14 Temmuz 2021 23:08

Lavinia

Lavinia gömüldükten sonra mezarının üzerinde bir çiçek yetiştiği rivayeti kulaktan kulağa yayılarak günümüze kadar gelmiştir. Mezarda açan bu çiçeğin adına Lavinia yani ölüm çiçeği adı verilmiştir.

Fotoğraf: Pixabay

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Lavinia kelimesi ile ilk karşılaşmam Özdemir Asaf’ın iç burkan şiiri ile olmuştu. Şiire adını da veren Lavinia, şairin dizeler boyunca gitmesi ile kalması arasında asılı kaldığı sevgilinin adıdır. Şiirin son bölümünde yer alan “Adını gizleyeceğim/Sen de bilme, Lavinia” dizeleri şairin Lavinia’ya olan aşkını hiç dile getiremediğini, kendini yaşayan aşkının arafında kaldığını ele verir.

Lavinia isminin yeniden karşıma çıkışı Vergilius tarafından Truva kahramanlarından Aeneas efsanesinin anlatıldığı Aeneis destanı iledir. Truva Savaşı sonunda tanrılar Aeneas’a “Truva bitti, sen burası kadar önemli bir ülke daha kuracaksın!” diyerek gurbetin yolunu açar. Böylece Aeneas, babası, oğlu ve savaştan sağ kurtulanlar ile Truva’yı terk ederek Antandros’a (Edremit) gelir. Antandros’ta ormandan kestikleri çamlardan yaptıkları yirmi adet gemi ile bir mart sabahında denize açılırlar. Yunanistan, Arnavutluk, İtalya ve Tunus olmak üzere toplam dört ülke ve yirmi bir limanı geçerler ve yeni Truva’yı kurmak için Roma yakınlarında karaya çıkarlar. Bu karaya çıkış yeni Truva’nın yani Roma İmparatorluğunun başlangıcıdır.  İşte on iki bölümden oluşan destan bu yol hikayesini anlatmaktadır.

Lavinia ismi destanda sadece bir isim olarak karşımıza çıkar. Kuru bir isim… Ne yaşamından haberdarızdır ne duygularından ne de arzularından… Lavinia kehanetlere uyarak Aaneas ile evlenmiştir. O kadar…

Koca destanda Lavinia’nın yeri yukarıdan aşağı da yazsanız, sağdan sola da yazsanız bir kenar süsü bile oluşturmayacak kadar kısadır. Lavinia’nın dili bu epik ve eril destanda koca koca gür sesli kahramanların bağırtıları arasında lal olmuştur.

Belki de Lavinia’nın sesinin duyulmaması sadece koca koca kahramanların bağırtıları nedeniyle değildir. Belki de Lavinia’nın sözleri boş parşömenlere dökülemeden boşlukta asılı kalmıştır. Çünkü Vergilius Aeneis Destanı’nı bitiremeden ölmüş ve yarım kaldığı için de eserinin yakılmasını vasiyet etmiştir.

Neyse ki vasiyeti tutulmamış ve destan günümüze kadar gelmiştir. Böylece Lavinia’nın binlerce yıldır boşlukta asılı kalan sözlerine Ursula Le Guin tercüman olabilmiştir. Le Guin kahramanı ile aynı ismi koyduğu kitabında harf olur, kelime olur, cümle olur ve Lavinia dile gelir; “Varlığım yüzyıllar boyu sürecekse eğer, en azından bir kerecik ortaya çıkıp konuşmam gerekir. Şairim bana hiç söz hakkı tanımadı. Sözü ondan almak zorunda kaldım” der. 

Lavinia ismi ile yeniden karşılaşmam bu kez William Shakespeare'in en kanlı eseri olarak kabul edilen ve Türkçeye Titus Andronicus olarak çevrilen oyunudur. Bu oyunda Lavinia Roma Ordusunun soylu komutanı Titus Andronicus’un kızıdır. Lavinia’nın güzelliği oyunda “Roma’nın en parlak cevheri” şeklinde tanımlanmıştır. Ancak bu cevher vahşi bir şekilde söndürülür. Çünkü Lavinia’ya önce tecavüz edilir. Ardından tecavüz edenlerin adını söyleyemesin diye dili, adlarını yazamasın diye elleri kesilir. Ardından da babası Titus Andronicus tarafından öldürülerek kirletilmiş olan namusu temizlenir. Öldürüldüğünde namusu temizlendiği için olsa gerek (!), oyunun sonunda Lavinia aile mezarlığına gömülür.

Lavinia kelimesinin ölümle ilişkilenmesi bu hikâyeden sonra olsa gerek. Her ne kadar Shakespeare'in oyunu Lavinia’nın gömülmesi ile son bulsa da okuyucuların gönlü hikâyenin bu şekilde son bulmasına razı olmamıştır. Çünkü Lavinia gömüldükten sonra mezarının üzerinde bir çiçek yetiştiği rivayeti kulaktan kulağa yayılarak günümüze kadar gelmiştir. İşte mezarda açan bu çiçeğin adına Lavinia yani ölüm çiçeği adı verilmiştir.       

Latince adı Artemisia vulgaris olan Lavinia misk otu olarak da bilinmektedir. Bu çiçek ilk olarak Titus Andronicus’un kendi elleriyle yaşamına son verdiği kızının mezarında açmış olmasından mı yoksa mezarlıklarda sık gözlenmesinden mi “ölüm çiçeği” olarak adlandırılmıştır bilinmez. Lavinia her ne kadar ölümle ilişkilendirilmiş olsa da yüzü yaşama dönüktür. Çünkü bir mavi kelebek türünü polenleri ile emzirir.  

Bu mavi kelebekler 26 yıl önce yaşanmış olan bir soykırımın sessiz çığlıklarına tercüman olmuştur. 11 Temmuz 1995 tarihinde Ratko Mladic komutasındaki Sırp Cumhuriyeti Ordusu'na mensup ağır silahlarla donanmış askerler Bosna-Hersek'in Srebrenitsa kentine girmiş ve 22 Temmuz 1995 tarihine kadar toplam 8.372 Bosnalı insanı vahşice katlederek bir soykırım gerçekleştirmiştir. Katledilen insanlar da izleri bulunmaması için toplu mezarlara gömülmüştür. 

Toplu mezarların izini sürmek ve yerlerini bulmak çok da kolay olmamıştır. İşte Lavinia’nın yani ölüm çiçeklerinin polenleri ile beslenen bu mavi kelebekler hakikat arayıcılarına kılavuzluk yapmıştır. Mavi kelebeklerin belirli bölgelerde yoğunlukların artması dikkatleri bu alanlara çekmiştir. Ölüm çiçekleri ile bütünleşen mavi kelebeklerin işaret ettiği bu alanlarda yapılan kazılar koyun koyuna gömülmüş bedenlerin sessiz çığlıklarını özgürleştirmiştir.

Yazıya Özdemir Asaf’ın Lavinia şiirinden dizelerle başlamıştım. Yazıyı yine Lavinia üzerine şiir yazmış bir şairin dizeleriyle bitirmek isterim. Bu şair “hüzün ki en çok yakışandır bize/ belki de en çok anladığımız” dizelerinin nakışçısı Hilmi Yavuz’dur. Hilmi Yavuz “Lavinia için Sonnet” adlı bir şiirine “sana da yas yaraştığı söylenir, öyle değil!...” diye başlar ve “sana yas değil elbet, yaz yaraşır lavinia...” dizesiyle bitirir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI