Tek Adam’ın geri adımı Boğaziçi’nin kazanımı
Boğaziçi’nden öğrenmek, “mücadele eden kazanır” demek ve neyin örgütleneceğini çok daha geniş tartışma ve eylemlilik süreçlerinin konusu yapmak süreçten çıkarılacak derslerin başında geliyor.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Ender Şiar ARGIN
Emek Gençliği MYK üyesi
AKP’nin Boğaziçi memuru Melih Bulu, bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı KHK’si ile atandığı Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü görevinden yine bir gece yarısı KHK’si ile alındı. Bu yazıda Bulu’nun görevden alınmasının sonuçlarına ve üniversite gençliğinin tartışmalarına ilişkin birkaç cümle edeceğiz.
TEK ADAM’IN GERİ ADIMI BOĞAZİÇİ’NİN MÜCADELESİYLE KAZANILMIŞTIR
İlk olarak Bulu’nun görevden alınması kararını, tek adam iktidarının güç dengeleri ve yönetememe krizine bağlayan ve üniversite bileşenleri açısından taleplerin tamamı karşılanmadan bunun bir kazanım olmadığına dikkat çeken görüşe ilişkin birkaç şey söylenebilir. Boğaziçi öğrencilerinin, akademisyenlerinin ve başka üniversitelerden ileri gençlik kesimlerinin dayanışma gösterdiği mücadele sürecinin sonucu olarak tek adam yönetimi Melih Bulu ile yoluna devam edememiştir. AKP ve Erdoğan iktidarının “almak zorunda kaldığı” bu karar kuşkusuz bir kazanımdır. Çünkü her şeyden önce tek adam yönetiminin üniversitelere olan müdahalesinin sinir uçlarından birini temsil eden Melih Bulu’nun, geniş toplumsal kesimlerin tepkisine rağmen, arkasında durarak gösterdiği ısrardan bir geri adımı, büyük bir meşruiyet krizine rağmen parlatılan Bulu’lu Boğaziçi projesinden vazgeçme durumu söz konusudur. Bu vazgeçişin nedenleri, başta öğrenciler olmak üzere taleplerinin arkasında mücadele eden ve destek veren tüm kesimlerin ortaya koyduğu yan yana gelme deneyiminde ve bu tutumun tüm bir süreç boyunca gösterdiği sürekliliğin kendisinde aranmalıdır. İktidarın attığı geri adımın nedenlerini buradan kurmak, bu adımın öğrencilerin kazanımı olduğunu ve bu kazanımın ilerletilmesinin ve genişlemesinin koşulunun da taleplerin arkasında en geniş birliklerin kurulması ve mücadele ile sürekliliğini koruması yoluyla biriktireceği geri adımlardan geçtiğini ortaya koyuyor. Erdoğan iktidarının Boğaziçi’nde attığı bu geri adımın belirli sonuçları bu anlamda tartışmaya kapalıdır. Melih Bulu yerine AKP ve Erdoğan ile daha uyumlu çalışabilecek, öğrencilere karşı daha tavizsiz olabilecek, görevinin politik niteliği açısından daha bilinçli birinin atanıp atanmayacağından, Boğaziçi bileşenlerinin Melih Bulu’nun istifasının dışında öne sürdüğü taleplerin karşılanmasından (demokratik seçimler, tüm atanan rektörlerin istifası vb.) bağımsız olarak bu durum bir kazanımı ifade eder. Zira Melih Bulu’nun görevden alınmasından bağımsız olarak Boğaziçi direnişi önemli bir kazanımı ifade ediyordu zaten. Bundan sonraki süreç bu kazanımın, bu deneyimin, başta demokratik seçimlerin örgütlenmesi olmak üzere yeni sonuçlar ve sorumluluklar çıkarılarak nasıl büyütülebileceği ile ilgilidir. Üniversitelere yönelik uzun ve sistematik bir saldırı sürecinin ardından bu türden kazanımların “küçük görülmesi” ya da henüz kazanım olmadığına dair bir şerh düşülmesi bu anlamda problemlidir. Politik kötümserliğin uzun süredir kendi deneyimlerinden öğrenmekte ve irili ufaklı kazanımlarla ilerlemekte zorlanan bir üniversite kuşağı açısından mücadeleye katacağı hiçbir şey yoktur. Bu bir kazanımdır, ancak üniversite gençliği bu kazanımdan ve kendi deneyiminden öğrenerek kazanımlarını büyütmek zorundadır.
KAZANIMIN ESAS BELİRLEYİCİSİ ÖĞRENCİLERİN MÜCADELESİDİR
Düzen muhalefetinin “ilk seçimde gidiyorlar” stratejisiyle tam uyumlu ve fiili-acil hak mücadelelerine kuşkuyla yaklaşan bazı muhalif çevrelerde tek adam yönetiminin attığı bu geri adımdan sonra ortaya çıkan tartışmalara ilişkin de birkaç şey söyleyebiliriz. İlk elden, bu kazanımın üniversite öğrencileri ve akademisyenlerinin her türlü baskı ve polis terörüne rağmen ısrarlı ve direngen mücadelesinin değil düzen muhalefetinin mesafeli, siyasal karşı-söylemden ve kutuplaştırma tuzağına düşmekten uzak, rasyonel ve itidalli tutumunun ve nispeten üniversite özerkliğine ilişkin akademik talebin öne çıkarılmasının sonucu olduğuna dair bir yaygın inanış var. Bu, çeşitli eylemlilik süreçlerinin ve farklı düzeylerde taleplerin sahiplenildiği uzun mücadele sürecinin oldukça indirgemeci bir analizidir. Sadece Boğaziçi’nde değil tüm üniversitelerde gelebilecek kazanımların esas belirleyicisi, üniversite gençliğinin bütün üniversitelerde atanmış rektörlere ve üniversiteye yönelik saldırılara karşı ortak talepler etrafında tutum geliştirmesidir. Tek adam iktidarının güç tahkimi ve devlet aygıtının bütün sosyal yaşam alanlarındaki müdahalesi dikkate alındığında düzen muhalefetinin geliştirdiği bu stratejik muhalefetin bugüne kadar olmadığı gibi bugünden sonra da bu türden açık mücadele alanlarındaki kazanımların ağırlık noktası olması mümkün değildir.
Tüm bu tartışmaların yanında üniversite gençliği açısından Boğaziçi’nin bu kazanımının olumlu ve motive edici duygularla karşılanması da önemlidir. Ancak üniversite gençliği içerisinde bu duygularla birlikte “orası Boğaziçi”, “onlar yapar biz yapamayız” türünden eğilimler de yok değildir. Boğaziçi, yalnızca politik örgütlülük açısından değil öğrencilerin en geniş tartışma ve karar alma mekanizmaları ve öğrencilerin kendi örgütlerini var etmesi açısından dahi oldukça “sorunlu” koşullarda Melih Bulu’yu karşılamıştır. Boğaziçi öğrencileri, tek adam yönetiminin üniversitelere saldırısı sonucu örgütleri dağılan, bir araya gelme alanları daralan, örgütsüz ve deneyimsiz bırakılan üniversite gençliğinin bir parçasıdır. 6 ayı aşkın mücadele süreci de elbette bu türden sorunlardan ötürü çeşitli zayıflıklar yaşamıştır. Yani mesele ne Boğaziçi öğrencilerinin kerametinde ne de geçmişten gelen örgütsel geleneğindedir. Mesele, iktidarın fiili durumuna karşı ortak taleplerin formüle edilmesi, mücadeleden vazgeçmemek üzere bir tutumun geliştirilmesi, bu ölçüde bir arada durma yeteneği kazanılması meselesidir. Bu açıdan başta devlet üniversiteleri olmak üzere hemen hiçbir üniversite Boğaziçi’nden daha “dezavantajlı” durumda değildir.
DEMORKATİK ÜNİVERSİTE TALEBİ BÜYÜMELİ, GENİŞLEMELİ, MERKEZİLEŞMELİ
Ayrıca, Boğaziçi’ndeki her kazanımdan üniversite gençliği sonuç ve pay çıkarmalıdır. Çünkü yukarıda da bir ölçüde belirttik, Boğaziçi’ndeki her kazanımında; geniş üniversite bileşenlerinin, ilk günden bu yana çeşitli dayanışma eylemleri örgütleyen ODTÜ, Hacettepe, YTÜ, İTÜ, İÜ gibi üniversitelerin öğrencilerinin, siyasal iktidarın bunca baskı ve zor pratiğine, Boğaziçi’nin bu denli kriminalize edilmesine rağmen demokratik üniversite mücadelesinden vazgeçmeyen, Boğaziçi’nin talebini bütün üniversitelerin talebi olarak örgütleyen geniş öğrenci birlikteliğinin de payı vardır. Bu anlamda öğrenci gençliğin ileri kesimleri, Boğaziçi direnişinden, 6 ayı aşkın süren fiili mücadele sürecinden, hatalarından ve kusurlarından, kazanımlarından ve deneyimlerinden öğrenerek üniversitelerin gireceği yeni döneme yeni derslerle başlamak zorundadır. AKP ve tek adam iktidarın üniversitelere yönelik saldırısının Bulu’yu feda etme hamlesiyle kesintiye uğrayacağını düşünmek hayalcilik olur. Saldırılar devam edecektir, bunun karşısında Boğaziçi’nden öğrenmek, “mücadele eden kazanır” demek ve neyin örgütleneceğini çok daha geniş tartışma ve eylemlilik süreçlerinin konusu yapmak bu süreçten çıkarılacak derslerin başında geliyor.
Son olarak Boğaziçi başta olmak üzere üniversite gençliğinin dün olduğu gibi bugün de üniversite mücadelesine karşı sorumlulukları olduğunu söyleyerek bitirebiliriz. Hatta dünden bugüne bu sorumluluk daha da büyümüştür. Üniversitelerin demokratik ve özerk kurumlar olarak mümkün kılınması mücadelesinin büyümesi, genişlemesi ve merkezileşmesi, önümüzde duran esas sorumluluk alanıdır. Boğaziçi süreci irili ufaklı mücadelelerle süren üniversite hareketine yeni bir kapı aralamıştır; üniversite gençliğinin mücadelesinin yeni bir boyut kazanması sorunu artık çok daha aciliyetli bir sorundur.