Öğrenciyi Sınama ve Yıpratma Merkezi
İzlenen tüm politikalar açıkça gösteriyor ki eğitimde eşitsizliği arttırmak, eğitimi niteliksizleştirmek ve gençlerin hayalleriyle oynamak bu kurumlar için birincil amaç olmuştur.
Görsel: Pixabay
Dilara DATLI
Ankara
Yıllardır değişen isimlerle fakat aynı biçimde, öğrencileri gelecek kaygısı, stres ve hayal kırıklığıyla sınayan üniversite sınavlarının bu seneki iki oturumu, geçtiğimiz ay gerçekleşti. Devlet eliyle kurulmuş bir kurum olan “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi” açılımına sahip ÖSYM; bu sene de ölçme ve değerlendirme konusunda sınıfta kaldı.
Türkiye’de zorunlu eğitimin son basamağı olan lise, bir gencin hayata bakışının ve geleceğiyle ilgili vereceği kararların şekillenmeye başladığı yerdir. Genç bir bireyin hayatında bu denli önemli bir yer arz eden lise yıllarından bahsedince ne yazık ki aklımıza gelen şeyler bugün pek de istediğimiz türden değil. Genç işsizliğin öfke ve kaygı uyandırıcı oranlara ulaştığı ülkemizde ara sınıflardan itibaren gençleri “üniversite sınavı kabusunun” bulanık görüntüsü rahatsız etmeye başlar. Bilindiği üzere yıllardır Türkiye'de üniversite eğitimi alabilmenin ve MEB’e bağlı eğitim sisteminden çıkış bileti kazanabilmenin bilinen tek yolu vardır: ÖSYM tarafından hazırlanan sınavlara girmek.
BİRKAÇ SAATLİK SINAVLARA GELECEK SIĞDIRMAK
Genelde lise son sınıfa gelmiş öğrenciler bu uğurda hayatlarından bir, bazen birkaç yılı feda ederler. Devletin sunduğu kaynakların sınava hazırlık konusunda yetersiz olması nedeniyle fiyatları el yakan test kitaplarına, bir eğitim kurumundan ziyade birer ticarethane olan dershanelere mahkûm ediliriz. Sosyal hayatımızdan, ihtiyaçlarımızdan feragat ederek üniversiteye girebilmek uğruna günlerce ve haftalarca çok fazla emek sarf etmemiz beklenir bizlerden. Sonra sınava gireceğimiz gün gelir ve kendi geleceğimizi tayin hakkı için bize sadece geri alınamayacak birkaç dakika sunulur. 2021 yılı üniversiteye giriş sınavından sonra da görmüş olduk ki devlet milyonlarca gencin emeğini çöpe atmak konusunda hiç tereddüt yaşamıyor. Şimdi söz alma sırası biz gençlerde diyor ve birkaç soruluk bir testle ÖSYM biz gençlerden kaç puan alabilecek bakıyoruz:
Soru 1: Yıllardır lise eğitimi belirli bir “müfredat” ile sınırlandırılıyor. Peki bu seneki sınav müfredata ne kadar uygundu? (10 puan)
Cevap: Hiç. Üniversite adaylarının bu sene karşı karşıya kaldıkları sınavda özellikle matematik branşındaki sorular; gerek MEB’in sınava hazırlık için hazırladığı kaynaklardaki, gerekse piyasadaki -sınava hazırlanmanın tek yolu sayılan- test kitaplarındaki sorulara hiç mi hiç benzemiyordu. Eğitimciler tarafından da dile getirilen ve gözle görülür bir haksızlık olan bu durumdan ötürü ÖSYM bu sorudan 0 puan alıyor.
Soru 2: Öğrenciler bu kadar niteliksiz ve yetersiz bir eğitimle baş başa bırakılırken, üstelik bir de pandemi koşullarında onlarca insan neredeyse 2 yıl okula gidememişken öğrencilere çeşitli ulusal ve uluslararası olimpiyatlardan devşirilmiş sorular sormaktaki amaç neydi? (30 puan)
Cevap: ÖSYM’nin bu konuda yapabileceği tatmin edici bir açıklama olmadığını bildiğimizden yine biz cevap verelim: Günümüzde TYT, AYT, sınav sistemi, müfredat adı altında karşımıza çıkan her şey devlet eliyle eğitimsiz kılmanın ta kendisidir. İzlenen tüm politikalar açıkça gösteriyor ki eğitimde eşitsizliği arttırmak, eğitimi niteliksizleştirmek ve gençlerin hayalleriyle oynamak bu kurumlar için birincil amaç olmuştur. Yıllar içerisinde değişmeyen bir şey varsa o da devletin eğitimde özelleştirmeye yönelik teşviki: Özel okullarda KDV’nin %1’e indirilmesi, pandemi süresince özel okulların yüz yüze eğitim verebilmesi gibi uygulamalar devletin bu fırsat eşitsizliğini kendi elleriyle yarattığını gösteren somut örneklerden sadece birkaçı.
Soru 3: Artık sınavın adını değiştirmekten sıkıldıkları halde içerik ve soru tarzlarını değiştirme konusunda hiç tereddüt etmeyen, öğrencileri verdikleri tüm emeklere karşın yine belirsizlikle baş başa bırakan soru ve müfredat komisyonları neden aldığımız 4 yıllık eğitimi sınav içeriğiyle bağdaştırmak konusunda hiçbir şey yapmıyor? (30 puan)
Cevap: Biz gençler olarak sesimizin duyulmadığını, eğitime değer verilmediğini; yıllardır her alanda bizi pasifize etmeye çalıştıklarını yıl içerisinde birçok örnekle görüyor ve deneyimliyoruz. Sınav sistemi bunlardan sadece biri. Kendi çabalarımızla kendimizi bir şekilde bu kıyma makinesinin ağzından kurtarabilsek bile baskı ve eğitimsiz bırakma her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Nitelikli üniversitelere atanan kayyum rektörler, ihraç edilen akademisyenler, haklarını aradıkları için tutuklanan öğrenciler… Tüm bu güç ve otorite savaşları yaşanırken haliyle zorlu üniversite sınavına hazırlık süreci ve gençlerin eğitimi gündemlerinde hiçbir zaman yer bulamıyor.
Gördüğünüz gibi yine tüm sorulara biz cevap vermek zorunda kaldık. Ancak şunu açıkça söyleyebiliriz ki hangi sorular önümüze getirilirse getirilsin ÖSYM gençlerin nezdinde sınıfı geçemeyecektir.
Yetkililerin bu sorular üzerine hiç düşünmüyor olması ve gençleri kendi kaderlerine terk ediyor olmaları yetmiyormuş gibi; üstüne üstlük bizim de tüm bunları düşünmemizi, konuşmamızı ve haklı taleplerimiz için bir araya gelip örgütlenmemizi engellemek için her türlü yolu deniyorlar. Bir yıl boyunca soru hazırlamaktan başka görevi olmayan insanların, eğitimin ve gençlerin bugün geldiği durumu tamamıyla göz ardı ederek hazırladıkları sınavların arkasında yatan zihniyeti bugün hayatımızın her noktasında görüyoruz. Fakat bunları görebilen gençler olarak yılmıyoruz, pes etmiyoruz ve bulduğumuz her fırsatta; elimizdeki tüm inisiyatifleri kullanarak bir araya gelmeye ve haklı taleplerimizi haykırmaya devam ediyoruz. Tüm baskı ve niteliksiz eğitime karşın, geleceğimiz için mücadele ediyoruz.