Mektup: Boğaziçi'nde direnişin de umudun da sonu değil
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi yazdı: Seçimle gelmeyen herhangi bir rektörün, kabul görmesi pek mümkün değil. Dolayısıyla direniş de henüz sona ermiş değil.
Fotoğraf: Evrensel
İbrahim Cem ÖZSEFİL
Boğaziçi Üniversitesi
15 Temmuz sabahına içimde garip bir huzurla uyanıyorum. Bunun, son beş yıldır yoğun şekilde propagandalaştırılan günün kendisiyle bir alakası yok elbette ki. Daha çok, bir önceki gece tamamladığım Emek Gençlik Kampı’ndan geriye kalan tatlı yorgunluğun getirdiği bir huzur bu. Türkiye’nin geleceğine dair endişeli olduğu kadar umutlu da olan onca gencin verdiği bir enerjinin sonucu belki de. Günün ilk etkinliği olarak, hemen herkes gibi, gece neler olduğunu görmek adına telefonuma uzanıyorum. Karşıma ilk olarak, son dönemde alışık olduğumuz üzere, bir gece yarısı kararnamesiyle Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör olarak atanan Melih Bulu’nun görevden alındığı haberi çıkıyor. Boğaziçi Rektörlüğü’nde altı ayı aşkın süredir devam eden kumpanya hâlinin en öne çıkan soytarısı, ‘son şakasını’ yapmayı da ihmal etmeyerek, geldiği gibi gidiyor.
Boğaziçi Direnişi’nin 193 günlük çabası nihayet meyvesini verdi. Yağmur, kar, kış demeden her gün rektörlüğe sırtını dönerek eylem yapan akademisyenlerle; salgına, ardı ardına gelen kampüs giriş yasaklarına ve üniversite çevresinde aylardır süren polis ablukasına karşı direnen öğrencilerin bir zaferidir bu. Ya da Boğaziçi Üniversitesi’nin; öğrencilerin alınmadığı bir kampüste mangal partisi veren güvenlik görevlilerine ve sivil polislere, kampüs kapısına kelepçe vuranlara, rektör yardımcılığıyla yetinmeyip kendisini görevden göreve atayan Naci İnci gibilerine ve yeni fakülteler kurma çabasına girişip üniversiteyi kendi isteklerine göre şekillendirmeye çalışanlara değil, yalnızca ve yalnızca öğrencilerle birlikte üniversite bileşenlerine ait olduğunun bir tezahürü.
Gelgelelim Melih Bulu, geldiği gibi gitmedi aslında. Polis ve güvenlik görevlisi şiddetiyle yarattığı fiziksel ve psikolojik travmanın yanında Bülgbti+ ve Citök’ü kapattırması, üniversite kapılarını değiştirerek kampüsleri bir nevi hapishaneye çevirmesi, kampüs içerisine onlarca yeni güvenlik kamerası taktırması, Feyzi Erçin’in ders vermesini engellemesi, bunlardan yalnızca birkaçı. İşte tam da bu sebeple, direniş henüz sona ermedi. Kayyum rektörün, Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden bir tanesine bu kısa sürede verdiği zararı göz önüne alarak, yalnızca Boğaziçi’nde değil, Türkiye’deki her üniversitede rektörler seçimle belirlenene dek de sona ermeyecek.
Peki Boğaziçi’nde önümüzdeki dönemde neler olacak? Melih Bulu’nun geri kalan süredeki sağ kolu Naci İnci, şu sırada vekâleten de olsa rektör olarak belirlenmiş durumda. Öte yandan YÖK, Boğaziçi rektörlüğü için apar topar bir ilan açtı bile. Son tarih olarak 2 Ağustos’un belirlenip resmi tatiller çıkarıldığı zaman aşağı yukarı bir haftalık bir sürecin kalıyor olması, akla ortada bir başka danışıklı döğüş olması ihtimalini getirmiyor değil. Fakat aslında çok da önemli değil. Üniversite içerisinde yapılacak bir seçimle gelmeyen herhangi bir rektörün, bu noktadan sonra ne öğrenciler ne de akademisyenler tarafından kabul görmesi pek mümkün değil. Dolayısıyla direniş de henüz sona ermiş değil. Önümüzdeki dönemde öğrencilere olduğu kadar akademisyenlere de büyük iş düşmeye devam edecek.
Aklıma yeniden Emek Gençliği üniversiteli kampı geliyor ve İstanbul’un dört bir yanındaki üniversitelerden gelen öğrencilerin, Boğaziçi Direnişi’nin kendilerine ne denli ilham verdiğinden bahsettiklerini ve bu direniş ruhunu kendi üniversitelerine nasıl uyarladıklarını anlatmalarını hatırlıyorum. Yalnızca o görece minik topluluk içerisindeki bu karşı çıkma ve örgütlenme hâli bile, gelecek için umutlanmama yetiyor. Üniversiteler özgürleşene ve özerkleşene dek mücadeleye devam. Direnişle…