Space Invaders: Oyun bitti, şimdi büyüme zamanı
Soner Sert, "Space Invaders" isimli kitabı yazdı.
Görsel: Kitap kapağı
Soner SERT
Senaryo, Oyun, Roman ve Öykü Yazarı None Fernandez, Şili edebiyatının çok okunan, yeni eserleri merak uyandıran yazarlarından biri. Çalışmalarıyla pek çok ödüle layık görülen Fernandez’in Türkçede son olarak Space Invaders ismini taşıyan romanı yayımlandı. İsmini ’80’li yıllarda popüler olan bir konsol oyunundan alan roman, Türkçeye de aynı başlıkla çevrildi.
Alıcıya sunulduğu dönemde Latin Amerika’daki hemen her çocuk tarafından sevilerek oynanan bu oyun, romandaki karakterler tarafından oynanıyor ve bu oyun aracılığıyla 73 darbesi sonrası Pinochet diktatörlüğü temsil ediliyor. Oyun, uzaydan dünyaya inen uzaylıların fosforlu silahlarla vurularak öldürülmesi/yok edilmesi ve bu yolla puan toplanmasını konu alan bir yapıya sahip. Dolayısıyla konsolu kullanan kişi, bir yerde Pinochet gibi davranıyor.
PEKİ PİNOCHET DÖNEMİNDE NE OLMUŞTU?
1970 seçiminde sol blok sayesinde iktidara gelen ve demokratik devrim yapmaya çalışan Salvador Allende, başta ABD olmak üzere bölgenin güçlü kapitalist devletlerinin saldırılarına uğruyordu. Allende’nin ve Şili demokrat ve yurtsever güçlerinin iradesinden dolayı amacına ulaşamayan düşman güçleri, Şili Ordusu Başkumandanı Pinochet önderliğinde 11 Eylül 1973 yılında bir darbe yapar. Allende katledilir. Sosyalistler stadyumlara toplanır, sokaklarda ve meydanlarda işkenceyle infaz edilir. ’80’li yılların sonuna değin baskıcı bir diktatörlük rejimi uygulanır. Binlerce insan, darbe sonrasını kapsayan bu 20 yıllık süre içinde hunharca katledilir. Yüzlerce insan yok edilir, bir mezara, kuru bir toprak parçasına bile kavuşamaz. Ne kadar tanıdık değil mi?
Yazar Fernandez, romanını çocukların odağında olduğu bir arkadaş grubu üzerinden kuruyor. ’80’li yılların başında büyümeye başlayan ve henüz ilköğretim okullarında okuyan bu çocuklar, baskının ve zulmün ortasında serpilmeye çalışıyor. Bildirilerin, direnişin, isyanın tekrar filizlenmeye, harekete geçmeye başladığı bu dönemde, her ufak hareket Pinochet’in milisleri tarafından eziliyor. Onlarca insan sokaklarda, koyu karanlık gecelerde bir ormanda katlediliyor ve okur bu bilgileri romanın merkezindeki çocuklarla birlikte öğreniyor. Çocuklarını okula bırakan sevecen ve ilgili babaların aslında o kadar da temiz olmadığını, kimilerinin polis, kimilerinin muhbir olduğunu anlatan ve günün sonunda bu tesadüfleri acıyla öğrenen çocukların anlatıldığı roman, Türkiye gerçekliğini de ziyadesiyle andırıyor. Yaralarıyla büyüyen bu çocuklar, dolaylı da olsa darbeden, işkence ve zulümden etkileniyor ve yetişkinlik arifesinde hırpalanıyor.
Fernandez, bu noktada, hayata karışan ve bu çocukların karşısına -gizlenerek- dikilen katiller aracılığıyla kitaba ismini veren oyunu bir kere daha hatırlatıyor. “Dünyalı silahlarının fosforlu yeşil mermileri bir uzaylıya rastlayıncaya kadar ekranda hızla ilerliyordu. Küçük uzaylılar yukarıdan aşağıya blok halinde, kare şeklinde, ateş ederek ve ahtapot ya da mürekkep balığı dokunaçlarını hareket ettirerek iniyor, ama González’le Riquelme müthiş güçlü olduğundan uzaylılar sonunda mutlaka havaya uçuyordu.” Bu karakterler sayesinde polislerin kini ve öfkesiyle bir denklik kuran yazar, her katilin tıpkı bir oyundaymış gibi puan kazanma arzusuyla insan öldürdüğünün altını çiziyor.
CAN TEMALI DÖRT BÖLÜM
Yazar, metnin içeriğine oyunu alırken, biçime de yön vermesini sağlıyor. Dört bölüme ayırdığı romanını, “öldürmeli oyunlar”da sıklıkla oyuncuya sunulan “can” olgusu üzerinden isimlendiriyor. Oyundaki ölümleri sonrası, tekrar canlanan yaratıkların “can sayısı” her seferinde azalıyor. Tıpkı romanda da olduğu gibi… Nona Fernandez de oyundan hareketle, bölümlerine “1. Can, 2. Can, 3. Can” isimlerini veriyor. Finalde ise “Game Over” var. Yani bitiş... Oyun bitti artık ve şimdi büyüme zamanı…
1980-1991 arasını anlatan roman, çocukların büyüme dönemini konu alırken, bir yandan da diktatörlük rejiminin militarist yönüne dair de vurgu yapıyor. Ulusal ve uluslararası düşmanların kurgulandığı, savaşların ve tehlikelerin ziyadesiyle uydurulduğu bir eğitim müfredatında çocukların birer asker olarak yetiştirilmesi isteniyor. El kadar çocuklar, körpecik zihinleriyle, sabahları “Bayrağımız düşman karşısında asla inmemiştir, bu sefer de inmeyeceğini umuyorum. Bu bayrak ben yaşadıkça yerinde dalgalanacak, ben ölürsem subaylarım görevlerini yerine getirecektir. Yaşasın be Şili…” sözlerini söylüyorlar. “Ben bir kahramanım.” sözünün de sıklıkla hatırlatıldığı ve söylendiği bu eğitimde, çocuklardan biri militan yetiştirmeye niyetlenen diktatörlük rejimi, öfkesini yaş sınırı yapmadan tüm kesimlere yöneltiyor.
OTOBİYOGRAFİK OLUP OLMADIĞI MESELESİ
Metnin ilgi çekici yönlerinden biri de ne kadarının otobiyografik olup olmadığı meselesi… Yazar Nona Fernandez, ’70’li yılların başında dünyaya geliyor. Yani metinde konu aldığı ’80-82-85-91 ve 94 yıllarında sırasıyla ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimine devam ediyor. Dolayısıyla yaşadıklarını mı yazdığı merak konusu…
Fernandez’in sinemacı kimliğinin metne yansıdığını söylemek de mümkün. Senarist kimliğini hatırlatmak ister gibi, metni, bölümden ziyade sahneler bölen ve sinematografik bir biçim tutturmaya gayret eden yazar, hemen her sahnede -diyaloglara yer vermese de- görsel bir atmosfer yaratmayı beceriyor. Dolayısıyla, bu romanı ilerleyen yıllarda bir film olarak görmem de olası…
Kitabın ilgi çekici bir diğer yanı da Roza Hakmen’in çevirisiyle okura sunuluyor olmasıdır. Hakmen’in nefis Türkçesiyle yeni bir bütünlüğe kavuşan kitap, şu günlerde okurunu bekliyor.