Haber alma hakkına savaş açtılar
Kadıköy’de gerçekleştirilen Suruç anmasında, 8 gazeteci polisin plastik mermisine, biber gazına ve fiziksel şiddetine maruz kaldı. Gazeteciler yaşadıklarını anlattı. Meslek örgütleri tepkili.
Fotoğraf: @_erdemsahin (Kaynak: TGS)
Gözde TÜZER
Eylem NAZLIER
İstanbul
Kadıköy’de 20 Temmuz’da Suruç Katliamı'nın altıncı yılında hayatını kaybedenleri anmak, katliamı lanetlemek için bir anma etkinliği düzenlendi. Anmayı birçok gazeteci de takip etti. Anmaya katılanlar Kadıköy’de Halitağa Caddesi'nden Süreya Operası'na yürümek isterken, polisin plastik mermi, biber gazı, fiziksel ve sözlü müdahalesine maruz kaldı. Anmada yaşananları takip eden 8 gazeteci de yaralandı. Basın meslek örgütleri ise duruma tepki gösterdi.
"HABER, GAZETECİNİN KAMUSAL GÖREVİDİR"
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş İçişleri Bakanlığının polisin görüntülenmesi hakkındaki genelgesi sonrası polisin daha sert davrandığın belirterek geçtiğimiz ay AFP Muhabiri Bülent Kılıç’ın yaşadıklarını hatırlattı. Gazetecilere yönelik bu muamelenin son bulması için 3 kentte sokağa çıktıklarını ve “Gazetecilik suç değildir ve bizler gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Gazetecilere şiddet uygulanmasını kanıksamayacağız, asla kabul etmeyeceğiz!” dediklerini belirten Durmuş “Şimdi de Kadıköy’deki Suruç Katliamı protestosunda gazetecilere plastik mermiler, gaz bombaları atıldı. Bunu kabul etmiyoruz.” dedi.
“Türkiye’de gazeteciler üzerinde her türlü şiddet uygulanıyor. Cezaevinde meslektaşlarımız haberlerinden dolayı yargılanıyor. Toplumsal olayları takip eden gazeteciler polis tarafından engelleniyor. Bu yaşananlarda iktidarın uyguladığı politikaların büyük katkısı var. Kolluk kuvvetlerinin bu uygulamalarının bir an önce son bulması gerekiyor.” diyen Durmuş işten atılan işçiler, suyuna sahip çıkan köylüler, kimliklerine sahip çıkan insanların polis ya da jandarma tarafından engellendiğinde, tüm bu yaşananları gazetecilerin haberleştirmesinin zaten gazetecinin kamusal görevi olduğunu belirterek “Bu kamusal görevi yaparken gazetecileri engelleyen kolluk kuvvetleri hakkında soruşturma başlatılmalı ve cezalandırılmalıdır.” diye konuştu.
"REDDEDİYORUZ"
RSF Türkiye Temsilcisi ve Bianet Medya Özgürlüğü Raportörü Erol Önderoğlu ise “Güvenlik kuvvetleri, gazetecilerin görevini engellemeyi kamusal görev sayamaz, bunu reddediyoruz! Ne yazık ki bu politika, polisin medya temsilcilerine karşı düşmansı bir bakışı kalıcı hale getiriyor.” dedi. Önderoğlu Bülent Kılıç’a darplı gözaltı nedeniyle 26 Haziran’da ‘özür dileyen’ emniyet teşkilatının; Yasin Akgül, Fatoş Erdoğan, Eylem Nazlıer ve Berkcan Zengin gibi çok sayıda haberciye aynı şiddeti reva gördüğünü hatırlatarak şöyle devam etti: “Anlaşılan yetkililer, Haziran sonunda İstanbul Valiliği önünde gerçekleştirilen eylemde dile getirdiğimiz sorunlara kulak tıkadı. Öyle görülüyor ki, işkence ve kötü muamele ile bu onur kırıcı muameleyle mücadele uzun süre başımızı ağrıtacak. Kitlesel dayanışma ile sorunlarımızı kamuoyuna taşımayı ve cezasızlıkla mücadelemizi sürdürmeliyiz.”
"POLİS, GAZETECİLERİN CAN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALI"
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ise 8 gazeteciye yönelik polis şiddetini kınayan bir açıklama yayımladı. “Türkiye’de basının demokrasinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu anlayamayan kişi ve kurumlar, halkın haber alma hakkını engellemek için gazetecilere yönelik sözlü ve fiziksel şiddeti tetiklemektedir.” derken, güvenlik güçlerinin görevinin gazetecileri engellemek değil, görevlerini yaparken can güvenliğini sağlamak olduğunu vurguladı.”
"BU BİR DEMOKRASİ SORUNU"
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren ise “Tek derdi gazetecilik olan, tek silahı kalemi olan insanlar çok kolay hedef haline getiriliyor.” dedi. Abdi İpekçi’den Uğur Mumcu’ya, Metin Göktepe’den Musa Anter’e kadar onlarca öldürülmüş katledilmiş gazeteci olduğunu hatırlatan Eren “Böyle bir tarihle bu tehditlerin yapılması, sahada gazetecilerin dün olduğu gibi güvenlik güçleri tarafından saldırıya uğraması mesleğimiz açısından çok vahim bir durum. Bu duruma sadece gazeteciler ve meslek örgütlerinin karşı koyuşu (bunu yapıyorlar zaten) yetmez. Bu genel bir demokrasi sorunu. Gazeteciler ellerinden geleni yapıyorlar. Halkın kendi haber alma hakkına ve gazetecilere sahip çıkması gerekiyor.
"BACAĞIMA PLASTİK MERMİ İSABET ETTİ"
European Pressphoto Agency (EPA) Foto Muhabiri Erdem Şahin, Suruç’ta 33 insanın hayatını kaybettiği bombalı saldırının İstanbul’da düzenlenen anmasını takip ederken, polisin müdahalesi sonucu bacak ve kasık bölgesinden yaralandığını, anma için toplanan gruba sert şekilde müdahale eden polisin, gazetecileri alandan çıkartmaya çalışırken plastik mermi ve kalkanlarını kullandığını belirterek “Bu esnada bacağıma plastik mermi isabet etti. Gazeteciler olarak uzun süredir yaşadığımız bu tutumun bir an önce son bulmasını istiyoruz. Gazetecilik suç değildir.” dedi.
“GÖRÜNTÜLERİN YAYIMLANMASINI İSTEMEDİLER”
Gazetemiz Muhabiri Eylem Nazlıer de Kadıköy’de yoğun polis ablukasıyla karşılaştığını belirterek “Eylem sırasında polis sık sık müdahale anonsu yaptı. Kitle dağılmaya başladığında polis yürüyüş yapamayacaklarını söyleyerek çok sert bir biçimde müdahale etti. Çoğu gencin ağzı burnu kırıldı, kadınların tişörtleri yırtıldı. Savaş alanına döndü. Bir an kendimi savaş alanında hissettim” dedi.
Gençlerin yerlerde, üstlerinde polisler olduğunu, ters kelepçe yapıldığını, nefes alacak durumda olmadıklarını aktaran Nazlıer “Bunları çekerken bize de sert müdahale ettiler. Çünkü bu görüntülerin çekilmesini istemediler, ağır bir hak ihlali yaşanıyordu. Gözaltı aracında da devam ediyordu. Alandan çıkarmak istediler. Bu sırada plastik mermi, TOMA’dan su sıktılar. Kalkanlarla vurdular. Bazı arkadaşlarımız biber gazından etkilendi. Plastik mermiyle yaralananlar oldu. Yumruklanan, tekmelenen arkadaşlarımız oldu.” dedi.
Nazlıer polislerin görüntülerin halka ulaşmasına engel olmak için bu müdahaleyi yaptığını aktararak şöyle devam etti: “Ama ne olursa olsun görüntü çekmeye devam ettik. Çünkü bir sorumluluğumuz vardı, halka doğruların ulaşmasını sağlamak. Son zamanlarda alanda çalışan muhabirler olarak çok sert müdahalelere maruz kalıyoruz. İktidar bir şekilde tutuklandığı biat etmeyen, doğruların peşinde olan gazetecileri de bu şekilde engellemeye çalışıyor. Biz ne olursa olsun gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz.”
PLASTİK MERMİLER ATILDI, GAZ SIKILDI
“Alanda yaşadıklarımız tam anlamıyla iktidarın kendisine biat etmeyen basınla kurduğu ilişkinin özetiydi” diyen BirGün Muhabiri Meral Danyıldız, kendilerinin yalnızca yaşananları belgelemek, kamuoyuna duyurmakla yükümlü olduklarını ancak gelinen noktada gazetecilik yapamayacak hale geldiklerini belirtti. Danyıldız şöyle devam etti: “Haber yapmak isterken fiziksel, sözlü şiddete maruz bırakıldık. Önce basın toplu olarak alan dışına çıkarıldı, ardından plastik mermilerle, gaz sıkıldı. Basın özgür değilse kimse özgür değil. Gazeteci yazmazsa kimse duymaz. Gazeteci çekmezse hiçbir şey belgelenmez. Bu anlamda canımız pahasına yaptığımız bu mesleğin ayaklar altına alınmasına karşı çıkıyoruz. Tüm bunlara rağmen yazmaya, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz”
"POLİS AYAĞIMA 2 TANE PLASTİK MERMİ SIKTI"
Agence France-Presse(AFP) Stringer Foto Muhabiri Yasin Akgül, polisin eylemdeki plastik mermilerine maruz kalan insanların görüntülerini almaya başladığı sırada Kadıköy İlçe Emniyet Müdürü’nün emri ile tüm basınının alandan çıkarılmaya başlandığını aktararak yaşadıklarını şöyle anlattı: “O sırada bir kadın eylemcinin 2 erkek polis tarafından gözaltına alındığını gördüm ve çekmeye başladım. Genç kadının tişörtü yırtılmış göğüsleri açık halde 2 erkek polis tarafından götürülürken çektiğim sırada Kadıköy İlçe Emniyet Müdürü kolumu tutup ‘Sen kimsin’ demeye başladı. ‘Gazeteci’ deyince bir sivil bir çevik beni araya alıp sert biçimde atmaya çalıştı. O sırada diğer gazeteciler de aynı muamele ile polis kalkanlarıyla itildiğini gördüm. Beni oraya doğru fırlatıp bir çevik polisi de yakın mesafeden 2 tane arka arkaya ayağıma plastik mermi sıktı.”
1 Mayıs’ta İçişleri Bakanlığı tarafından kamusal alanda görüntü alınmasıyla ilgili çıkarılan genelgeden sonra, polisin basın mensuplarına olan tavrının ciddi boyutlara taşındığını belirten Akgül “Kamusal alanda gazeteciler görüntüleri halka iletmek ile yükümlüdür. Polisler gibi orada görevini ve olan biteni göstermek durumundadır.” dedi.
"FİZİKSEL ŞİDDET UYGULANDI"
Gazeteci Hayri Tunç ise Halitağa Caddesi'nden Süreya Operası'na yürümek isteyen kitleye polisin sert bir biçimde müdahale etmeye başladığını, polisin kitleye müdahalesi ile gazetecilere yönelik müdahalesinin de eş zamanlı başladığını belirterek yaşadıklarını şöyle anlattı: “İlk başta aralarında benim de olduğum AFP Foto Muhabirleri Bülent Kılıç ve Yasin Akgül'ün çekim yapması defalarca engellendi. Bir ara çekim sırasında bir sivil polis kamerama tekme atmaya çalıştı. Bu sırada birçok arkadaşım plastik mermi ile ya da fiziki şiddet uygulanarak yaralandı.”
Tunç polisin, yapılan eylem ve etkinliklere yönelik artan şiddetinin kayıt altına alınmasını, insanların bu şiddeti görmesini istemediğini belirterek şöyle devam etti: “Gerçeği kayıt altına aldık ve yayınladık. Bundan sonra da aynısını yapacağız. Bir gün onlara da lazım olacak bu gazeteciler, bu basın.”
"YÜZÜME YUMRUK ATILDI"
Gazeteci Emre Orman, “Ben TOMA aracının önüne sıkıştırıldım ve yüzüme yumruk atıldı” dedi ve yaşanan şiddeti şöyle özetledi: “Gazeteciye yumruk atılması çok nadir bir olaydır. Aynı esnada birçok arkadaşımın çeşitli yerlerine plastik mermi isabet etti. Hepsi de bilinçli ve hedef gözetilerek yapıldı.” dedi. Daha 3 hafta önce basın emekçilerinin valilik önünde ‘nefes alamıyoruz’ eylemi yaptıklarını hatırlatan Orman yaşananlar sonrası polisin dalga geçercesine “Bir şey yapmadık sakin olun” dediğini aktardı ve “Bir şey yapmamış halleri buysa, bir şey yaptıklarında bizi hastaneden toplayacaklar herhalde. Biz de kendimizi savunacağız artık, direneceğiz, asla boyun eğmeyeceğiz.” dedi.
"4 POLİS TEKME VE YUMRUK ATTI"
Özgür Gelecek Muhabiri Taylan Öztaş, gerek anma için Kadıköy’e gelen kitleye gerekse de basın emekçilerine yönelen plastik mermili, biber gazlı müdahalesinin arkasında “faşizm gerçekliği” yattığını belirterek “IŞİD çeteleri eliyle yaşamlarından koparılan 33 genci anmak için oraya gelen kitlenin etrafı tamamen ablukaya alınarak kapatıldı.” dedi. İlk açıklamanın ardından kitlenin yürümek istemesine polisin karşı koyduğunu aktaran Öztaş, Halitağa Caddesi üzerinde polisin plastik mermi ve biber gazı kullandığını aktardı. Burada kitleyle birlikte gazetecilerin de yoğun bir şekilde etkilendiğini belirten Öztaş HDP Kadıköy İlçe Binası önünde polisin daha da sertleştiğini söyledi. Polisin de bu nedenle gazetecileri oradan uzaklaştırmak istediğini anlatan Öztaş “Fatoş Erdoğan’ın parmağı neredeyse kırıldı, Emre Orman yumruklandı. Telefonum yere fırlatıldı.” dedi. Öztaş eğilip telefonu almak istediği zaman ise 4 polisin tekme ve yumruklarına maruz kaldı. “Bu yaşananlara karşı cevabımızı ise biz yine alanlarda olarak vereceğiz. Ne pahasına olursa olsun görevimizi yapacağız.”
"BELGELEMEKTEN GERİ DURMAYACAĞIZ"
Etkin Haber Ajansı (ETHA) Muhabiri Pınar Gayıp ise Suruç eyleminde polisin plastik mermili müdahalesinin belgelenmesinin istenmediğini belirterek “Yaptıkları yanlarına kar kalsın istiyorlar.” diyerek şöyle devam etti: “Birçok meslektaşımız dün polisin plastik mermi yağmuruna maruz kaldı, kalkanlarla darp edildi. Telefonla çekim yapan basın emekçilerinin telefonları, kameramanların ise kameraları ellerinden alınıp yere atıldı.”
Polisin güvenli alanının, basının bulunmadığı alan olduğunu aktaran Gayıp “Yaptıklarının suç olduğunu biliyorlar. Her zaman söylediğimiz bir şey var, mesleğimiz suçun muhteviyatını değiştiren bir yerde duruyor. Bizler de bunun bilinciyle ne kadar saldırıya uğrasak da tehdit de edilsek belgelemekten geri durmayacağız.” dedi.