Ali Büyükyiğit neden çok zengindi?
Metin İlgün’ün bir yakını, “Yüreğine dünyayı sığdırmaya çalıştı” demişti. Aynı soydandırlar. Bir sürü dünya da sığmıştır yüreklerine. O yüzden çok zengindir Ali Büyükyiğit, insanlık zenginidir.
Fotoğraf: Evrensel
Barış AVŞAR
1995 haziran ayında yayımlanmaya başlayan Evrensel gazetesi bir yaşını yeni doldurmuşken, 1996 sonbaharında, Zeytinburnu Seyit Nizam Mahallesi’nde Emek gazetesi adıyla yayımına devam ediyordu. Metin Göktepe’nin henüz o yılın başında katledilmesinin üzüntüsü ile çalışıyordu herkes içeride. Ama yola devam edilmeliydi. Biz ‘Ankaralılar’ birer ikişer gelip oturmuştuk masalara. Hem işi öğreniyoruz hem zaten öğrenmeye çalıştığımızı halihazırda yapmakta olanları tanıyoruz: Serpil, Şengül, Cemal, Seçkin, Tunç, Haşim, Sinan, Naim, Orhan, Talat, ‘patron’ Vedat, Uğur, Semih, Metin, Alişan, Celal, Mahmut, Ertan, Nazife, Hüseyin, Özgür, İbrahim ‘Dayı’…
Bir de Ali Büyükyiğit var. Herkes gazeteyi yapıyor, o gazetenin kendisi! Mesaisi yok, 24 saat yayında! Gazetenin ‘idari amiri’ ama onun amirlik mesaisi sabaha karşı son baskı teslim edildikten sonra bitip bir kaç saat sonra basın savcılığına gazete teslim edilirken başlıyor. Sabaha kadar saatlerce gazete balyalarını bağlayıp, gazete-matbaa-havalimanı-YAYSAT-savcılık arasında gidip gelmiş. Sonra da: ‘Uyuyamıyorum ki ne yapayım’, ver elini gene gazete!
***
Denizlerden hemen sonra bayrağı yükseltenlerden Ali Büyükyiğit. Ama Adana’ya gidin, bir sürü de bina yapmış, size anlatsın önünden geçerken hepsini: “Şunu şununla şu zamanda yaptık…” Müteahhit kendisi aynı zamanda! Kendisi için her ‘Müteahhitlik yaptım’ dediğinde ağzında o muzip gülümseyiş… 12 Eylül’den sonra cezaevinden çıkıp iş bulamayınca inşaat işlerine girmiş akrabalarıyla. Ev yapmış. Bir sürü ev. Ama ‘zengin’ değil, ‘amir’ o çünkü, ‘idari amir’…
***
Midesi alınmış, ziyaretine gelmişlere ‘Bacısının evinde karşıdaki apartmanı gösteriyor: “Ben yaptım. Şu katı alan adam akşam eve gitmiş, karısı ‘Evi aldın mı?’ diye sorunca ‘Aldım, hem de çok sağlam bir adamdan aldım’ demiş. ‘Kimden aldın?’ diye sorunca, ‘Ceyhan İş Bankasını soyan müteahhitten’ demiş…” Ve sonra muhteşem Ali Büyükyiğit kahkahası…
Bankasını soyduğu şehirde ‘sağlam adam’ olarak tanınandı Ali Büyükyiğit. Sağlamdı çünkü, Adanalı sağlam olmayana sağlam der mi?
***
Metin İlgün ölmüş, cenazesi Tuzla’da, telefon, “Ali abi yola çıkmış şimdi uçağa biniyor…” Ali Büyükyiğit Adana’da, midesi alınmış daha yeni, ne yolu ne uçağı? “E yok yakalayamayız gitti…” Cenaze kalabalık, insanlar bir ara dalgalanıyor. Aralarından Ali Büyükyiğit geçiyor çünkü, kısa süre sonra herkesin takmaya başlayacağı medikal maskesini takmış, Metin İlgün’ün yanına geliyor, vedalaşmaya… Gelir o çünkü, değil midesini, gövdesini alsanız gelir… Devletin durduramadığı adam, “Dur aman, yapma etme”yle durur mu?
***
Gazetede ‘cürmü’ var. Banka soygunundan. Maraş’ta jandarma peşlerinde kaçarlarken ‘Paralardan kurtulmak lazım’ deyip yamaç aşağı atan yoldaşı. Sonra politik olarak yollar ayrılmış. Ama işte 20 küsur yıl sonra beraber çalışıyorlar. Ona sataşıyor arada, “Atmasaydın şimdi gazeteye şunu alırdık”… Muhatabı gülümsüyor: “Ya git Ali…”
***
12 Kasım 1999, 17 Ağustos’taki 7.4’lük Gölcük depreminin sarsıntısı hem aklımızda hem ruhumuzda. Matbaada gazete bağlanıyor. Üç katlı yaygın bir binanın en alt katı matbaa. 7.2’lik Düzce depremi oluyor. Balyalar, makineler, tezgahlar ve asıl binanın kendisi, oradan oraya savruluyor. Matbaa işçileri, gazeteden paketlemeye gelenler, herkes zor atıyor kendini dışarı. Ali Büyükyiğit geliyor en son içeriden ama o içeriye çağırmaya geliyor: “Geçti, gelin yollayalım gazeteleri…”
***
Ertan Aydın, sigaraları öyle içmiş ki, kültablasıyla masasının ayakları arasında çift şerit yol yapmış yine. Pazar eki sabahlaması. Ya da ‘normal’ Ertan Aydın sabahlaması. İbrahim ‘Dayı’ elindeki poşete küllüğü döküyor, Ertan Aydın masadaki uykusundan uyanıyor. Ali Büyükyiğit uyarıyor: “Saçlarını yakacaksın bir gün…”
***
Ali Büyükyiğit’i tanısanız, Yılmaz Güney’in nasıl Yılmaz Güney olduğunu o an anlardınız. Muhteşem bir öz güven öncelikle. Yeter ki yaptığı işin o an yapılması gereken olduğunu düşünsün. Peşine jandarmaları takmışken, depremde beşik gibi sallanan matbaada gazete bağlarken, dağda öldürülmüş yoldaşının cenazesini almaya çalışırken ya da mahpus olanlar kurtulsun esaretten diye uğraşırken… Ali Büyükyiğit’in burada anlatılmayan, anlatılamayacak çok hatırası var hayatının başka başka zamanlarında.
Metin İlgün’ün bir yakını, “Yüreğine dünyayı sığdırmaya çalıştı” demişti. Aynı soydandırlar. Bir sürü dünya da sığmıştır yüreklerine. O yüzden çok zengindir Ali Büyükyiğit, insanlık zenginidir.
Ve gitmekte olan büyük bir yiğittir…