14 Temmuz 2021 15:17

CHP'li Bankoğlu: Mağdur beyanı ve uzman görüşlerinin ispat kuvveti azalacak

Katalog suçlarda “somut delil” şartı getirilmesini değerlendiren CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, bu değişiklik ile mağdurun değil suçlunun korunmuş olacağına dikkat çekti.

Fotoğraf: Sendika.org arşivi/csgorselarsiv.org

Paylaş

TBMM’de onaylanarak yasalaşan 4. Yargı Paketi’nin 13. maddesi, katalog suçlarda tutuklama için somut delil şartı getirilmesi, istismara cezasızlığı pekiştireceği, failleri cesaretlendireceği için kamuoyunda büyük tepki topladı. Katalog suçlarda tutukluluk için “somut delil” şartı getirilmesini değerlendiren CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, bu değişiklik ile mağdurun değil suçlunun korunmuş olacağına dikkat çekti.

Bankoğlu, “Düzenleme gelmeden önce, CMK’ye göre, isnat edilen suçun bir katolog suç olması tutuklama için zaten yeterli değildi; suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli bir şüphenin de olması gerekiyordu. Bu kuvvetli şüphenin nasıl oluştuğu tutuklama karar gerekçesinde belirtilmelidir. Dolayısıyla, paketten önce de katalog suçlarda tutuklama olabilmesi için suçun işlendiğine dair gerekçelendirilmiş kuvvetli şüphe aranıyordu. Gerekçe nedir? Delilere dayanan, hayatın normal akışında suça ilişkin şüpheyi kuvvetlendiren bulgulardır. Uygulamada bazı hakimler, katalog suç halinde gerekçe göstermeyip, doğrudan tutuklama yöntemine gidiyordu. Bunu yapmaları; yani gerekçesiz, herhangi bir delil belirtmeksizin, tutuklama kararı vermeleri zaten yanlıştı. Bu anlamda, paket olmayan bir şeyi söylemiyor. Ancak, uygulamadaki sorunu da çözmüyor” diyerek devam etti.

Bankoğlu uygulamadaki sorunları üç sınıf halinde açıkladı:

"Tutuklama bir cezalandırma yöntemi değildir; bir koruma tedbiridir. Bu açıdan, failin suçu işlediğine ilişkin bir hüküm belirtmez. Tutuklama kararı her halde gerekçelendirilmelidir. Uygulamadaki en büyük sorun birçok tutuklama kararının doğru düzgün gerekçelendirilmiyor olmasıdır. İkinci sorun ise, bazı hakimlerin özellikle cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı gibi kapalı kapılar ardında işlenen ve somut delillerle ispatı çok zor olan suçlarda, kuvvetli şüpheyi oluşturan mağdur beyanı, Adli Tıp Raporu veya uzman görüşü gibi deliller olmasına rağmen tutuklama kararı vermekte tereddüt etmesidir. Üçüncü sorunsa, yine bazı hakimlerin, özellikle devlete karşı işlenen suçlarda en ufak bir beyanı yeterli bir delil olarak kabul ederek; haksız ve gerekçesiz tutuklama tedbirine başvurmalarıdır”

"İSPAT İÇİN KAMERA KAYDI İSTEMEK MAĞDURU DEĞİL SUÇLUYU KORUR"

Kanunda, somut delilin ne olduğunun tam olarak açıklanmadığını belireten Bankoğlu, somut delil tanımının yapılmamasının yarattığı sorunlara işaret etti: "Kanun hakime, Yargıtay içtihatlarını da göz önünde bulundurarak neyin somut delil olduğuna karar vermesi için takdir yetki veriyor. Ancak, Yargıtay içtihatlarının hukuken alt mahkemeler üzerinde bir bağlayıcılığı yok. Dolayısıyla, uygulamada bir yeknesaklık oluşturulamıyor. Kimi hakim mağdur beyanını tutuklamaya yeter bir somut delil olarak kabul ederken; kimi hakime göre uzman görüşü bile tutuklama için yeterli olmuyor.

Somut delilin açıkça düzenlenmesi gerektiğini ifade eden Bankoğlu, "Somut delil dediğimiz, ses ve görüntü kaydı, olayın gerçekleştiği andan gelen izler ve fiziki bulgular olabilir. Ancak cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı gibi suçlarda, bu delillerin bulunması imkansız denilecek kadar zor. Bu durumlarda mağdurlar, çoğunlukla sürekli bir tehdit ve korkuyla karşı karşıya. Özellikle 12 yaşında bir çocuktan ya da beraber yaşadığı akrabası tarafından tecavüz edilen bir kadından, ispat için kamera kaydı isterseniz, mağduru değil suçluyu korumuş olursunuz. Bu bakımdan, bu suçlarda mağdur beyanı, uzman görüşü ve Adli Tıp Raporu gibi delillerin somut delil olarak değerlendirilmesi ya da çocuğun üstün yararı adına somut delil şartının kaldırılması gerekir. Bu suçlarda esas olan mağdur beyanı ve uzman görüşüdür; bunlar şüpheyi kuvvetlendiren, anlamlı ve yeterli deliller olmalıdır” dedi.

Düzenlemenin uygulamadaki sonuçlarının ağır olacağına işaret eden Bankoğlu, “Kuvvetli şüphe zaten delille olur. Bu malumun ilamı olabilir ama uygulamadaki sonuçları o kadar da masum olmayacak. Kuvvetli şüphe için illa somut delil aranırsa, mağdur beyanının ve diğer uzman görüşlerinin ispat kuvveti azalacaktır. Bu yüzden, bu 13’üncü maddenin en azından, cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı özelinde kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Biz yıllardır, cinsel saldırı ve istismar davalarında mağdurun beyanı esastır, diyoruz. İstanbul Sözleşmesi de bunu söylüyordu GREVIO raporlarında. Hükümet bunu bir türlü kanunla düzenlemeye yanaşmıyor ama biz söylemeye devam edeceğiz. Öyle, bir Bakanın çıkıp da mağdur beyanı da somut delildir, demesiyle olmuyor. Burası bir hukuk devleti, buyurunuz düzenleyelim bunu kanunla, hakimin inisiyatifine bırakmayalım, diyoruz. Ama hükümet bu konuda anlaşılmaz bir biçimde kafasını kuma gömüyor” dedi.

İSTİSMARCILAR YARGI PAKETİNE SIĞINIYOR

Şimdiden yasalaşan bu maddenin ağır sonuçlarının pratikte görüldüğünü söyleyen Bankoğlu bir örnekle devam etti: “Sakarya’da 12 yaşında bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen tutuklu bir tarikat şeyhi, ‘Yargı Paketi’ne sığınarak’ tahliye istedi. Daha paket geçmemişti bile. Ne olacak şimdi, mesela bu şeyh çıkıp ilçeye gittiğinde, 12 yaşındaki kızı tehdit etse, ailesini tehdit etse, kim sorumlu olacak? Tacizciler Yargı Paketi’ne sığınırken, 12 yaşındaki çocuklar nereye sığınacak? Ne oldu çocuğun üstün yararına?​”

TEPKİLER DİKKATE ALINMADI

“Amaç tutuklama kararlarının gerekçelendirilmesiyse, yargı paketi yerine, hakimlere eğitim verilebilirdi. Ya da somut delilin getirildiği suçlar sayılırken, pekala cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı suçları düzenleme dışında tutulabilirdi" diyerek belirten Av. Bankoğlu, “Ama bunlar yapılmadı. Tartışılmadı. Eleştiriler her zamanki gibi dikkate alınmadı. Aslında, hükümetin söylem ve eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu durum bizi şaşırtmadı. Mağdur beyanının esas olması gerektiği meselesi, hala içtihatlara dayanan bir prensip. Düzenlememekte ısrar ediliyor. Benzer bir şekilde ısrarlı takip fiilinin, TCK’de suç olarak tanımlanmasını yıllardır teklif ediyoruz. Sözler veriliyor, ama henüz hiçbir adım atılmadı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma girişimi sonrası, iyice sesi yükselen başka talepler de var; 15 yaşındaki çocukların evlenebilmesi talepleri, çocuğun cinsel istismarı suçunu düzenleyen TCK’nin 103’üncü maddesine yönelik değişiklik talepleri, 6284 sayılı Kanun’un ruhuna aykırı bir şekilde arabuluculuk, nafaka düzenlemeleri gibi. Bu hesapları herkes görüyor, farkında. Bir de üstüne bu davalar olunca, kimsenin 4. Yargı Paketi’nin Avrupa standartlarına uymak amacıyla yapıldığına inanacağını sanmıyorum” diyerek sözlerini sonlandırdı. (EKMEK VE GÜL)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

73. Emmy Ödülleri adayları açıklandı

SONRAKİ HABER

İngiltere'de ocak ayından bu yana en yüksek günlük vaka sayısı görüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa