Dağ fare doğurdu: Toplumu dönüştürmeliyiz
İnsanları “Harika bir yasa çıktı” sandığı bu durumda bizim işimiz epey zor olacak. En başından beri söylüyoruz. İyi bir yasal koruma için bundan sonra yapılacak en önemli şey toplumu dönüştürmek.
Fotoğraf: Pixabay
Hülya YALÇIN*
Ülkemizde 2004 yılında Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde “Hayvanları Koruma Kanunu” adıyla 5199 sayılı Kanun yürürlüğe girmişti. Öncesinde hayvanların şahsi çabalarla ya da bunun için bir araya gelmiş resmi gayriresmi derneklerle korunmaya çalışıldığı görülüyor. Bizzat yaşadığım Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı köpek ve kedi katliamlarını yaşadıkça unutmam mümkün değil. İnsanların gece nöbetlerine çıktığını, zehirli iğneler ve kurşunlar topladığını biliyorum. O zamanlar yaralı ve ölü hayvanların telaşında, bu olay için karakola, savcıya gitmek kimsenin aklına gelmiyordu.
İşte Hayvanları Koruma Kanunu 5199 sayı ile tam da o zamanlarda çıkartılmıştı. İnsanlar yavaş yavaş hayvanları korumak ve onlara zarar verenlerin cezalandırılmasını sağlamak için karakollara, jandarmaya ve cumhuriyet savcılıklarına başvurmaya başladı zaman içinde. Elbette hiç yeterli değildi. İlk yıllar “Hayvanın da kanunu mu olurmuş diyen polisler, hatta önüne evrak gelene kadar kanundan haberi olmayan savcılar” çok zaman kaybettirdi davaya. Çünkü bu olaylar karşısında şikayet ya da benzeri sürecin işletilmesi de başlı başına bir emek ve zaman istiyordu. Ve insanların maalesef buna yeterli zamanı, bilgisi, gücü de yoktu.
NE İSTİYORDUK?
Yıllar içinde madem bir kanun var iyileştirilsin sesleri haklı olarak yükselmeye başladı. Ne istiyorduk? Madem bir hayvan koruma kanunu var, “Hayvan tanımı doğru olsun” istedik öncelikle. Öyle ya hepsi birer hayvan olan “ayı, kurt, balık, tavuk, inek, kuzu, kuşlar maymunlar ve pek çok hayvan” bu kanunun koruma kapsamında adları bile anılmayan hayvanlardı, hâlâ da öyle. Deney başlığı ile kıyılan hayvanlar içinse sadece “İşe yarayacak şekilde kullanılmaları” anlatılırken cümleler kurulmuş metinde. Av ve avcılık konusu ise sanki bu bir hayvan koruma kanunu değilmiş gibi “ruhsatlar, izinler, ücretler” üzerinden ele alınmış; geyikler, karacalar, sülünler, ördekler hayvan bile sayılmadan işlenmiştir. Yine “folklorik” adı altında süregelen hayvan dövüştürme, boğuşturma, yarıştırmalar, resmi adı altında at yarışları ve benzerleri kanun metninde hiç “koruyan bir cümle” ile karşılanmamıştır.
Pek çok değişik hayvanı ölüme kadar esarete mahkum eden sirkler, hayvanat bahçeleri, yunus parkları gibi oluşumlar ise denetimleri zor ve zayıf kalacak şekilde ve insanın para kazanmasını devam ettirecek durumda düzenlenmiştir. Yani yasanın geneli içinde sadece 6 maddedeki sokak hayvanlarının aşılama ve kısırlaştırma işlemini takiben alındığı belediye tarafından yaşadığı yere geri bırakılacağı cümlesi ile anılabilir. Ki öyle anılmaktadır.
Hayvanlara işkence kötü muamele yasaktır diyen birkaç cılız cümle var elbette kanun içinde. Ama bu yasakların etkili olması için mutlaka “ihlali karşısında caydırıcı cezalar” da olması gerekiyor. Yasada ise bürokrasi içinde varılması zor bir yol sonunda ancak idari cezaların yer aldığını görüyoruz. Hayvanlara “İnsan için de korkunç toplumsal sonuçları olabilecek suçları işleyenler” kesinlikle bu yıllar boyunca hapis cezası ile cezalandırılamıyordu. Adeta hem belediyeler hem şahıslar “cezasızlık” zırhı ile korunuyordu anlaşılmaz bir sebeple.
Bugüne kadar artan bir ihlal süreci yaşandığından artık STK’ler ve baro oluşumları, bağımsız gönüllüler ve başka hak arama disiplinleri bir araya gelerek kanunun temeli üzerinden iyileştirmeler yapılmasını; en azından gerçek koruma sağlayabilecek kadar güçlendirilmesini istemeye başladı.
İşkence, tecavüz, öldürme suçlarında tartışmasız “hapis cezası”, idari para cezalarının arttırılması, “Deney, av, hayvanat bahçesi, yunus parkları ve benzerlerinin yasaklanması, hayvanların canlı olması hasebiyle artık alınıp satılmaması, hediye edilmemesi, geleneksel veya resmi gerekçelerle dövüş boğuş yarış için kullanılmaması ve benzeri çok sayıda aslında geç bile kalınmış doğal taleplerle” TBMM ile görüşmelere başlandı.
İnanılır gibi değil ama hayvanların “canlı” olduğunu, “hissettiğini” yıllar boyu vekillere anlatmak için Ankara’yı yol ettik. Şimdi düşündükçe anlıyoruz, ne kadar dikkate aldıklarını.
UMUTLANMA CÜRETİNİ GÖSTERDİK
Geldiğimiz 2021 noktasında aylar boyu süren çalışmalar, bütün siyasi partilerin ortak iradesi ve basına yapılan umut verici açıklamalarla hiç olmadığı kadar umutlanma cüretini gösterdik biz. Sokakta kedi köpek kesen, aracıyla sürükleyip parçalayan, eve hapsedip tecavüz ederek öldürenler (En azından bu hunharlıkla suç işleyenler) hapis cezasıyla karşılanacak diye düşündük.
Geçtiğimiz yıllar için de tüm partilerin temsilci katılımı ile oluşturduğu Hayvan Hakları Meclis Araştırma Komisyonu raporu da bu şekilde umutlanmamıza sebep olmuştu. Öyle ya, herkes aynı fikirde ise bu yasaya kim “hayır” derdi ki. Tam anlamıyla rapora uymasa da epey “iyileştirilmiş bir koruma kanunu” beklememizi bu nedenle haklı görüyorduk.
Ve onca yılın, onca emeğin, bu yolda kaybettiğimiz gencecik yoldaşımız Sevgili Burak Özgüner’in kısacık sonlanan hayatının bile durduramadığı korkunç aymazlık yasayı yine sakatlayarak önümüze attı. Dalga geçer gibi “İyileştirme yaptık” denmesi de ayrıca üzücü.
Uygulanması yönetmeliklerdeki detaya bırakılmış olsa da ana çerçeve belli. Hapis cezasında çok açık bir makas var ki, hapis cezası istenmesi bile mucize olur. Uygulamada alt yapısı olmayan bir metin. Hayvanat bahçeleri kapanıyor demişler daha fazla ve rahat açılabilmesi için gerçek ve tüzel kişileri teşvik eder mahiyette metin yazmışlar. Yunus parkları dalga geçer gibi on sene içinde kapanacak demişler. On sene. Bu şuna benziyor, “Şurada bir yanlış, bir ahlaksızlık var ama on sene sonra bitiririz idare edin”. Ayıptır. Gerçekten.
Sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve popülasyonunun kontrol altına alınarak daha kaliteli bir yaşam sürebilmesi için gereken hiçbir önlemi de göremiyoruz yeni metinde. Binlerce kişi büyük hayal kırıklığı yaşıyoruz kısacası. Biz bu metni yazarken Cumhurbaşkanı onayı ile Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi yeni 5199 sayılı Kanun.
Elbette çok uğraşacağız. Eskisi üstüne üç beş altı boş cümle eklenerek düzeltilmiş gibi sunulan bu yasa ile mücadele daha zor hale geldi. Öncelikle aklı başında herkesin net olarak gördüğü uygulanamazlık, bürokratik engeller, kısıtlar nedeniyle “Koruma kalkanının daha da düştüğü” bu yasayı nasıl işe yarar bir şekilde kullanabiliriz bunu hukukçular olarak çalışmaya başladık bile.
İŞİMİZ EPEY ZOR OLACAK
İnsanları “Harika bir yasa çıktı” sandığı bu durumda bizim işimiz epey zor olacak. En başından beri söylüyoruz. İyi bir yasal koruma için bundan sonra yapılacak en önemli şey toplumu dönüştürmek. Biz de üç yıl önce Hayvanlara Adalet Derneği olarak başladığımız bu projeyi yaygınlaştırarak sürdüreceğiz.
En kısa söylemiyle “Dağ fare doğurdu” hatta neredeyse ölü bir fare. Biraz metafor yaparsak; biz o fareyi korur kollar, güçlendirir, olması gereken doğal yaşamına salarız diyelim o halde.
Malcolm X /in güzel bir sözüyle bitirelim; İsterseniz yeryüzünün en iyi anayasasını yapın, toplum hazır olmadıkça işe yaramaz.
Şu an biz de yapılan “iyi” bir kanundan söz etmiyoruz. En kötü, en zor, en karışık ve en amacıyla uzak bir kanun olmasına rağmen başka yolu olmadığından onu kullanacağız. Ama iyi bir kanun için önce toplumu hazırlamak ve talep eder hale getirebilmek önemli.
Onlarca yılın sonunda Türkiye Cumhuriyeti hayvanların “canlı” olduğunu kabul edebildi. Bu da bir şeydir!
*Avukat, Hayvanlara Adalet Derneği Başkanı