı.
Uzun yıllar, özellikle 2005 yılında “Kararlı Destek” misyonuna geçişten sonra, Türk kuvvetleri eğitim ve bazı projelerin yönetimine odaklanan muharebe dışı görevler üstlendi. Son altı yıldır Hamid Karzai Havalimanında askeri bölümün yönetimi için yaklaşık 500 asker bulunduruyor.
Biden ile geçen ayın ortasında yaptığı görüşmenin ardından Erdoğan, ülkesinin, havalimanını yönetmek ve güvenliğini sağlamak için Kabil’deki güçlerini tutmayı ilk kez onayladığını ve bu konuda Washington’dan desteğe ihtiyacı olduğunu vurguladı. Daha sonra Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından havaalanını yönetme masraflarını karşılamak ve geri çekildikten sonra ABD kuvvetlerinin bazı teçhizatını bırakmak dahil “siyasi, lojistik ve mali” destek olarak detaylandırıldı.
Amerikan’ın emelleri görünüşe göre benzer bir Türk emeliyle, ancak farklı temeller ve saiklerle ortaya çıktı. Washington’un Ankara’ya yönelik söyleminin, iki taraf arasındaki birçok tartışmalı dosya arasında Afganistan dosyasına odaklanan son NATO zirvesinden sonra önemli ölçüde değişti. Wall Street Journal gibi bir gazete bile Ankara’nın bu dosyayı Washington’la müzakere kartı olarak kullanıp, başta Rusya’nın S-400 anlaşması olmak üzere diğer dosyalarda taviz veya esneklik elde etmek için kullanacağını öne sürdü.
Güçlerini Afganistan’da tutma fikrine ilişkin Türk vizyonu 3 ana maddede özetleniyor:
Birincisi, Afganistan’da konumlandırılacak misyon bir Türk varlığı değil, Türkiye adına veya Türkiye tarafından yönetilen uluslararası bir varlık olmalıdır. Bunun için uluslararası bir siyasi örtü veya en azından NATO örtüsü bulunmalıdır.
ikincisi, Ankara’nın orada yalnız kalmaması, diğer ortaklarla birlikte kalması. Tercihini Macaristan’dan ve Afganistan’ın komşusu olması, ülkedeki etkisi ve rolü nedeniyle ilk olarak Pakistan’dan yana belirledi. Türkiye sembolik olarak bir Avrupa ülkesi ve NATO üyesidir. Pakistan’la olduğu gibi Afganistan’la da iyi ilişkileri vardır. Afganlar/Taliban üzerinde ABD ve diğer bazı ülkeler gibi aynı olumsuz izlenime sahip değildir.
Üçüncüsü, iki yoldan geçen Kabil’deki kuvvetlerinin güvenliğini sağlamak için NATO’nun, özellikle sahada durumun kötüleşmesi durumunda gerekli desteği sağlama taahhüdü. Taliban, bunu kabul etti ya da en azından buna göz yumdu.
ZORLUKLAR VE ENGELLER
Sonuç olarak Ankara’nın, Kabil Havalimanını yönetmek ve korumak için Afganistan’da kalma arzusu var. Ancak nihai karar 3 ana faktöre bağlı olacak: Washington’un Türk taleplerine/koşullarına tepkisi, sahadaki durum ve Taliban’ın konumu. Buna Türkiye’deki muhalefetin tutumu da eklenebilir.
Muhalefet partilerinin çoğu, daha önce ulusal güvenlik açısından Suriye, Irak ve Libya’ya asker gönderilmesinde hükümete destek verirken, Azerbaycan’ı ulusal ve jeopolitik gerekçelerle desteklese de Afganistan’da kalmayı ülkenin ulusal güvenliği için bir gereklilik olarak görmeyebilir.
Bize göre en önemli faktör, özellikle son dönemde kayda değer ilerleme kaydettikten sonra, Afganistan’daki Türk kuvvetlerinin kalması konusunda Taliban’ın nihai pozisyonu olmaya devam etmesidir. Ayrıca istikrarsızlık, hiçbir tarafı Afgan topraklarında kalmaya teşvik etmiyor. Taliban, Türk varlığını reddeden açıklamalar yayımladı. Ancak Sözcüsü Muhammed Naim’in açıklamaları Türkiye’ye olumlu atıfta bulundu ve gelecekte Türkiye ile iyi ilişkiler kurma arzusunu dile getirdi.
Buna göre Türkiye’nin; bir yandan ABD ve NATO ile olan ilişkileriyle kendisine siyasi ve saha koruma ağı oluşturabilirse, diğer yandan Taliban’ın zımni onayını sağlayabilirse çıkarları nedeniyle kuvvetlerini Kabil Havalimanında tutacağı bir formüle ulaşması muhtemeldir.